olum delircem cok eglenceli boyle yazmak
Kerem, ertesi sabah uyanır uyanmaz akşam yaşananları düşünmeye başladı. Altay’la geçirdiği zaman, sohbetleri, Altay’ın elini eline koyduğu o an, her şey gözlerinin önünde dönüp duruyordu. Kalbi hala aynı hızda atıyordu. Altay’ın o samimi itirafı, Kerem’in içinde yıllardır sakladığı duyguları açığa çıkarmıştı. Ama bir yandan da ne yapacağını bilemiyordu.
Gözlerini tavana dikmiş, düşündükçe derin bir nefes aldı. Altay’ın gözlerindeki o bakış, sesi, güveni… Her şey Kerem’in aklını karıştırıyordu. Onu bu kadar yakından hissetmek, yıllardır hayalini kurduğu bir şeydi ama şimdi gerçek olduğunda, içindeki karmaşa daha da büyüyordu.
Altay ise her zamanki gibi rahattı. Dün akşamdan sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi, sabah erkenden Kerem’e bir mesaj atmıştı:
“Bu akşam boş musun? Biraz dolaşırız, belki film izleriz.”
Kerem, mesajı okuduğunda yine içinde bir sıcaklık hissetti. Altay’ın bu kadar rahat olması, ona güven veriyordu. Onun yanında geçirdiği her an, yıllardır içinde taşıdığı utangaçlığı yavaş yavaş siliyordu.
Akşam olduğunda, Altay’la buluşmak için tekrar Taksim’e doğru yola çıktı. Altay’ın her zamanki rahatlığıyla yanında olacağını biliyordu, ama bu sefer ne konuşacaklarını merak ediyordu. Aralarındaki ilişki yavaş yavaş bir şekil almaya başlamıştı, ama bu şekil tam olarak neydi? Arkadaşlıktan öteye geçmeye mi başlamışlardı?
Buluşma yerine geldiğinde Altay çoktan oradaydı. Altay’ın kıvırcık saçları her zamanki gibi hafifçe dağınıktı, kaslı vücudu ceketinin altında belirgin şekilde gözüküyordu. Geniş omuzları ve neredeyse Kerem’in yanında dev gibi duran boyuyla, herkesin bakışlarını üzerine çekiyordu. Kerem, Altay’ın yanına yaklaşırken bir kez daha kendini küçük ve utangaç hissetti. Ama bu his, içten içe hoşuna gidiyordu. Altay’ın yanında bu kadar farklı hissetmek, onun güvenliğine sığınmak gibi geliyordu.
"Kerem," dedi Altay, gülümseyerek. Gözleri hafifçe parlıyordu, her zamanki gibi kendine güveni tamdı. "Bu akşam neler yapalım, bakalım? Hazır mısın?"
Kerem hafifçe gülümsedi. "Hazırım sanırım," dedi, ama sesindeki titremeyi fark etti. Altay’ın yanında hep böyle oluyordu; her zaman gergin, ama bir o kadar da heyecanlı. Altay’ı görmek, onunla zaman geçirmek, bir yandan Kerem’i utandırırken diğer yandan hoşuna gidiyordu.
Altay, Kerem’in gerginliğini fark etmiş olacak ki, hafifçe eğilerek onun yüzüne baktı. "Yine mi gerginsin?" dedi alaycı bir ses tonuyla. "Sana ne kadar söylüyorum, benim yanımda rahat ol."
Kerem, utangaçça başını eğdi. "Seninle rahat olmak bazen zor," diye mırıldandı.
Altay kahkaha attı. "Biliyorum, biliyorum," dedi. "Ama ben seninle uğraşmayı seviyorum. Senin o utangaç halini görmek çok eğlenceli."
Kerem başını kaldırdı, Altay’ın yüzündeki o şakacı gülümsemeyi gördü. Bu, her zaman yaptığı bir şeydi. Altay lise yıllarından beri onunla böyle oynardı. Kerem’i utandırmak, onun yüzünün kızarmasını izlemek, Altay için bir tür oyun gibiydi. Ancak Kerem, bu oyundan aslında hoşlandığını hiçbir zaman itiraf etmemişti. Altay’ın onunla ilgilenmesi, sürekli onunla uğraşması, aslında Kerem’in içten içe istediği bir şeydi.
Yürümeye başladıklarında, Altay yavaşça Kerem’in sırtına hafifçe vurdu. “Sana bir şey söyleyeceğim ama bana kızmayacaksın, tamam mı?”
Kerem başını kaldırdı ve merakla sordu, “Ne söyleyeceksin?”
Altay, yüzünde o alaycı gülümsemesiyle, “Sen farkında değilsin belki ama dün gece seni gözlemledim. Yani, sana söylediğim her şeyin karşılığında nasıl tepki verdiğini. Seninle uğraştıkça daha da çekici oluyorsun, biliyor musun?”
Kerem’in yüzü kızardı, tam Altay’ın beklediği gibi. Gözlerini yere dikti, ama dudaklarında küçük bir gülümseme belirdi. “Sürekli benimle uğraşmak zorunda mısın?”
Altay güldü. “Zorunda değilim ama yapmak hoşuma gidiyor. Seni utandırmak eğlenceli, ayrıca… Sana nasıl tepki vereceğini görmek de çok ilginç.” Altay bir an sustu, sonra ekledi, “Belki de bunu sadece senin dikkatini çekmek için yapıyorumdur, kim bilir?”
Bu cümle, Kerem’in içindeki sıcaklığı bir kez daha ateşledi. Altay’ın her zaman bu kadar doğrudan, bu kadar açık konuşması Kerem’i hem utandırıyor hem de ona güven veriyordu. Altay, bir şekilde hep doğru noktaya dokunuyordu.
Kerem derin bir nefes aldı ve cesaretini toplayarak, “Senin dikkatini çekmek zor bir şey mi sanki?” diye mırıldandı.
Altay, gözlerini Kerem’e dikti. Bu beklenmedik cevap, onun bile dikkatini çekmişti. Kerem’in kendisine karşı bu kadar doğrudan bir şey söylemesi nadir görülürdü. Yüzünde hafif bir şaşkınlık ifadesi belirdi, ama bu şaşkınlık kısa sürdü. Altay, adımlarını yavaşlattı ve Kerem’e doğru eğilerek gözlerinin içine baktı.
"Hiç zor olmadı," dedi Altay, sesi derin ve anlam doluydu. "Sen hep dikkatimi çektin, Kerem."
Kerem, bu cümlenin ağırlığını hissederken boğazında bir düğüm oluştu. İçindeki duygular birbirine karışıyordu; yıllardır sakladığı hislerin açığa çıkmasıyla ne yapacağını bilmiyordu. Bir yandan Altay’ın bu kadar açık olmasına seviniyor, diğer yandan ne cevap vereceğini bilmiyordu.
Altay, onun sessizliğini fırsat bilerek kolunu Kerem’in omzuna attı. "Hadi, fazla düşünme," dedi yumuşakça. "Bu akşam seninle vakit geçirmek istiyorum, sadece ikimiz. Ne yapacağımızın pek önemi yok."
Kerem, Altay’ın sıcak kolunun omzundaki ağırlığını hissederken, içindeki tereddütler yavaşça kayboluyordu. Altay’ın yanında olmak, onun bu kadar doğrudan ilgisi, Kerem’e her zaman güven vermişti. Ama şimdi, bu güvenin yanı sıra farklı bir şey daha vardı: Altay’ın gerçekten ona karşı bir şeyler hissettiği inancı.
Altay, Kerem’le uğraşmayı seviyordu, evet. Ama belki de bu uğraş, sadece bir oyun değildi. Belki de Altay, gerçekten ona yaklaşıyordu.
Bu düşünce, Kerem’in içinde tatlı bir heyecan yarattı. Gece daha yeni başlıyordu ve bu sefer, Kerem’in kalbi Altay’ın yanında daha da hızlı atmaya başlamıştı.