öncelikle 2. bölümün sonu yarim kalmis suan fark ettim nedense butun metni kopyalamamis
ama duzelttim. önce onu okuyun isterseniz🙏🏿Altay, Kerem’i koluna sıkıca sararak apartmanına kadar eşlik etti. Kerem’in dizindeki acı her adımda biraz daha artıyordu, ama Altay’ın yanında olması onu biraz rahatlatıyordu. Altay’ın yüzündeki ciddiyet, Kerem’in başına gelen olayı hala tam anlamıyla kavrayamadığını hissettiriyordu. Normalde şakacı, alaycı biri olan Altay, bu gece çok farklıydı; gözlerinde ciddiyet ve kararlı bir koruma vardı.
Apartmanın kapısına vardıklarında Altay durdu ve Kerem’e doğru döndü. "Dizine bakmamız lazım," dedi sakin ama kararlı bir sesle. "Yukarı çıkalım, ben de biraz su falan getireyim."
Kerem biraz tereddüt etti. Altay’ın bu kadar yakından ilgilenmesi ona garip geliyordu. Hep onunla uğraşan, onu utandırmaktan keyif alan Altay’ın şimdi bu kadar ciddileşmiş hali Kerem’i hem rahatlatıyor hem de biraz huzursuz ediyordu. İçindeki hisleri kontrol edemiyordu; Altay’ın bu tarafıyla daha önce karşılaşmamıştı. Ancak acı çektiği için de ona karşı koymadı.
"Tamam," dedi Kerem, anahtarlarını çıkartıp kapıyı açtı. İkisi yavaşça içeri girdiler, Altay kapıyı kapattı ve Kerem’i salonun kanepeye oturttu.
Kerem dizini tutarak acıyı hafifletmeye çalışıyordu. Yine de kendisini her zaman utandıran Altay’ın bu kadar ciddi ilgisi yüzünden içi kıpır kıpır olmuştu. Altay, mutfağa doğru ilerleyip dolaptan bir şişe su aldı, ardından çekmeceden küçük bir ilk yardım çantası buldu. Sessizdi, ama hareketleri o kadar rahattı ki sanki evdeymiş gibi davranıyordu.
Bir süre sessizlik hakim oldu. Altay, su şişesini Kerem’e uzattı ve yanına diz çökerek onun dizine baktı. "Dizini biraz aç, yara daha büyük mü diye bakacağım," dedi sert ama nazik bir ses tonuyla.
Kerem hafifçe utandı. Altay’ın bu kadar yakın olması, bir yandan da bu kadar direkt konuşması onu yine zor bir duruma sokmuştu. Ama durumu daha da kötüleştirmemek için dizini açtı ve Altay’ın yarayı kontrol etmesine izin verdi.
"Biraz şişmiş," dedi Altay, dikkatle inceleyerek. "Ama ciddi bir şey yok gibi görünüyor. Yine de bir süre fazla yürümemelisin." Yavaşça yarayı temizlemeye başladı, Kerem acıyla yüzünü buruşturdu ama sesini çıkarmadı. Altay’ın dikkatli hareketleri, onun bu kadar özenli olmasına alışkın olmayan Kerem’i şaşırtıyordu. Normalde sert, alaycı ve umursamaz görünen Altay, şimdi sanki her hareketini planlıyormuş gibi özenliydi.
Kerem, sonunda sessizliği bozarak, "Gerçekten beni takip mi ettin?" diye sordu, hafif bir gülümsemeyle. Altay’ın onu bu kadar düşünmesi hoşuna gitmişti, ama bu durumu biraz daha hafifletmek istiyordu.
Altay, başını kaldırıp Kerem’in gözlerine baktı. Gözlerinde bir an için o eski şakacı ışık parladı. "Tabii ki ettim," dedi hafifçe gülümseyerek. "Birinin seni koruması gerekiyordu, biliyorsun. O kadar dalgınsın ki, başına bir şey gelmese şaşardım."
Kerem utangaçça güldü. "Her zaman böyle değilim," diye karşılık verdi, ama Altay’ın doğru olduğunu biliyordu. Özellikle Altay’ın yanındayken kafası hep karışıyordu, dalıp gidiyordu. Onun varlığı, Kerem’in düşüncelerini dağıtıyor, dikkatini alt üst ediyordu.
Altay, temizleme işini bitirdikten sonra Kerem’e doğru eğildi. "Artık daha iyi görünüyorsun. Ama biraz dinlenmen lazım, tamam mı? Bugün yeterince aksiyon yaşadık."
Kerem, Altay’ın bu kadar koruyucu tavrına alışmaya çalışırken, Altay’ın yüzündeki ciddiyeti fark etti. Altay’ın yanında olmak, ona olan hislerini her zamankinden daha fazla açığa çıkarıyordu. Ancak bu yakınlık aynı zamanda kafa karıştırıcıydı. Altay genelde onunla oynar, onu zor durumda bırakırdı. Şimdi ise gerçekten endişelenmiş ve onu korumaya çalışmıştı.
"Teşekkür ederim," dedi Kerem, gözlerini kaçırarak. Altay’ın bu kadar ciddi bakışlarını karşılamak kolay değildi.
Altay, Kerem’in yanına oturdu, aralarında kısa bir sessizlik oldu. Sonra Altay, her zamanki rahat tavrına geri döndü ve hafif bir alayla, "Yani, yine dalgın dalgın yürüyüp başına bela açtın. Ne zaman daha dikkatli olacaksın?" diye sordu. Ama bu sefer sesinde öfke ya da alay yoktu, sadece hafif bir şaka tonuyla konuşmuştu.
Kerem, gülümseyerek başını salladı. "Sanki her zaman beni izliyorsun," diye karşılık verdi.
Altay hafifçe omuz silkti. "Belki de izliyorumdur. Senin gibi biri başına ne zaman ne geleceğini bilemez."
Bu sözler Kerem’in içinde bir dalgalanma yarattı. Altay’ın ilgisi, onunla bu kadar yakından ilgilenmesi hoşuna gidiyordu, ama yine de Altay’ın niyetini tam olarak anlayamıyordu. Bir yandan onunla sürekli uğraşıyor, diğer yandan ise böyle ciddi anlarda ona sahip çıkıyordu. Kerem, Altay’ın aralarındaki ilişkiyi nasıl gördüğünü çözmeye çalışıyordu.
Kerem derin bir nefes aldı, Altay’a dönerek hafifçe sordu: "Altay, neden hep benimle uğraşıyorsun? Yani… neden sürekli böyle zor durumlara sokuyorsun beni?"
Altay bir an duraksadı, sanki bu soru beklenmedik bir yerden gelmiş gibi. Kerem’in yüzüne baktı, gözlerinde bir şeyler arıyormuş gibi derin bir sessizlikle düşündü. Sonunda, omuzlarını hafifçe kaldırdı ve gülümsedi. "Bilmiyorum," dedi alaycı bir sesle, "seninle uğraşmak hoşuma gidiyor. Eğlencelisin. Ayrıca seni her zaman şaşırtmak, utandırmak da benim için bir tür spor oldu."
Bu, Kerem’in beklediği klasik Altay cevabıydı. Ama Altay’ın gözlerinde farklı bir şey vardı. Onunla uğraşmasının arkasında başka bir anlam mı yatıyordu? Kerem, Altay’ın söylemediği şeyleri anlayabilmek için yüzüne baktı, ama Altay hemen gözlerini kaçırıp oturduğu yerden kalktı.
“Şimdi ciddi ciddi dinlenmen lazım. Ben de gideyim artık,” dedi Altay, toparlanarak. Ama sesinde bir tereddüt vardı, sanki gitmek istemiyormuş gibi.
Kerem, bir yandan rahatlamış, bir yandan da hayal kırıklığına uğramış gibi hissetti. Altay’la bu anların bitmesini istemiyordu, ama aynı zamanda kafasındaki karmaşa da büyüyordu. "Tamam," dedi yavaşça, “Yarın görüşürüz o zaman.”
Altay, kapıya doğru yürürken bir an duraksadı. Aralarında bir sessizlik oldu. Sonra, arkasını dönmeden konuştu: "Kerem, dikkatli ol tamam mı? Başına bir şey gelsin istemem. Bir daha böyle bir şey yaşarsan, seni daha çok zor duruma sokarım."
Kerem, Altay’ın bu son cümlesindeki şakayı fark etti, ama yine de altında yatan gerçek ilgiyi hissetti. Yüzünde hafif bir gülümsemeyle başını salladı. “Dikkatli olacağım,” dedi. Ama içinden Altay’ın daima yanında olmasını diledi.
Altay kapıdan çıkıp giderken, Kerem yalnız kaldı. Kafası karışıktı; Altay’ın ona olan ilgisi, onu hem mutlu ediyor hem de kafasını karıştırıyordu. Altay’ın ne hissettiğini gerçekten anlayamıyordu. Ama bir şeyden emindi: Altay’ın yanındayken kendini güvende hissediyordu, ve bu his gittikçe daha güçlü bir hal alıyordu.
Gece boyunca düşündü, Altay’ın her zamanki oyunlarının ardında ne olduğunu çözmeye çalıştı. Ama henüz cevabı bulamamıştı. Tek bildiği şey, Altay’la geçirdiği her anın onu biraz daha etkilediğiydi.