*3

180 24 36
                                    

"Hande..."
"Efendim?"
"Ben Liverpool'a gitmiyorum."
Hande, Saliha'nın devam etmesini bekledi, bölmedi. Saliha çekinerek gömleğinin kollarını düzeltti.
"Sana yalan söyledim. Başından beri sevgilimi pinti olduğu için falan bırakmadım. Biliyorum, çok saçma gelecek ama sana birden o kadar açılmak istemedim. Belki bu şekilde olursa daha mutlu olurum gibi geldi ama sen bana bu kadar özelini açtığında sana yalan söylemek istemedim."
Hande biraz rahatsız olsa da Saliha'yı can kulağıyla dinlemeye devam etti. Elindeki fincanı masaya bırakıp Saliha'ya daha da yaklaştı.
"Üç gün önce düğünüm vardı. Yani tarihi o zamana almıştık. Mert'le evlenecektim. Mert, çocukluk arkadaşımdı; ardından sevgili olduk ve sonunda evlenmeye karar verdik. Ben ona aşık olduğuma emindim."

Saliha derin bir nefes aldı, elleri titremeye başlamıştı. Sanki anlatmak üzere olduğu şey, onu boğazından yakalayıp soluğunu kesiyordu. Başını biraz eğip fincana baktı. Hande dikkatle Saliha'yı dinliyor, bakışlarında bir şaşkınlık ve merak vardı. Saliha'nın sesi yavaşça titredi, sanki o anı tekrar yaşıyormuş gibi devam etti.

"Bundan birkaç ay önce... Bir hastamı kaybettim. On yaşında bir çocuktu, adı Deniz. Çok sevimli, hayat dolu bir çocuktu, ona yardım edebileceğimizi düşünüyordum. Onu her gördüğümde biraz daha güçsüzleştiğini fark ediyordum ama kendimi umutlu olmaya zorluyordum. Tedavi süreci çok zor geçti. Çocuklar kaybederken sen de bir şeyleri kaybediyorsun, biliyor musun? Sanki parça parça kopuyorsun içeriden."

Saliha'nın gözleri, Hande'nin yüzünün ötesine, hatıralara kilitlendi. Anlattığı anda, yine o hastane koridorlarında yürüyordu. Hande ona bakarken, Saliha'nın o kayıp anını bütün derinliğiyle yaşadığını hissetti. Saliha'nın sesi birdenbire fısıldar gibi oldu.

"Deniz'in annesi, babası... hepsi umutla gözlerimin içine bakıyordu. Bir doktor olarak insanlara bir şey söylemen gerek. Ama o gün, odasına girdiğimde, ona yapabileceğimiz hiçbir şey kalmadığını fark ettim. Ellerini tuttum, gözlerine baktım ve o an... onu kaybettik. Ben ona bir söz vermiştim, Hande. İyileşeceksin demiştim. Ama o söz, benim ağırlığım oldu. Onun nefesinin durduğunu hissettiğim an, her şey bitti. Ne yaptığımı bilemedim. O kadar çok kaybolmuş hissettim ki, sanki kendi dünyamdan da kopuyordum."

Saliha'nın gözlerinde bir acı parıltısı vardı. Hande, dostunun içindeki kederi görüyordu. Saliha derin bir nefes daha aldı, hafifçe titredi ve devam etti:

"Deniz'i kaybettiğim o an, içimde bir şey kırıldı. Hastane çıkışında Mert beni almaya gelmişti. Gözlerim hâlâ doluydu, içimde bir boşluk vardı. Mert'in beni nasıl teselli etmeye çalıştığını hatırlıyorum. Sarıldı, 'Her şey geçecek' dedi. Ama o an fark ettim ki, ne yaparsa yapsın, içimdeki boşluğu dolduramıyordu. Sevdiğim birini kaybetmiştim ama Mert'e sarıldığımda bile o acıyı paylaşamadığımı fark ettim. İşte o zaman anladım, ona aşık değildim. O, benim hayatımdaki yerini bir türlü dolduramıyordu. Kırılgan ve boş bir şeydi bizim ilişkim."

Saliha, anlatırken gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü. Hızla sildi ve Hande'nin gözlerine bakarak sözlerini toparladı:

"İşte o an her şey anlam kazandı. Mert'le bir ömrü geçirecek kadar güçlü bir bağım yoktu. Onun yanındayken yalnız hissettiğimi fark ettim. Bir düğün planlayıp bir yuva kurmak değil, içimde bir boşluğu dolduracak birini bulmak istiyordum. Ve o, Mert değildi."

Saliha, gözlerinde biriken yaşlara engel olmaya çalışarak fincanına tekrar uzandı. Sessizlik o an masaya çöktü. Hande, Saliha'nın yüzündeki karmaşayı anlamış gibiydi. Derin bir iç çekti.

"Deniz'i kaybettiğin o an... ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemem. Ama anlarım. Bence cesurca bir şey yapmışsın. Gerçeği görmek, hele böyle bir durumda, çok zor."

KözHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin