𓇢𓆸🂱𓃠
Üzerini örttüğümüz niyetlerimiz,
Sakladığımız isteklerimiz
Sevdiğimizi, âşık olduğumuzu sandığımız
Ama
Sadece sandığımız insanlar vardı.
Aybars'ı bazı geceler sahte senaryolarımın başrolü yapmıştım. Bazen sadece nasıl biri olduğunu tahmin ediyordum, bazense elime kâğıdı kalemi alıp onu çizmeye çalışıyordum.
Ama o gün onu Haldun'un araştırma merkezinde gördüğümde... onunla ilgili bütün hayallerim yere düşen cam bir vazo gibi paramparça olmuştu. Kırıkları ellerime batıp canımı yakmıştı. Aybars'la ilgili bütün niyetlerimin üstünü örtmüştüm.
Üstünü örtüp saklamaya çalıştığım şeylerin kötü bir huyu vardı: Ne olursa olsun, dışarı çıkıyorlardı
Bantlanmış kolileri açıp içindekilere baktım. Hepsi geçen aldığım şeylerdi; patpatlara sarılıp kolilere konulmuşlardı. "Her şey siyah, beyaz, gri ve lacivert. Sen başka renk bilmez misin?" Pelda'ya bakıp güldüm. Elimdeki patpat poşetlere sarılı olan çerçeveyi çıkardım; gold aynalı küçük bir çerçeveydi. "Bak, buna fotoğrafımızı çıkarıp koyacağım." Pelda, elindeki açmak için kırk takla attığı paketi bırakıp yanıma geldi. Boynuma sarıılıp yanağımdan öptü.
"Yeni evin şans getirsin Talicik. Umarım burada rahat rahat öpüşebilirsiniz." Son dedikleri kaşımı kaldırmama sebep olmuştu. "Pelda, sen gerçekten arsızlaştın." Pelda parmağını salladı. "Hayır canım, sen arsızlaştın. Hastane odalarında daha kendine yeni gelmişken yiyişmek nedir ya?" Elimdeki çerçeveyi kitaplığa koydum. "lütfen tekrar tekrar hatırlatıp durma." Masanın üzerinde duran çantasını alıp kapıya yürüdü. "Ben kaçıyorum. Bu gün için garip planlarım var," dedi. Ardından elini öpüp bana doğru üfledi.
O çıkınca yatak odasına girip dolaptan siyah incecik külotlu çorap ve kısa siyah bir elbise alıp giydim. Siyah kabanımın cebine anahtarımı, cüzdanımı ve telefonumu atıp evden çıktım.
Saat henüz sekizdi ama muhtemelen Aybars çoktan uyanmıştı. Ben evdeyken saat beşte hepsi ayakta oluyordu. Eldivenlerimi takarken caddeye çıkmış kaldırımda yürüyordum. Evlerimizin arasında on dakikalık bir yürüme mesafesi vardı. Bir pastaneden bir şeyler alıp yoluma devam ettim.
Geçen gece, onun bana dediklerinden sonra hızla lavaboya girip kendimi kapatmıştım. Dediklerinin ne demek olduğunu biliyordum ve korktuğum şey başıma gelmişti. Ona âşık olmayı sürekli reddetmiştim. Sürekli kendime "Olmaz" demiştim, ama olmuştu işte. Ben ona âşık olmayı reddedip ondan uzaklaşınca o bana doğru gelmişti ve şu an adını dahi koyamadığım bir durumun içindeydik.
Kapıya gelince şifreyi girip açtım. Kapının açılmasıyla Asi, ayaklarımın etrafında dönüp duruyor, şebeklik yapıyordu. Kapıyı kapatıp salona baktım. Tolga koltukta uyuyordu. Aldıklarımı tezgâhın üstüne bırakıp koridora çıktım. Birkaç gün önce benim kaldığım odanın kapısı sonuna kadar açıktı. Girdiğimde yatakta yatan Aybars'ı görünce boşta kalan kısma oturup eldivenlerimi cebime sokuşturdum.
Suratına yaklaştığım an gözlerini açınca, geri çekildim. "Aybars, bir gün yüreğime indireceksin!" Doğrulup kafasını başlığa yasladı. Dağınık saçları ve uykulu gözleriyle çok hoş gözüküyordu. "Yerleşebildin mi eve?" dedi, komodindeki saate uzanmaya çalışırken. "Yerleştim ve saat dokuz," deyince saati boş verip bana çevirdi kafasını. "Siz bu saatte uyumazdınız, ne oldu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-ÖRTÜLÜ NİYETLER- +18
Roman d'amour-Gece uyurken sabah olacağını, güneşin doğacağını bilerek gözlerimi kapatıyordum. Ama o sabah uyandığımda odam kapkaranlıktı. Bir daha güneş doğmadı, odamın ışığı hiç açılmadı, kapım hiç çalınmadı...-