Bölüm 5: Sınırın Ötesi

47 4 4
                                    

Ertesi sabah Kerem, dizindeki hafif sızıyı hissederek uyandı. Altay’la yaşadığı olaylar bir an rüya gibi gelmişti, ama dizindeki acı, dün gece olanların gerçek olduğunu hatırlatıyordu. Kerem derin bir nefes aldı ve gözlerini tavana dikti. Altay’ın ilgisi, o sert ama koruyucu tavrı hâlâ aklında dönüp duruyordu.

Altay ile aralarındaki ilişki neydi? Ne arkadaş gibiydiler, ne de bir çift… Bir yandan Altay’ın ona olan ilgisini hissediyor, diğer yandan Altay’ın mesafeli ve alaycı yanını çözmeye çalışıyordu. Tüm bu karmaşık hisler, Kerem’in kafasını karıştırıyordu.

Telefonu çaldığında, Kerem irkilerek kendine geldi. Ekranda Altay’ın adı görünüyordu. Bir an tereddüt etti, sonra derin bir nefes alıp telefonu açtı. "Efendim?"

“Nasıl hissediyorsun? Dizinin hali ne?” Altay’ın sesi her zamanki gibi rahattı, ama bu sefer altında belli belirsiz bir endişe vardı.

“İyiyim, dizim biraz acıyor ama sorun yok,” diye cevapladı Kerem. Altay’ın ona sabahın bu saatinde bile dikkat ediyor olması, onu hem mutlu etti hem de biraz şaşırttı. Altay, genellikle bu kadar ilgili görünmezdi.

“Süper,” dedi Altay, sesi daha hafiflemişti. “Bugün ne yapıyorsun? Dışarı çıkalım, biraz hava alırsın.”

Kerem bir an duraksadı. Altay’la daha fazla vakit geçirmek istiyordu, ama içten içe aralarındaki bu garip sınırdan dolayı da tedirgindi. Ne olduklarını bilmediği bir ilişkiyi nasıl tanımlayabilirdi ki? Ama yine de bu karmaşık düşünceleri bir kenara bırakarak kabul etti. “Tamam, ama fazla yürüyemem,” dedi hafif bir gülümsemeyle.

“Merak etme, dizin iyileşene kadar seni taşırım,” dedi Altay, alaycı bir tonla. Bu, onun klasik Altay şakalarındandı; ama Kerem bu sefer şakanın ardındaki şefkati hissedebiliyordu.

Altay, bir saat sonra Kerem’in kapısına geldi. Kerem kapıyı açtığında, Altay onu yukarıdan süzdü ve gözlerinde bir ışıltı belirdi. "Görünüşe göre çok da kötü durumda değilsin," diye mırıldandı. Kerem, onun bu bakışından rahatsız olmasa da, içinde bir sıcaklık hissetti. Altay’ın dikkatli gözleri altında kendini her zamankinden daha fazla farkında hissediyordu.

Beraber dışarı çıktılar, sokaklar serindi ama güneş hafifçe parlıyordu. Altay, Kerem’in koluna hafifçe dokunarak ona destek olmaya çalıştı. Kerem, bu temasa alışkın olmamasına rağmen, içten içe hoşuna gittiğini fark etti. Sessizce yürüdüler, etraflarında insanlar vardı ama Kerem’in aklı tamamen Altay’daydı.

Altay, sanki Kerem’in sessizliğini bozmak istercesine bir kahkaha attı. "Dün gece neredeyse kahraman oldum sayılır. Beni unutmuyorsun değil mi?"

Kerem, bu alaycı tonda bir rahatlık buldu. "Seni unutmak mı? Hiç mümkün değil," diye karşılık verdi hafifçe gülerek. Ama bu esnada göz göze geldiler ve ikisi de bir an duraksadı. Aralarındaki bu basit şakalaşmaların ötesinde bir şeyler vardı, ama bunu ikisi de dile getirmekten kaçınıyordu.

