Bir ağacın gölgesinde ciritçi Abdullah ve torunları oturmuş çay içiyorlardı. Bozkırda at koşturmuş ve dinlenmek için bir ağaç gölgesinde oturmuşlardı. Ciritçi o her zaman ki sohbetlerinden birini yapmıştı, İbrahim'le Kenan onu ilgiyle dinlemişlerdi.
"Pişmanlık insanın içinde büyür, öyle bir hale gelir ki uyku uyutmaz insana. Sonrasında pişman olacağınız şeyler yapmayın, kalp kırmayın, birbirinize sakın ola haksızlık etmeyin." Demişti ciritçi Abdullah çayından bir yudum alırken. "Sonra özür dilerim, gönlünü alırım dersiniz ama sonrasında çok geç olabilir. Ölüm var evladım."
"Haklısın dede." Dedi İbrahim ve sonra ekledi. "Küslük olmaması gerekiyor."
"Kardeş olduğunuzu, aynı kandan aynı candan olduğunuzu sakın unutmayın. Herkes düşman olur da aile birbirine sahip çıkar."
"Dedem benim be, biz senle daha çok vakit geçirmeliyiz bence."
"Benim yerim belli torunum, gelmek isteyin siz yeter ki."
"EyvAllah." Dedi Kenan, en sonunda sohbete katılıp. Ciritçi gözlerini onun üstünde gezdirdi, torunun da değişik bir hal olduğunu fark etmişti.
"De hele derdini."
"Yok birşey dede."
"Hadi bakalım şimdilik öyle olsun."
Ciritçi Abdullah dönüp atlara baktı ve ağır ağır kalktı oturduğu yerden, gidip atının başını okşadı. Ve torunları onun arkasından kalkıp bardakları topladı. Gitmek için hazır hale geldiklerinde atlarına bindiler.
Bozkırın sapsarı topraklarında üç at dört nala koşmaya başladı, bozkırın rüzgarı saçlarını dağıtıyordu. Kenan gözlerini kapattı, dünya bir anlığına durmuştu sanki, bozkırın ortasında atıyla kalmıştı. Huzur.. huzur buydu işte, nefes almak buydu.
Atlar kasabaya kadar koşmaya devam etti, sokaklarda ise daha sakin şekilde ilerlemeye başladı. Muammer'in evinin önüne geldiler, bir askeri araç onları sokağın başında karşılamıştı, atlar o an yavaşladı. Komutan tek bir sebeple gelirdi, ne olduğu çok netti. İbrahim ve Kenan attan inip hızla eve ilerlediler.
Döndü kapı pervazına tutunmuş bir eli kalbinde, ne duyacağına emin şekilde bakıyordu komutana. Komutan dimdik duruyordu onun karşısında, yanındaki askerlerde öyle.
"Oğlunuz Abdullah Kaya vatan uğruna şehit düştü. Başınız sağolsun."
Döndü'ün bu cümleyle yer ayaklarının altından kaymıştı, onu düşmeden önce İbrahim son anda yetişip tuttu. Ciritçi atından inerek komutana yaklaştı.
"Vatan sağolsun." Dedi ciritçi Abdullah dimdik bir duruşla. Sonra mavi gözleri küçük torununu buldu, pijama içinde olan çocuk ne olduğunu anlamamıştı ama annesi ağladığı için ağlıyordu. Ciritçi eve girip torununa ilerledi ve çocuğun saçlarını okşadı. İbrahim annesini sakinleştirmeye çalışıyordu. Kenan ise donup kalmıştı.
"Sana emanet ediyorum aileyi."
Abisinin cümlesi zihninde durmadan tekrarlıyordu. Abisi aileyi ona emanet edip öyle gitmişti, güvenmişti ona ve aileye onun sahip çıkacağını bilmişti. Kenan da abisinin emanetlerine en iyi şekilde bakacaktı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Cenaze.
Gedelli halkı şehidi uğurlamak için bir araya toplanmıştı. Kimin gözleri yaşlı kimi dimdik ayakta. Döndü iki eltisinin desteğiyle ayakta duruyordu, mavileri kıpkırmızı olmuştu. İbrahim ve Kenan mezara tahtaları diziyordu. Muammer düz bir ifadeyle izliyordu onları.
![](https://img.wattpad.com/cover/377321142-288-k485456.jpg)