Birkaç gün sonra,
Hande ve Saliha aynı yatakta yatıyorlardı. Hande derin uykudayken, yüzündeki huzurlu ifade yavaşça bozulmaya başladı. Gözkapakları titriyor, nefesi hızlanıyordu. Birdenbire sayıklamaya başladı, kelimeler anlaşılmaz bir şekilde ağzından dökülüyordu. Vücudu gerginleşmişti.
Kabus başlamıştı.
Hande kendini bir kez daha savaşın ortasında bulmuştu. Hava kurşun kokuyordu, kulaklarında silah sesleri yankılanıyordu. Arkadaşı Simge ile kaçmaya çalışıyordu, milislerin adımları arkalarından duyuluyordu. Kalbi korkuyla çarpıyordu. O an bir patlama oldu, toz ve duman etrafa yayıldı. Simge yere yığıldı, kan göğsünden dışarı fışkırıyordu. "Simge!" Hande çığlık atarak ona doğru koştu, elleriyle arkadaşının kanayan göğsünü bastırmaya çalışıyordu ama nafileydi. Simge, Hande'nin kollarında son nefesini verdi.
Milisler onları bulmuştu. Hande'yi zorla çekip Simge'nin cansız bedeninden uzaklaştırdılar. Kaçamamışlardı. Hande'yi yere yatırdılar ve milislerden biri ona vurdu. Her darbe zihninde yankılandı ama acıyı neredeyse hissedemiyordu, çünkü daha önce görmüş olduğu şeyler onun ruhunu daha fazla yakıyordu: Savaşın en karanlık yüzü, masum çocukların katledildiği anlar, toplu mezarlar... Hande bir çocuğun gözlerinin önünde öldüğünü görmüştü, hayatının bir anlık alev gibi sönüşüne tanık olmuştu. O çocuk gözleriyle ona bakarken, Hande hiç yardım edememişti.
Kabusun ağırlığı Hande'nin üzerine çökmüştü. Simge'nin cansız bedeni, çocuğun donuk gözleri, milislerin kahkahaları... Tüm bu anılar birleşip Hande'yi boğuyordu. Bu sırada Hande, gerçek hayatta da kontrolünü kaybetti. Kabusla gerçeklik iç içe geçmişti; Saliha'nın yanında olduğunu fark etmiyordu. Elini Saliha'nın boğazına götürdü ve sıktı. Gözleri kapalıydı, yüzü terle kaplanmıştı, içinden çıkamadığı o korkunç dünyada, Saliha'yı bir düşman zannediyordu.
Saliha birden uykusundan irkilerek uyandı, boğazındaki baskıyı hissetti. Gözlerini açtığında Hande'nin boğazını sıktığını fark etti. İlk anda şaşkına döndü, ne olduğunu anlamadı. "Hande! Hande, lütfen!" diye nefes almakta zorlanarak fısıldadı. Hande'nin yüzünde bir dehşet ifadesi vardı, ama gözleri hâlâ kapalıydı, kabusun etkisindeydi. Hande, savaştaki milislerle kavga ediyormuş gibi hırçın ve vahşi görünüyordu.
Saliha, Hande'nin koluna dokunarak yavaşça onu sarsmaya çalıştı.
"Hande! Uyan! Bu sadece bir rüya!"
Boğazındaki baskı her geçen saniye artıyordu, nefesi kesilmeye başlamıştı. Ancak pes etmedi. "Hande!" diye son bir kez daha bağırdı, sesi acıyla titreyerek.
Birden Hande gözlerini açtı. Kabustan gerçekliğe ani bir geçiş yapmıştı. Gözleri kocaman açılmış, şaşkınlıkla Saliha'nın boğazını sıktığını fark etti. Hızla ellerini geri çekti.
"Saliha! Özür dilerim, ne yaptığımı bilmiyorum..." dedi, sesi titrek ve korku doluydu.
Hande'nin yüzünde dehşet ve suçluluk vardı; neler olduğunu tam olarak kavrayamıyordu. Saliha'nın boğazını sıktığını fark ettiğinde, gözleri yaşla doldu.
Saliha, acı içinde derin bir nefes aldı, boğazını ovalarken Hande'ye baktı. Gözlerinde korku yoktu, sadece anlayış ve şefkat vardı.
"Tamam Hande, önemli değil... Senin suçun değil," dedi sakin bir sesle, boğazı hâlâ acıyordu ama Hande'nin daha çok acı çektiğini görebiliyordu.
Saliha, Hande'nin zihninde nasıl bir cehennemle savaştığını biliyordu.
Hande'nin gözleri dolmuştu, ağlamamak için kendini zor tutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köz
Fanfiction...Parmakları istemsizce deklanşöre basmış, gözleri o ana kilitlenmişti. İçinde bir çığlık yükseliyor, dudaklarından dökülmüyordu. Sanki boğazında bir yumru vardı ne bağırabiliyor ne de harekete geçebiliyordu.