Nasıl olabiliyordu böyle bir şey? Tesadüfen karşıma çıkan bu adam... Benim kötü olma ihtimalini düşünmediğim adam karşımdaydı; en olmamasını istediğim yerde, afallamışçasına ona bakıyordum.
Haldun omzunun üzerinden arkasına bakarken, ben kaşlarımı çattım. "Senin ne işin var burada?" dedim, hesap sorar gibi. Oysa daha adını bile bilmiyordum.
"Sana sormalı," diyerek yavaş adımlar atıp Haldun'un arkasında durduğunda onu hâlâ görebiliyordum. "Burası benim," dedim, sesimi yükselterek. Bulunduğum yerden ne kadar nefret ettiğimi unutmuş ve kabuslarım olan yere "burası benim" demiştim.
"Beni tanıyorsun." Tanıyor olmalıydı; defalarca karşıma çıkmıştı ve bakışları da tanıdığını söylüyordu. Kimse daha önce görmediği birine böyle bakmazdı. "Sen de beni tanıyorsun," deyince güldüm. "Hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun," dedim alayla. Sesiyle örtüşecek şekilde dudakları sinsice kıvrıldı. "Tanımamazlıktan gelemeyeceğim kadar çok gördüm seni."
"Lamia, gerçek adın değil diye umuyorum," demek dün beni görmüştü. Haldun arkasını dönüp ona baktığında, hiç beklemediğim şekilde, o da bir silah çıkarıp Haldun'a doğrulttu.
Haldun'un bu kadar sakin olması beni delirtiyordu. İkimizden biri onu vurabilirdi, ama o elleri cebinde gayet rahat bir şekilde durmuş, onun gözlerine bakıyordu. "Buradan gitmek mi istiyorsun?" dedi, gözlerimin içine bakarak.
"Gitmek istiyorsan bunu yapmak zorunda değilsin,"
"Buradan birlikte çıkabiliriz," deyince, iki elimle doğrulttuğum silahı tek elime alıp ona baktım.
"Sana güvenmiyorum," dedim, sırtımı duvara dayayıp kollarımı birbirine bağlarken. "Onu öldürürsen buradan canlı çıkamazsın."
Haklıydı; etrafta korumalar vardı ve hepsi tetikteydi. Birkaç saniye durdum; ani bir kararla elimde silahla buraya gelmiş ve babamı öldürüp öylece elimi kolumu sallayarak gideceğimi mi düşünmüştüm? Cidden kafayı yemiş olmalıydım; çıkışımı hiç düşünmemiştim. Onun gözlerine tekrar baktım; hâlâ silahını indirmemiş, gözlerime bakıyordu.
"Tamam," dedim. Bedenimi yasladığım duvardan ona doğru gidip, "Seninle geleceğim," dedim.
Merdivendeki adam geri çekilip yol verdi. Hiçbir şey demeyip tek kelime etmemişlerdi gitmemize. Ben önden, o arkamdan gelirken omzumun üstünden gelip gidilmediğine bakıyordum.
Kapının önünde bekleyen aracın arka kapısını uzun boylu esmer bir adam açtı. Önce benim binmem için öncelik verirken, camdan kapıda dikilen Haldun'a bakıyordum. Sakindi ama kızgın bakışları vardı; fırtına öncesi sessizlik gibi.
Yanıma oturduktan birkaç saniye sonra esmer adam da yerine geçip arabayı çalıştırdı. Ben ona bakarken durdu ve "Altmış saniyede bir gözümün içine anlamsız, anlamsız bakmaya son ver," dedi. Kafasını yana çevirince kaşlarımı kaldırdım. "Anlamlı bakarsam sorun yok yani," tekrar kafasını bana çevirdiğinde, onun konuşmasına izin vermeden konuştum. "Kimsin sen?" dedim. Sesimdeki ciddiyeti fark etmiş olacak ki kaşlarını çattı. "Bütün bu saçmalığın varisiyim."
Bu sefer kaşlarını çatma sırası bendeydi. "Bilmece gibi konuşmayı kes."
"Yıllardır karşıma çıkıyorsun; kim olduğunu bilmek hakkım."
"Yıllardır karşıma çıkan sensin," dedi. Onun benimle tanışmaya pek hevesi yoktu anlaşılan.
"Adım Talia,"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-ÖRTÜLÜ NİYETLER- +18
Romance-Gece uyurken sabah olacağını, güneşin doğacağını bilerek gözlerimi kapatıyordum. Ama o sabah uyandığımda odam kapkaranlıktı. Bir daha güneş doğmadı, odamın ışığı hiç açılmadı, kapım hiç çalınmadı...-