Yakındaki bir kafeye oturduklarında, Altay her zamanki gibi rahat tavırlarıyla sandalyesine yayıldı. "Neyse, dün geceden sonra biraz daha dikkatli olsan iyi olur. Bir kere kurtardım seni, ama hep peşinde olamam," dedi gözlerini Kerem’e dikerek.

Kerem, Altay’ın söylediklerini tam anlamasa da, onun gözlerinde belli belirsiz bir endişe fark etti. Normalde Altay bu kadar ciddileşmezdi, özellikle de onunla ilgili konularda. Ancak şimdi Altay’ın onu koruma isteği, Kerem’in içini ısıtıyordu.

“Gerçekten mi?” dedi Kerem, alaycı bir tonla. “Yani beni sürekli izlemek istemiyor musun? Sonuçta seni hep eğlendiriyorum.”

Altay hafifçe gülümsedi, ama bu sefer gülümsemesinde her zamankinden farklı bir şey vardı. "Doğru," dedi, sesi alaycı olmaktan uzak, daha samimiydi. "Ama her zaman seni izlemek… biraz yorucu olabilir."

Kerem, bu sözlerin altında yatan başka bir anlam olup olmadığını düşündü. Altay’la aralarındaki ilişki giderek daha da karmaşık hale geliyordu. Artık sadece arkadaş gibi değillerdi, ama aynı zamanda sevgili de değillerdi. Altay’ın ona olan ilgisi bazen çok belirgindi, bazen de geri çekiliyordu.

Kerem kafasını karıştıran bu düşünceleri bir kenara bırakmaya çalıştı. Ama tam o sırada, Altay sandalyesinden hafifçe eğilerek Kerem’e doğru yaklaştı. "Biliyor musun, seni bu kadar yakından tanıdıkça, seni ne kadar zorlamayı sevdiğimi fark ettim," diye mırıldandı, sesi alçak ve anlamlıydı.

Kerem’in kalbi hızla çarpmaya başladı. Altay’ın bu kadar yakınlaşması, ona böylesine doğrudan sözler söylemesi, Kerem’i afallatmıştı. “Beni zorlamayı mı seviyorsun?” diye sordu, sesi hafif titriyordu.

Altay, hafif bir gülümsemeyle, "Evet," diye yanıt verdi. "Çünkü her zorladığımda senin sınırlarını daha iyi görüyorum. Ve sanırım… senin ne kadar güçlü olduğunu fark ediyorum."

Bu sözler Kerem’i daha da şaşırttı. Altay’ın onu sadece zorlamak için uğraştığını düşünürdü, ama şimdi onun gözlerinde bambaşka bir anlam vardı. Altay, onun gücünü görüyordu, onu gerçekten anlıyordu.

Kerem, içindeki karmaşayı bir kenara bırakıp derin bir nefes aldı. Altay’a bakarak, "Peki, ben seni zorlasam nasıl olurdu?" diye sordu. Bu soruyu sorması bile cesaret gerektiriyordu, ama Altay’a her zaman meydan okuyan biri olmayı da seviyordu.

Altay bir an duraksadı, sonra gözleri Kerem’in gözlerine kilitlendi. "Beni zorlayabileceğini mi düşünüyorsun?" diye sordu, sesi hafif bir meydan okumayla doluydu.

Kerem, Altay’ın bu meydan okuyan tavrına karşılık verdi. "Belki de. Kim bilir?"

Bu konuşma, aralarındaki samimiyeti daha da ileri bir noktaya taşımıştı. İkisi de ne olduklarını tam olarak adlandıramıyordu, ama bir şeylerin değiştiğini hissediyorlardı. Arkadaşlığın ötesine geçen, ama sevgililik sınırlarına da henüz adım atmamış, tuhaf bir yakınlık.

Kafe masasında birbirlerine meydan okuyan bakışlarla otururken, bu ilişkinin nereye evrileceğini ikisi de bilmiyordu. Ancak aralarındaki bu gerilim, giderek daha yoğun bir hale geliyordu. Ne arkadaş ne de sevgiliydiler, ama her geçen an birbirlerine daha fazla yakınlaşıyorlardı. Bu belirsizlik, ikisinin de içinde gizli bir merak uyandırıyordu.

Alker🎀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin