Pazar günü gelmişti ve Kerem, Altay’ın planladığı piknik için heyecanlıydı. Bir yandan Altay’ın ne tür bir sürpriz hazırladığını düşünürken, bir yandan da onunla daha fazla vakit geçirme fikri hoşuna gidiyordu. Altay her ne kadar baskın ve alaycı tavırlarıyla bilinse de, Kerem onun yanında kendini güvende hissediyordu.
Altay, her zamanki gibi karizmatik bir tavırla Kerem’i almaya geldiğinde, Kerem’in içinde hafif bir heyecan oluştu. "Hazır mısın?" diye sordu Altay, Kerem’e göz ucuyla bakarak. Elinde büyük bir piknik sepeti vardı, ve yüzündeki alaycı gülümseme hiç kaybolmuyordu.
"Ne kadar kötü olabilir ki?" diye karşılık verdi Kerem, Altay’ın yüzündeki ifadeye bakarak. Ama içten içe Altay’ın mutlaka bir şey planladığını biliyordu.
Piknik alanına vardıklarında, geniş bir çimenlik alana yayıldılar. Hava mis gibi, hafif bir rüzgâr vardı. Altay, piknik örtüsünü yere serdi ve yiyecekleri çıkarırken Kerem’e göz kırptı. "Sana güzel bir gün hazırladım," dedi, sesindeki meydan okuma yine fark ediliyordu.
Kerem, merakla gözlerini Altay’a dikti. "Güzel bir gün mü? Yoksa beni zor duruma düşürecek bir şey mi?"
Altay kahkahayla güldü. "Biraz ondan, biraz bundan," dedi, ama sonra birden ciddi bir ifadeye büründü. "Ama asıl sebep farklı. Sana bir şey söylemek istiyorum."
Kerem’in kalbi hızla atmaya başladı. Altay’ın böyle ciddi konuştuğu nadirdi. Gözlerini Altay’ın gözlerinden ayıramadı. "Ne söyleyeceksin?"
Altay derin bir nefes aldı, ardından biraz duraksadı. O an, Kerem ilk defa Altay’ın bu kadar düşünceli olduğunu fark etti. "Bak," dedi Altay yavaşça, "biliyorum, sana hep şakalar yapıyorum, seninle uğraşıyorum… Ama bu sadece bir oyun değil, Kerem. Gerçekten, seni seviyorum."
Kerem bir an duraksadı, bu sözleri beklemiyordu. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Altay’ın yüzündeki ciddiyet, sözlerinin gerçekliğini anlamasına yetiyordu. Şaşkınlıkla birkaç saniye sessiz kaldı, sonra zar zor bir şeyler söyleyebildi. "Altay, ben…"
Altay bir adım daha ona yaklaştı, yüzünde hafif bir gülümseme vardı. "Sana acele etmeyeceğimizi söyledim, hatırlıyor musun?" dedi. "Ama artık saklanmanın bir anlamı yok. Aramızda bir şeyler var ve ben bunu kabul ediyorum. Seni zorlamak istemem, ama ben buradayım. Seni seviyorum ve seninle daha fazlasını paylaşmak istiyorum."
Kerem’in gözleri dolmuştu, ama Altay’a baktığında onun gözlerinde de bir şeyler gördü. Ciddiyet, gerçeklik ve biraz da heyecan. Bu, beklediği itiraftı, ama aynı zamanda çok ani gelmişti. Altay’ın ne kadar ciddi olduğunu görebiliyordu ve bu, ona kendisini daha yakın hissettiriyordu.
Derin bir nefes alıp, Altay’a gülümsedi. "Ben de seni seviyorum," dedi Kerem, gözlerini Altay’ın gözlerinden ayırmadan. "Bunu kabul etmek biraz zor oldu, ama hep hissediyordum. Sadece cesaret edemiyordum."
Altay, bu sözlerle rahatladı ve gülümsemesi daha da genişledi. "Demek o cesaret bu kadar saklıydı ha?" dedi hafifçe alay ederek, ama bu seferki tonu yumuşaktı. Altay, Kerem’in yanına oturdu, ve elini yavaşça Kerem’in eline koydu. "O zaman artık sevgili sayılırız, ufaklık," dedi göz kırparak.
Kerem bu anın ne kadar doğal geliştiğini düşündü. Altay’la birlikte olmak, onun baskınlığına rağmen kendisini rahat hissettiren bir şeydi. "Ama unutma," dedi Kerem, yüzünde bir gülümseme ile, "yavaş gideceğiz, tamam mı?"
Altay, derin bir kahkaha attı ve ona eğilerek baktı. "Yavaş mı?" diye sordu alayla. "Beni tanımıyor musun, ufaklık? Yavaşlık bana göre değil, ama senin için bunu da denerim."
Kerem gülümseyerek başını eğdi. Bu sefer Altay’ın kendisine olan ilgisi ve sevgisi netti, ama onların ilişkisi her zamanki gibi sevimli bir çekişme içinde devam edecekti. Altay’ın baskınlığı, Kerem’in utangaçlığı ve aralarındaki o ince oyun... Şimdi her şeyin üstünde, aralarındaki bu sıcak ve gerçek duygular vardı.
Bu yeni ilişkilerinin nereye gideceğini bilmiyorlardı, ama artık ikisi de aynı yolda ilerliyordu. Sevgili olmuşlardı, ama bu oyunlar, şakalar ve aralarındaki sevimli çekişme hiç bitmeyecekti. Çünkü onları bir araya getiren şey, tam da buydu.
OF 'UFAKLİK' AYRINTISI COK GUZEL DELİRİEYOEUM😭🥳🥳🥳🎀🥳🎀🥳🎀🎀💓💓💓