Nefret ediyordum yüksek binalardan, en çok da Aybars'ın yaşadığı binadan. "Tuvaletim geldi," dedim sitemle. Hâlâ yirmi beşinci kattaydık ve daha yirmi kat çıkmamız gerekiyordu.
Kırk bir.
Kırk iki.
Kırk üç.Asansörün kapısının açılması için açma tuşuna bastım ama açılmadı. "O, kapatma tuşu," dedi Aybars. Diğer tuşa bastı, kapı açılır açılmaz hızlı adımlarla kapıya gittim. Şifreyi girip tuvalete koştum.
Tuvaletten çıkıp girişe döndüğümde kapılar kapalıydı. Nereye gitmişti bu adam? Vestiyerde telefonu görünce elime aldım. Şifresini bilmediğim için açamayacağımı düşünürken, telefonun şifresiz olduğunu fark ettim. Saklayacak bir şey olmadığı için mi bu kadar açıktaydı, yoksa bi başka telefonu dahamı vardı.
Karnım deli gibi açtı. Bir yemek uygulamasına girip yemeklere bakarken, "Ben çok açım, yemek söylüyorum. İster misin?" dedim. Boş koridorda sesim yankılandı.
Salona girerken, bu evin her zamanki gibi boş olmadığını fark ettim.
Zaten ne zaman boş olmuştu ki?
"Siz yine buradasınız, ha?" dedim. "Nişanlın çok konuşuyor, kovacağım şimdi onu," ben yüzümü buruştururken Aybars "Ben seni kovacağım birazdan, Aron," dedi. "Bana ortalıkta görünme diyen sensin," diye karşılık verdi Aron.
Koltukta oturan Vera'nın çaprazındaki tekli koltuğa oturdum. "Senin telefon numaranı versem olur mu?"
"Ne?" diye sordu Aybars, koridordan. Dediklerimi duymamıştı muhtemelen. "Yemek söyleyeceğim, senin numaranı versem olur mu?" dedim tekrar. Aybars yanıma gelip gözlerini kısarak elimdeki telefona baktı.
"O benim telefonum."
"Evet, senin telefonun. Ortalıkta bırakmamanı öneririm,"
"Ne söylüyorsunuz?" Vera, üzerinde oldukça rahat görünen bir pijamayla koltukta uzanmış mısır yiyordu. "Aron'un bahanesi var, sen neden buradasın, Vera?" Vera, gözlerini televizyondan ayırıp ona baktı. "Enzo beni nikahına almadan buraya geldim. Ne yapıyorsanız bir an önce çözün bu saçmalığı,"
"Peki, telefonunu verebilir miyim? Yani, eminim başka telefonun falan vardır." Aybars yanımızdan uzaklaşırken, "Ver, Talia," dedi. Burnundan soluyordu giderken benim Aron'la aynı çatı altında olmamdan dolayıysa benimde çok mutlu olduğum söylenemezdi.
Siparişi verip yatak odasına gittim. Aybars tişörtünü giyerken yatağa oturdum.
"Asi nerede? Geçen gün buradadır diye geldim, ama yoktu," Yanıma gelip iki elini yatağa koydu. "Sergende." Ellerimi boynuna doladım. "Çok mu hızlı ilerliyoruz sence?""sadece hızlı değil çok hızlı ilerliyoruz."
"Hımm, duvara toslamamız yakındır o zaman," diye karşılık verdim. Başını hafifçe eğerek gülümsedi. "Biraz rahat olamaz mısın?"
Bir an için düşündüm. Aybars'ı gördüğüm günden beri gergindim. Gergindim çünkü onu tanımıyordum. Gergindim çünkü işin içinden çıkamayacak bir haldeydim. Kafam karmakarışıktı.
Sanki iki aydır sanrılarda yaşıyordum.
"Rahat olmam için bir sebep söyle," dedim. Onun bu kadar rahat olması bana garip geliyordu. "Sebep mi? Bir sebebe ihtiyacın mı var?" Gözlerimi devirdim.
"Örgütün başına geçmemek için kırk takla atıyorsun Aybars," diye fısıldadım. "Nişanlı olduğumuz hakkında yalan söylüyoruz ve peşime sürekli adam takıyorsun. Bunlar gergin olmama yetmeyecek şeyler mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-ÖRTÜLÜ NİYETLER- +18
Romance-Gece uyurken sabah olacağını, güneşin doğacağını bilerek gözlerimi kapatıyordum. Ama o sabah uyandığımda odam kapkaranlıktı. Bir daha güneş doğmadı, odamın ışığı hiç açılmadı, kapım hiç çalınmadı...-