Bölüm | 4 | ' Başka Bir Cehennem? '

135 21 0
                                    

İyi okumalar 🍁
yorum yapmayı unutmayınnn!
...

Bölüm 4

Cezaevine gönderileceğimi söyledikleri an, içimde tuhaf bir sakinlik oluşuyor. Sanki denizin dibinde nefessiz kalmayı kabul etmişim gibi. Boğuluyorum ama artık çırpınmıyorum. Bu son değil, sadece bir geçiş. Hayatımda o kadar çok yere sürüklendim ki, cezaevi de diğerlerinden pek farklı gelmiyor. Belki de farkı yoktur. Duvarlar, teller ve kilitler… Bunlar bana hep tanıdık şeyler.

Sorgu odasındaki son saatler ağır ilerliyor. Asker olan, bana yine bakıyor. O bakışlar… O kadar derin ve tanıdık ki, neyi tanıdığımı bilmeden ürperiyorum. Onun yüzünde bir şey var. Belki merak, belki pişmanlık. Sanki beni tanımaya çalışıyor. Ama ben onun kim olduğunu bilmiyorum. Bunu aklımdan çıkarmaya çalışırken, sesler yeniden başlıyor.

"Örgütle ilgili yeterince şey öğrendik," diyor polis olan. Dosyaları karıştırıyor, arada bana bakıyor. Sanki bir parça bilgi daha alabilirlerse her şey çözülecekmiş gibi. Oysa bilmiyorlar. Bildiklerinin ne kadar az olduğunu, öğrendikleri her şeyin bir labirentin başlangıcı olduğunu bilmiyorlar.

Ben ise sessizim. Çocuk yaşta öğrendiğim tek şey, sessiz kalmanın en büyük silah olduğuydu. Konuşmak, seni öldürebilir. Konuşmamak ise bazen seni hayatta bırakır. Bu dünyada kimseye güvenilmez. Özellikle seni yakalayan adamlara.

Beni ayakta tutan bir tek şey var: Masumları koruma düşüncesi. Örgüt, hepimizi esir almıştı. Çocukları öldürmekle tehdit ettiler. Her emri sorgulamadan yerine getirmezsen sevdiğin biri acı çekerdi. Yaşadığım her an, başkasının hayatı için bir pazarlık masasıydı. Şimdi buradayım ve hala pazarlık bitmedi. Her şey bitmiş gibi görünse de, içeride bir yerlerde her şey devam ediyor.

"Aslında seni kurtarabilirdik," diyor asker olan. "Yardım edebilirdik."

Bunu duymak içimde bir öfke dalgası yaratıyor. Yardım mı? On bir yıl boyunca her gece bedenime enjekte edilen zehrin, iç organlarımı lime lime eden acının içinde yardım edecek kimse yoktu. Neredeydiniz o zaman? Kalbimin her atışı bir işkenceyken, nefes almak bile vücuduma bir ihanetken neredeydiniz?

Gözlerimi kapatıyorum. Hafızam, ölü bedenler, işkence ve acıyla dolu. Vücudumda hâlâ yara izleri var. Kalbimde ise daha derin yaralar. Hiçbir ilaç bunu iyileştiremez. Şimdi önümde duran bu adamlar, bana kurtuluş vaat ediyorlar. Ama benim için kurtuluş diye bir şey yok.

Beni cezaevine gönderecekler. Orada ne olacağını biliyorum. Tehditler peşimi bırakmayacak. Örgütün içeride de uzantıları vardır. Her adımım takip edilecek, her nefesim gözlenecek. Burada olmanın, dışarıda olmaktan farkı yok. Bir hapishane, diğerine göre daha özgür değil.

Beni kelepçelerken asker olan bir an tereddüt ediyor. Parmaklarının soğukluğunu bile hissediyorum. Bakışları üzerimde asılı kalıyor, sanki benden bir cevap bekliyor. Ama verecek cevabım yok.

"Bu iş burada bitmedi," diyor, sanki kendine söz verir gibi.

Gözlerimi ona dikiyorum. "Hiçbir şey burada bitmez," diye fısıldıyorum. Sesim alçak ama keskin. Bunu anlamalarını istiyorum. Bu sadece bir başlangıç.

---

Cezaevi aracının arka koltuğunda oturuyorum. Kelepçeler bileklerimi acıtıyor ama bu acı, yaşadıklarımın yanında bir hiç. Camdan dışarı bakıyorum. Sokaklar yabancı geliyor. İnsanlar hayatlarına devam ediyor, sanki benim gibi insanlar hiç var olmamış gibi. Bu, en büyük ironiydi belki de: Dünya dönerken, bizim gibiler hep arada kaybolur.

Yanımdaki polis, beni dikkatle izliyor. Konuşmasını bekliyorum, ama o da sessiz. Sanki bir şey söylemek istermiş gibi, ama söyleyemiyor.

Zihnim hâlâ sorgu odasında takılı kalmış durumda. Askerin bakışları gözümün önüne geliyor. O bakışlarda bir şey vardı. Tanıyamadığım, ama hissettiğim bir şey. Sanki o da bir şeyleri eksik biliyordu. Belki de sadece ben değil, o da kaybolmuştu bu labirentin içinde.

---

Gözlerimi kapattığımda, anılar yeniden canlanıyor. Vücudumun her köşesine yayılan acı, üzerimde yapılan deneyler, her itaatsizlikte aldığım cezalar... Bir keresinde, sadece yeterince hızlı koşmadığım için bir gece boyunca soğukta bekletmişlerdi. Bir başka sefer, ne olduğunu bilmediğim bir sıvıyı damarlarıma enjekte ettiler. O gün, öleceğimi sanmıştım. Ama ölmedim. Çünkü ölmek, onların istediği şeydi. Beni yaşatarak daha fazla acı çektirdiler.

Artık neyin daha kötü olduğunu bilmiyorum: Fiziksel acı mı, yoksa ruhumdaki çürümüşlük mü? İkisi de aynı derecede ağır. Ve her nefes alışımda, içimdeki bu ağırlık büyüyor.

---

Tam her şeyin sakinleştiğini düşündüğüm anda, aracın telsizinden bir anons duyuluyor. "Cezaevi konvoyu tehdit altında," diyor bir ses. "Örgüt üyeleri saldırıya geçti."

İçimde bir ürperti yükseliyor. Zaman duruyor gibi. İşte burada başlıyor. Kaçınılmaz olan. Onları tanıyorum. Beni yarı yolda bırakmazlar. Örgüt, ellerinde ne varsa onu kullanır. Beni içeriden korumak istiyorlar. Ama bu koruma, özgürlük anlamına gelmez. Sadece başka bir tutsaklık demektir.

Aracın sürücüsü direksiyonu hızla kırıyor. Yanımdaki polis silahını çekiyor. "Sakın kıpırdama," diyor bana. Oysa benim kaçmaya niyetim yok. Nereye gidebilirim ki? Özgürlük diye bir yer olmadığını artık biliyorum.

Bu sadece başka bir oyunun başlangıcı. Ve ben bu oyunda bir piyondan fazlası değilim. Ama yine de, içimde bir yerlerde küçük bir umut kıvılcımı var. Belki, sadece belki, bu defa işler değişir.

Ama o kıvılcım da çabuk sönüyor. Çünkü bu hikayede kimse kazanamaz. Ve herkes, sonunda kendi cehennemini yanında taşır.

...

Oylamayı unutmayın güzellikler! :D

28: Ölümden ÖnceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin