Bölüm 12

154 20 2
                                    

Saat 12'ye gelirken Arda içtiği tek bardak kokteylle kafayı bulmuş, Semih ve Kenan da saz arkadaşları olarak ona eşlik etmeye karar vermişti. Pistin tozunu attıran üçlü, Barış Alper'in en büyük eğlencesiydi öyle ki iki dakikada bir, ya içmemiş ya da dozunu bilerek içmiş olan tek ikili, Açelya ve Kerem'i çekiştirip pisti işaret ederek kahkahalar atıyor, olduğu yerde zıplayıp bir Açelya bir Kerem'e sararak onlarla dans ettiğini sanıyordu. Gökçe ve Sera bir köşede, Ferdi ve Yunus ile ne olduğunu çözemediğim bir oyun oynuyorlardı. Birkaç dakika önce yanlarına gitmiş, anlamaya çalışmıştım ama sarhoşluktan hamlelerini unutup unutup baştan başladıklarını anladığımda onlardan uzaklaşmış, yerime geri dönmüştüm. Yerim dediğim de bar tabureleriydi. Girdiğimizden beri buraya tünemiş, diğerlerini izleyerek keyifli vakit geçirmiştim. Gecenin başında söylediğim meyveli kokteylimi bir kez yenilemiş, Arda'nın aksine bu tarz bir içecekle kendimi kaybetmemeyi başarmıştım. 

Mert loca şeklinde dizayn edilmiş köşede Hakan abi, Merih abi, Abdülkerim abi ve Kaan ile sohbet ediyordu. Artık bu müzikten ne kadar duyuyorlarsa o kadar ediyorlardı sanırım. İlk girdiğimizde yanımda kalmak istemişti ama etrafta bizim ekibin dışında insanlar da olduğunu birinin dikkatini çekersek ya da birisinin fotoğraflarında çıkarsak başımıza iyi şeyler gelmeyebileceğini söyleyerek reddetmiştim onu. Oturduğu yerde, direk olarak beni gördüğünü biliyordum. Sıkıntı yoktu. 

"Hallo!" Yanımdan gelen sesin sahibine döndüğümde benden biraz büyük görünen, Alman bir çocuk olduğunu gördüm. İçmiş gibi görünmüyordu ama üzerinde baya bir içki kokusu vardı, demek ki göstermiyordu. Bana bulaşmaması için bir şey demeyerek önüme döndüm. "Sie sind sehr schön(Çok Güzelsin.)"

Eğer üç kelimelik Almancam beni yanıltmadıysa, çok güzel olduğumu söylüyordu. Kafamı sallayarak içeçeğimi yudumladım. Çaktırmadan Mert'in locasına baktığımdaysa bakışlarının yanımdaki kişide kitli olduğunu gördüm. Eyvah. Aklın varsa başka bir şey demeden uzaklaşırsın Alman bebesi. "Kann ich dir ein Getränk kaufen? (Sana bir içki ısmarlayabilir miyim?). Yüzüne bakmadan ne dediğini anlamaya çalıştım. Kann yapabilmek, trank? drink? Ay! İçki içelim diyor!

"Nein, danke. (Hayır, teşekkürler.)" bardağımı tutarak ayaklandığımda o da benimle beraber hareket edip önümü kesmişti.

"Aufleuchten! Wir haben so viel Spaß! (Hadi ama! Çok eğleniriz!)" ölümüne yürüyorsun Alman çocuk, sal beni. Hızla etrafıma bakındığımda Mert'in ayaklandığını görerek panikledim.

"Nein! I don't want to drink with you! Leave me alone. (Hayır. Seninle içmek istemiyorum. Beni yanlız bırak.)" Yanından sıyrılacağım sırada koluma yapışmasıyla elimdeki içeceği kafasından aşağı dökmem bir olmuştu. "Fuck off! (Siktir git!)"

"Okay, wir spielen hart. (Tamam, sert oynarız.)" Yaptığıma kızıp beni bırakacağını düşünmüştüm ama o aksine, kocaman sırıtmıştı. Beni kendisine çektiğinde topuklu ayakkabılarım yüzünden sendelemiş, takımdan birini görebilmek umuduyla etrafıma bakınmıştım. Bana en yakın kişi olan Samet abinin bu tarafa bakmıyor oluşunu görünce şansıma lanet etmiştim. Mert gelemeden bu maldan kurtulmazsam sevgilim hapse bu salak da mezara gidebilirdi. Mert beni takımdakilerden kıskanmıyor olabilirdi ama takımdakilerin hiçbiri aktif olarak bana yürümüyordu. Ayrıca ilişkimizi konuştuğumuz gün, odasında, bana kıskanç biri olduğunu, yanımda başka erkekleri görmekten hoşlanmayacağını söylemişti. Ben de aynı şekilde tabi, şimdiyse bir tanesi koluma yapışıktı. "Sei nicht stur. (İnat etme.)"

"Let go! I'm with friends!(Bırak! Arkadaşlarımlayım!). You will get beaten up! (Döverler seni!)" dediğim şeyleri anlıyor muydu emin değildim, zaten yanımda beliren siyah gölgeyle bunu sorgulamak için çok da vaktim olmamıştı. Mert burnundan soluyordu ama olabildiğince sakin hamlelerle önce kolumu kurtardı Alman'dan.

"Gehen! (Git!)" Mert'in Almanca bildiğini bilmiyordum. Alman çocuk bir ona bir bana sırıtarak baktı, tek elini Mert'in omzuna koyarak öne doğru eğildiğindeyse sendelemişti. Mert çocuğun eline sanki ateşmiş gibi bakmış, tek hamlede kurtarmıştı omzunu ondan. "Ich werde es nicht noch einmal sagen. (Bir daha söylemeyeceğim.)"

"Beruhige dich, Kumpel. Wir wollten Spaß mit deiner Schwester haben. (Dostum, sakin ol. Kız kardeşinle eğlenecektik.)" gözlerimi kısarak ona baktım, küfür falan etmiyordu değil mi? Gerçi kardeş falan bir şey demişti. Mert arkasına dönerek beni belimden yakaladı, bir iki adım ötedeki bar taburesine beni oturttuktan sonra göz göze gelmemizi sağladı.

"Burada kal." sonra da ben ne olduğunu anlayamadan Alman çocuğa geri döndü. "Falsche Vermutung. Nicht meine Schwester. (Yanlış tahmin. Kız kardeşim değil.)" müzikten duyabildiğim kadarıyla yine kardeşli bir şeyler demiş, sonrasında da Alman çocuğun şaşkın yüzünden faydalanıp yumruğu çakmıştı.



Hedef / Mert GünokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin