𝟞 𝔸𝕪 𝕤𝕠𝕟𝕣𝕒 𝕄𝕒𝕣𝕕𝕚𝕟.
ℤ𝕖𝕝𝕒𝕝 𝔸𝕜𝕥𝕒𝕟
Bu gün çok güzel bir yaz günüydü.
Takvimler 1 ağustos'u gösteriyordu.
Reyhan'la ikimiz sabaha kadar heyecandan uyuyamamış yatağın içinde sürekli hayal kurup sohbet etmiştik. Saat sabah 05:30 olduğunda ise ahıra inip son kez anneme yardım etmek istemiştik. Kıkırdaya kıkırdaya şalvarlarımızı ve çizmelerimizi giydik. Reyhan'ın üzerinde beyaz bir atlet ve önden bağlamalı pembe bir gömlek vardı. Altında ise siyah, pembe çiçekleri olan bol şalvarı ve siyah çizmeleri.Benim üzerimde ise halter yaka lacivert bir atlet ve üzerinde Reyhan'ın gömleğinin aynısının açık mavisi vardı. Altımda ise siyah, mavi çiçekleri olan bir şalvar ve siyah çizmelerim vardı. Atlaya zıplaya ahıra girdik. "Günaydınnn sevgili möcüklerrrr" Reyhan'ın neşeli sesiyle seslice güldüm. Sağ tarafımda duran Nalan'ın, yani Alkan'a göre sarı kızın tüylerini okşadım. Ardından ellerimize kovalarımızı alıp dişi ineklerin yanına geçtik. Sarı kızı, ben sağacaktım. Reyhan ise tam arkamızdaki siyah beyaz postu olan Sevil'i sağacaktı.
İkimizde öyle mutluyduk ki ahırın iğrenç kokusu bile bu gün bize güzel geliyordu. Ellerimi önce bir birine sürttüm. Ardından sarı kızın yumuşak göbeğinde gezdirdim. İnek sağarken en dikkat edilmesi gereken şeylerden biri ineği strese sokmamaktı. Eğer elleriniz soğuk olursa inek tedirgin olur ve huzursuzlanırdı. Reyhan'ın getirdiği küçük kovada ki suya bezimi sokup çıkardım fazlalık suyu iyice sıktıktan sonra Nalan'ın memelerini güzelce temizledim. Reyhan'la sırt sırta oturuyorduk. Reyhan bir yandan Sevil'in memelerini siliyor bir yandan da O'nunla sohbet ediyordu.
Ellerimin güzelce ısındığından emin olduğumda iki elimle sıcak memelerini kavrayıp yavaşça sağmaya başladım.
"Nalan, biliyor musun biz bu gece gidiyoruz kızım." Dediğimde Nalan hiç umursamadı. Olsundu. Hiç sorun değildi. "Ay Zeloş, ben çok heyecanlıyım ya." Diyen Reyhan'ın sesiyle kıkırdadım. "Bende çok heyecanlıyım." Dedim gülerek.
Son iki haftadır içim içme sığmıyordu.
Bu gece arabamı selamı ile Ankara'ya yola çıkıyorduk. Ankara'da bizi, Alkan ve timi karşılayacaktı. Ahmet bey ve Alkan'ın timi başta olmak üzere yeni bir kampanya kurulmuştu. Özellikle doğu Türkistan'dan zulümden kurtarılıp getirilen çocuk ve bebekleri topluma geri kazandırmaya çalışacaktık.Alkan'ın anlattığına göre gönüllü çocuk doktorları, hemşireler ve pedagoglarda bizimle olacaktı.
Alkan, çocuk gelişimi okuduğumuz için bizimde orada işe yarayabileceğimizi söylemiş ve istersek o'nların ekibine katılabileceğimizi söylemişti.
Her ne kadar uzun zamandır işimi yapmak için bekliyor ve bunun için heyecanlanıyor olsamda kabul etmeliyim ki asıl heyecanım uzun zaman sonra Alkan'ı tekrardan görecek olmaktı.Bundan altı ay önce Alkan, beni aramıştı. Tekrardan sesini duyduğumda O'nu gerçekten çok özlediğimi anlamıştım. Kısacık bir süre içerisinde O'na bu kadar bağlanmam ve bundan haberimin dahi olmayışı delilik olmalıydı.
Altı aydır sürekli telefonda konuşuyorduk. Gitti bir görevde tıpkı Sütlaç'a benzeyen bir kedi bulmuş ve sahiplenmişti. Adını ise limon koymuştu. Limon ismini koyarken benden kopya çektiğinide söylemişti.
Arada Sütlaç ve Limon'u görüntülü konuşturup uzaktan arkadaş olmalarını istiyordu. Ama ne Limon hanım nede Sütlaç bey, Alkan'ın bu fikrine pek sıcak bakmıyor olacaklar ki her konuşmada Sütlaç kaçıyor. Limon ise Alkan'ı tırmalıyordu.Ama Alkan inat etmişti. İllaki arkadaş olacaklar deyip duruyordu.
Reyhan'la birlikte dişi ineklerin hepsini sağdıktan sonra kovalarımızı alıp eve döndük. Süzgeçten geçirdiğimiz sütleri büyük tencereye boşaltıp ocağın üzerine kaynamaya bıraktık. Reyhan kahvaltılık bir şeyler hazırlamaya başladığında bana ise ahırda ki ve evdeki hayvanları beslemek düşmüştü. İlk ahıra gidip hortumla ineklerin sularını doldurdum. Sonrasında büyük dört adet saman balyasını açıp yemlik lerine koydum. Ahırdan çıkıp kümese geçtim. Tavukları bahçeye salıp önlerine yaygın bir şekilde buğday ve yem attım.