Oduncu, cadı Hayri'ye tehlikeli yolu merakla sordu: "Nedir o tehlikeli yol?"
Cadı Hayri, soğukkanlılıkla yanıtladı: "Bir kadının ayaklarından birini kesmeniz lazım ve sonra da o ayağı bana getirmelisiniz."
Tek ayaklı Nuri, şaşkınlıkla bağırdı: "Ne?! Deli misin? Ne ayağı?"
Hayri: "Benimle bir ilgisi yok. Ne lazımsa onu söylüyorum. Ya kadın bacağı getirirsiniz ya da çocuk ölür."
Oduncu ve tek ayaklı Nuri, mağaradan çıkarken Oduncu, Nuri'ye dönüp dedi: "Senin karının bacaklarından birini kesebilir miyiz?"
Nuri, öfkeyle cevap verdi: "Hasta mısın? O benim karım! Dokunamazsın ona."
Oduncu: "Görürsün sen."
Oduncu hemen sirk çadırına doğru koşmaya başladı. Tek ayaklı Nuri de oduncunun arkasından zıplayarak yürüyordu.
Oduncu, çadıra girdiğinde, Efsun'dan alıp cebine koyduğu bıçağı çıkardı ve yavaş yavaş Tombul'un yanına yaklaşmaya başladı. Tombul, korku dolu bir ifadeyle sordu: "Oduncu, ne yapmaya çalışıyorsun?"
Oduncu: "Korkma. Sadece bacaklarından birini keseceğim."
Oduncu tam Tombul ablanın yanına yaklaşacakken, Nuri çadıra girdi ve tek ayak üzerinde daha fazla dayanamayıp yere düştü. İçeri girdiği an bağırdı: "Oduncu, dur! Kutuda yeşil mantarlar var. Karımı öldürme."
Oduncu, bıçağı cebine soktu ve Nuri'ye bakıp dedi: "Neden başta söylemedin ki?"
Nuri: "Sormadın ki, salak!"
Nuri kutuyu açtı ve içindeki yeşil mantarları aldı. Oduncu ve Nuri çadırdan çıkıp mağaraya doğru yola çıktılar. Mağaraya girdiklerinde, Nuri mantarları cadı Hayri'ye verdi.
Cadı Hayri onlara, "Çıkın mağaradan. İşim bitince sizi çağıracağım," dedi.
Oduncu: "Hayır! Ne yapacaksan benim gözümün önünde yapacaksın. O kız benim arkadaşım."
Cadı Hayri bağırdı: "Çıkın dedim!"
Oduncu somurtarak, "Tamam, be. Çıkıyoruz," dedi.
Nuri ve oduncu mağaradan çıktılar. Nuri, Oduncu'ya sinirlenmişti ve daha fazla dayanamayıp sordu: "Nasıl yaparsın ya?"
Oduncu: "Neyi?"
Nuri: "Ben zamanında yetişemesem karımı öldürecektin!"
Oduncu: "İstersem yine öldürürüm."
Nuri: "Artık çadırımızda size yer yok. Gidin başka bir sığınacak bulun!"
Oduncu: "Sanki çok da meraklıydık sizin o eski püskü çadırınızda kalmaya. Biz kendimize başka bir yer buluruz."
Nuri: "Neyse, artık umurumda değilsiniz. Ben çadıra dönüyorum. Umarım bir daha asla görüşmeyiz. Senin de, kızının da artık yanımızda yeri yok!"
Oduncu: "Tamam, canım, güle güle."
Nuri oradan ayrıldı. Oduncu daha fazla dayanamadı ve mağaranın içine girdi. İçeri girdiğinde gördüğü manzara onu çıldırttı. Cadı Hayri, Efsun'un eteğini kaldırmış ve elini eteğinin içine salmıştı. Bunu gören Oduncu, hemen Hayri'nin üstüne atladı. Yakasından tutup duvara vurdu ve gözlerinin içine bakarak sordu: "Çocuğa dokundun mu?!"
Hayri, titrek bir sesle yanıtladı: "Hayır, dokunmadım."
Oduncu: "Yalan söyleme!"
Hayri: "Gerçekten dokunmadım. Yemin ederim dokunmadım."
Oduncu, Hayri'nin suratına sert bir yumruk attı. Hayri ağzını açtığında çürük dişlerinden biri kopup yere düştü. Hayri yüzünü büzerek, "Canım acıyor. Lütfen yapma," dedi.
Oduncu: "O zaman söyle. Neden çocuğun eteğini kaldırdın?"
Hayri: "Söyleyemem. Eğer söylersem o beni öldürür!"
Oduncu: "O öldürür de ben öldüremez miyim?"
Oduncu, cebindeki bıçağı çıkarıp Hayri'nin kalbine soktu. Hayri'nin tam öldüğünden emin olduktan sonra bıçağı kalbinden çıkardı ve tekrar cebine koydu.
Oduncu bıçağı cebine koyduktan sonra masanın üzerindeki kablolu telefon çalmaya başladı. Hemen telefonu açtı ve kulağına yaklaştırdı: "Alo, kimsin?"
Telefondaki ses, "Arzu? Sen misin?" diye sordu.
Oduncu şaşkınlıkla yanıtladı: "Adımı nereden biliyorsun?"
Telefondaki ses: "Yakında görüşeceğiz, Arzu," dedi ve telefonu kapattı.
Oduncu, daha çok sinirlendi. Kablolu telefonu eline aldı duvara fırlattı.
Efsun uyandı ve ayağa kalktı. Efsun, Oduncu'ya sordu: "Oduncu, ne oldu? Hiçbir şey hatırlamıyorum."
Oduncu: "Boş ver, Efsun. Artık çadıra dönemeyiz."
Efsun: "Neden?"
Oduncu: "Nuri bizi kovdu."
Efsun: "Peki şimdi nerede kalacağız?"
Oduncu: "Mağarada yaşarız."
Efsun: "Çok garip bir rüya gördüm."
Oduncu: "Ne gördün?"
Efsun: "Annem ve babam dağın başındaydı."
Oduncu: "Garip bir rüyaymış."
Efsun: "Mağaradan çıkalım. Burası beni bunaltıyor."
Efsun ve Oduncu, mağaradan dışarı çıktılar. Efsun ile oduncu mağaranın arkasına geçtiler. Mağaranın arka tarafında büyük bir nehir vardı. Nehrin diğer tarafından büyük dağlar gözüküyordu. Nehrin kıyısında ise bir kayık duruyordu.
♪(๑ᴖ◡ᴖ๑)♪
Efsun, Oduncu'ya bakarak okumaya başladı:
Gel (E5) ne (E5) hi (E5) ri (D5) ge (C5) çe (D5) lim (E5)
Dağ (E5) la (E5) ra (E5) u (D5) la (C5) şa (D5) lım (E5)
Zir (D5) ve (D5) le (D5) re (C5) çı (B4) ka (C5) lım (D5)
En (D5) bü (D5) yük (D5) biz (C5) o (B4) la (C5) lım (D5)
Ef (D5) sun (A4) i (B4) le (C5) o (D5) dun (D5) cu (C5)
Bü (E5) yük (D#5) da (D5)ğa (B4) çık (C5) sın (C5) lar (C5)♪(๑ᴖ◡ᴖ๑)♪
Oduncu Efsun'a baktı ve dedi: "Tamam, küçük hanım. Zaten ne istesen onu yapıyorum. Başka şansım mı var?"
Efsun: "Başka şansın yok. O yüzden yapmalısın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ucubeler Diyarı: Efsun ile Oduncu
ActionOduncu ile Efsun'un beraber Efsun'un ailesini arama macerası.