Bölüm | 2 | 'Kesik Çizgiler Arasında'

143 19 0
                                    

İyi okumalar 🍁
...

Sorgu odasının ağır metal kapısı kapandığında 28, gölgelerle örtülü küçük odada yalnız kaldı. Bacağı zonkluyordu. Kan, pantolonunun paçasından süzülerek beton zemine damlıyordu, ama acıya alışıktı. Bu sadece bir başka yaraydı; o kadar çok yara biriktirmişti ki artık hangisinin daha çok acıttığını bile hatırlamıyordu. Elindeki kelepçeler, bileklerine hafifçe batıyor, ince izler bırakıyordu. Ömrü boyunca zincirlerin farklı şekillerini tanımıştı zaten—bu, yeni değildi.

Başını yavaşça kaldırıp odanın köşesindeki aynaya baktı. Gözlerinde donuk bir ifade vardı, aynadaki kendi yansımasını bile tanıyamıyordu. Yüzü solgundu, gözlerinin altında mor halkalar... İçindeki yorgunluk gözlerinden taşıyordu, ama o bunu saklamayı öğrenmişti. Bu kadar uzun süre hayatta kalabilmesinin tek yolu bu olmuştu: Sessizlik ve sır saklamak.

Kapı tıslayarak açıldı ve içeri iki adam girdi. Biri sivil giyimli bir polis, diğeri ise askeri üniformalı genç bir adamdı. Polisin yüzü sert ve yorgundu, belli ki böyle sorgulamalara alışkındı. Asker ise daha gençti, ama omuzlarında yılların yükü vardı. 28, bu adamın keskin bakışlarından kendisini tarttı: Merak, öfke, ama aynı zamanda anlam veremediği bir tanıdıklık vardı. O tanıdıklık, ikisinin arasında ince bir çizgi gibi uzanıyordu—fakat farkında değillerdi.

Asker olan adam gözlerini kırpmadan 28’e baktı. Kafasında bir şeyler yerli yerine oturmuyordu, ama bunu çözmek için zamanı yoktu. 28 ise, karşısındaki kişinin öz ağabeyi olduğundan bihaber, donuk bir ifadeyle karşılık verdi. Bu iki kardeş, birbirlerinin kim olduğunu bilmeden bir soğuk savaşın içine sürüklenmişti.

---

Polis, sandalyesini sertçe çekip masaya oturdu. Önündeki dosyayı açtı, ama bakmadan sordu:
"Adın ne?"

28 sessiz kaldı. Soru, zihninde yankılanıp yok oldu. Adının bile bir anlamı kalmamıştı. Adları defalarca değiştirilmiş, kod isimlerle çağrılmıştı. “28” demişlerdi ona en son—sadece bir sayı. Kendi adını bile unutmaya yakındı artık.

Polis, sabrını zorlayan bu sessizliğe sinirlenerek dosyayı kapattı. "Seninle oyun oynayacak vaktimiz yok, çocuk," diye homurdandı. "Ne biliyorsan söyle, yoksa daha kötü şeyler yaşarsın."

28, gözlerini hiç kırpmadan karşısındaki adamlara baktı. Konuşmayacaktı. Konuşamazdı. Bir kelime bile söylerse, örgüt bunu öğrenirdi. Onları tanıyordu—masum çocukları öldürmekle tehdit etmişlerdi. Onun canı, zaten bir değer taşımıyordu. Ama başkalarının hayatları, bu sorgu odasındaki kelimeler kadar ucuz olmamalıydı.

"Askeriye kayıtlarına göre yaşın 17," dedi polis, dosyaya tekrar bakarak. "Üç ay sonra 18 olacaksın. Yani yasal olarak yetişkin sayılacaksın. Şu an konuşursan, seni daha hafif cezalarla atlatırız. Yoksa, suç örgütü üyesi olarak yargılanırsın."

28 yine sessizdi. İçindeki öfke kabarıyor, ama hiçbir şekilde dışarıya vuramıyordu.

---

Polis tam öfkeyle bağıracakken, genç asker elini kaldırdı. "Biraz sakin ol," dedi. Gözlerini 28’in yüzünden ayırmadan, sesini biraz yumuşatarak ekledi: "Sadece anlat. Ne yaptığını bilmek istiyoruz. Seni anlamaya çalışıyoruz."

28, başını çevirip askere baktı. Bu adamın sesindeki farklı tını, bir an için onu rahatlattı. Ama bu da tuzaktı. Örgütün içinde, onu “anlayan” gibi davranan pek çok insanla tanışmıştı—her biri, sonunda ihanet etmişti.

Asker, 28’in gözlerindeki donuk bakışı fark etti. İçinde bir şey kıpırdandı, ama adını koyamadı. Bu çocukta bir şey var... dedi kendi kendine. Ama ne olduğunu bir türlü çözemiyordu.

"Kim olduğunu bilmiyoruz," dedi asker yavaşça. "Ama bu işler, sadece seni değil, bizi de yakar. Yardım edersen..." Bir an duraksadı. Yardım kelimesini kullanmak istememişti. Çünkü bu çocuğun hiçbir yardım beklemediğini görebiliyordu. "Birlikte bir yol bulabiliriz."

28, dudaklarını aralayıp neredeyse bir şey söyleyecek gibi oldu, ama sonra vazgeçti. Yardım mı? Hayır, bu dünyada kimse kimseye yardım etmezdi. Özellikle ona. Sessizlik en iyi cevaptı—daha önce de onu hayatta tutmuştu, şimdi de tutacaktı.

---

Polis memuru, sabrının sınırına gelmişti. Sandalyeyi tekmeleyerek ayağa kalktı. "Böyle olmaz!" diye bağırdı. "O örgütün bir parçası. Konuşturmazsak hiçbir şey öğrenemeyiz!"

28, gözleriyle onu takip etti ama yine sessizdi. İçindeki korku, dışındaki soğukkanlılıkla çatışıyordu. Asker, polisin öfkesini yatıştırmak için araya girdi. "Sakin ol dedim," diyerek adamı kenara çekti.

Polis dışarı çıkarken 28, askerin yüzüne baktı. Orada bir şeyler vardı—bir umut kırıntısı belki de. Ama o, buna inanmayacaktı. Kimse ona umut sunamazdı.

---

Oylamayı unutmayınız! Sonraki bölümde görüşmek üzere...

28: Ölümden ÖnceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin