Birkaç gün sonra...
Hande'nin durumu gözle görülür şekilde kötüleşmişti. Fiziksel olarak oldukça zayıflamış, yüz hatları keskinleşmiş ve omuzları çökmüştü. Ruhsal olarak da yıpranmıştı; gözlerinin altındaki morluklar, uykusuzluğun ve içindeki huzursuzluğun izlerini taşıyordu. Saliha, birkaç gün boyunca her fırsatta Hande'nin yanında kalmaya çalışmış, ona destek olmak için çaba göstermişti. Ancak Hande her geçen gün daha da içine kapanıyordu.
Bir akşam, Hande yine salonun köşesinde, koltuğa yığılmış halde oturuyordu. Saliha ona yaklaştı, nazikçe koluna dokundu.
"Hande, yemek yedin mi? Biraz olsun güç toplaman lazım,"
Hande, başını kaldırmadan cevap verdi, sesi alaycı ve soğuktu.
"Saliha, lütfen. Bunu daha ne kadar sürdüreceksin?"
"Neden hâlâ buradasın? Neden bana yardım etmeye çalışıyorsun?"
Saliha, Hande'nin sözlerinden etkilense de sakin kalmaya çalıştı.
"Sana yardım etmek istiyorum çünkü seni önemsiyorum. Yanında olmak istiyorum, yalnız değilsin."
Hande'nin gözleri bir anda öfkeyle parladı. Başını hızla kaldırarak Saliha'ya baktı.
"Bana acıyorsun! Hepsi bu, değil mi? Bana acıyorsun çünkü ben bir zavallıyım! Yaşayan bir ölüden farkım yok. Neden bunu göremiyorsun?"
Saliha bir adım geri çekildi, ama yine de sakinliğini korumaya çalıştı.
"Hayır, Hande, sana acımıyorum. Seni seviyorum ve senin iyileşmeni istiyorum. Bunun için buradayım. Sadece yanında olmak istiyorum."
Hande derin bir nefes aldı ve ellerini başının arasına gömdü.
"Beni neden anlamıyorsun, Saliha? Ben iyileşemem! Kendime bile zarar vermekten korkuyorum, kaç kere sana zarar vermeye kalktım, hatırlamıyor musun? Neden hâlâ buradasın? Lütfen git!"
Sesindeki çaresizlik artık dayanılmaz bir hâl almıştı. Saliha, Hande'nin yanına oturup ona dokunmak için bir hamle yaptı ama Hande hızla geri çekildi.
"Hande,"
"Seni seviyorum, bunu nasıl görmüyorsun? Ben buradayım çünkü seni gerçekten seviyorum."
Hande bu sözleri duyunca acı bir kahkaha attı.
"Beni mi seviyorsun? Yoksa sadece beni bir yara bandı olarak mı kullanıyorsun, Saliha? Kendini mi kandırıyorsun, yoksa beni mi avutuyorsun?"
Saliha, Hande'nin sözlerinden etkilenip geri adım atmadı.
"Hayır, Hande, bu böyle değil. Senin yanında olmak istiyorum, çünkü sana gerçekten değer veriyorum. Seni yaralı biri olarak görmüyorum, seni sevdiğim için yanındayım."
Hande tekrar güldü, bu kez daha sert bir şekilde.
"Kendini kandırıyorsun. Beni sevdiğinden bile emin değilsin! Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Daha yeni bir ilişkiden çıktın, değil mi? Beni sadece o boşluğu doldurmak için kullanıyorsun. Sadece bir yara bandıyım senin için, bu kadar basit!"
Saliha, bu suçlamalar karşısında derin bir nefes aldı ve Hande'ye yaklaştı.
"Beni böyle mi görüyorsun? Beni hayatındaki diğer insanlarla karıştırma. Ben seni bir hasta olarak görmüyorum, Hande. Seni insan olarak, Hande olarak seviyorum. Bu durumun benim eski ilişkimle hiçbir ilgisi yok."
Hande öfkeyle ayağa kalktı, Saliha'nın gözlerinin içine bakarak bağırdı.
"Saçmalama, Saliha! Beni bir doktor gibi tedavi ediyorsun, sürekli ilgileniyorsun, beni kurtarmaya çalışıyorsun. Hastalarından biri gibi davranıyorsun! Sen benim doktorum musun? Sevgilim mi? Hangi rolü oynadığını bile bilmiyorsun!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köz
Fanfiction...Parmakları istemsizce deklanşöre basmış, gözleri o ana kilitlenmişti. İçinde bir çığlık yükseliyor, dudaklarından dökülmüyordu. Sanki boğazında bir yumru vardı ne bağırabiliyor ne de harekete geçebiliyordu.