İyi okumlarr♥️
Gözlerimi bir an olsun kapamazsam, sırtımı hep duvara yaslarsam kötü adamlar bana yaklaşamaz sanıyordum ama o sırtımı dayadığım duvar bir sanrıdan ibaretti.
Gözümü kapamam sanmıştım ama gözlerimi kapanıp kendimi birinin kollarına bırakmaya da hazırdım.
O kötü adam ise benim gözümü kapayıp kendimi bıraktığım adam olmuştu.
Güvenmem sanmıştım ama ona bu kadar güvenmek isteyeceğimden habersizdim.
Yemekhanede oturmuş yemeğimi didikliyordum. Pelda bana göz ucuyla bakıp "Mandalinayı yiyecek misin?" diye sorunca kafamı hayır anlamında salladım. Aybars'la nişanlı olduğumun dedikodusunu bütün hastane duymuştu. Bazen hakkımda konuşurlarken duyuyordum ama sağır kalıyordum duyduklarıma.
"Ne yapıyorsunuz kızlar?" Yakut yanımıza oturdu. "Talia yemeğini didikliyor, ben de onun mandalinasını yiyorum."
"Çok zıtsınız, nasıl arkadaş oldunuz şaşırıyorum." Onlar muhabbete dalarken ben cebimdeki telefona baktım. Aybars tam iki haftadır yoktu, garip olansa Sergen de yoktu. Bana mesaj atar ya da arar diye her gün telefonumu kontrol ediyordum. İki hafta içinde beni bir kere aramış ve iyi olup olmadığımı soran bir mesaj atmıştı. Nerede ne halt yediği hakkında bir gram fikrim yoktu.
Yemeği yemek istemediğim için stajyer odasına gidip uzun masadaki sandalyeden birini çekip oturdum. Telefonumu tekrar çıkarıp beni haftalardır aramayan Aybars'ın numarasını rehberde bulup aradım.
Telefon bir iki çalışta açıldı. "Bir şey mi oldu?"
"Merak etme, daha ölmedim." Aybars'ın sesi uykulu geliyordu, öğlen olmuştu ve uyuyor muydu? "Sen uyuyor muydun?"
"Neden aramıştın, Talia?"
"Bir şey için aramadım, merak ettim sadece. Günlerdir ortada yoksun."
"Merak etme, döneceğim." Kafamı sallamıştım ama o bunu görmemişti tabi. Odanın kapısı açılınca, "Kapatmam lazım," dedim. "Talia," dedi kapatma tuşundaki parmaklarımı geri çektim. "Aybars?" "Kendine iyi bak. Geldiğimde seni tek parça bulmak istiyorum." Kıkırdama sesim gitmiş miydi acaba bu dediği biraz komik gelmişti çünkü. "Kâküllerim uzamadan gelirsin diye umuyorum. Tekrar kesmemiz gerekecek yoksa." Yüzünü görmesem de hayal edebiliyordum. "Görüşürüz o zaman," dedim ve yanıt beklemeden kapattım telefonu.
Cebime koyarken odaya gelene baktım. Savaş Hoca'ydı. Ayaklarını masaya uzatmış beni dinliyordu. "Uzmanlıkta ne istiyorsun?" Hiç düşünmemiştim. Zamanım hiç olmamıştı bunu düşünmek için. Ama geçen gün Pelda'nın dediklerini hatırlayınca, "Cerrah," dedim. "Sen cerrah olmazsın," dedi buz gibi bir sesle. Cevap verememiştim. Neden böyle bir şey demişti ki birden? "Aybars'la olduğun sürece sen tıp fakültesini bile bitiremezsin, Talia."
"Neden?" diye sordum. Neden ben cerrah olamıyor, okulumu bitiremiyordum? Bu adamın amacı neydi bunları derken? "Aybars'ın yaralarını sarmaktan kendi yaralarını unutursun. Hayallerini, yapmak istediklerini, hedeflerini unutursun." Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Onunla neden nişanlandın? Para için olduğunu hiç sanmıyorum, ülkenin en büyük ilaç firmasının başında abin var."
"Ona aşık mı oldun?"
Ona âşık olmazdım. Belki farklı bir şekilde tanışsaydık, belki her karşıma çıktığında dilim tutmasaydı ve onunla tanışsaydım, ona aşık olabilirdim. Ama böyle bir adama aşık olursam, kendi yok oluş fermanımı imzalardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-ÖRTÜLÜ NİYETLER- +18
Romansa-Gece uyurken sabah olacağını, güneşin doğacağını bilerek gözlerimi kapatıyordum. Ama o sabah uyandığımda odam kapkaranlıktı. Bir daha güneş doğmadı, odamın ışığı hiç açılmadı, kapım hiç çalınmadı...-