10 :)

35 9 36
                                    

Seonghwa ağlamak üzereydi. Oradan çıktıklarından beri sertti ve neredeyse iki saat geçmişti. Canı yanıyordu artık. Jongho odada yoktu. Hongjoong da henüz aramamıştı. Ancak artık dayanabileceğini sanmıyordu. Telefonunu çıkarıp ona mesaj attı.

'Joong lütfen gel ya da ara artık.'

'Canım yanıyor.'

Beş dakika geçti ve cevap gelmedi. Derste olduğunu düşündü ama iki saat boyunca mı?

'Lütfen.'

'Cidden çok acıyor.'

'Evine götür beni.'

Son mesajı hangi akılla yazdığını bilmiyordu. Ancak dayanacak gücü kalmamıştı. Odadaki kameraların da nerede olduğunu bilmiyordu ki! Onu kışkırtmak gibi saçma bir şey yapamazdı. Çaresiz kalmıştı.

Telefon elinde titrediğinde Hwa hızlıca mesajlara girdi. Bir konum gelmişti.

'Eve git, geliyorum.'

Hwa yataktan fırladığı gibi üzerine uzun bir ceket giydi ve koşarak çıktı. Bacaklarının arasındaki acıyı bir süre görmezden geldi ama bedeni öyle yanıyordu ki sanki biri ona değişik bir ilaç vermişti. Kendini otobüse attığında arkada bir yere oturdu ve bacağının biri diğerinin üstüne attı. Konuma bakıp durdu yakın bir yerde inmek için. Geldiğinde ise aceleyle indi. Biraz yürüdükten sonra durdu, bir apartmanın önündeydi.

Birden biri bileğinden yakalayıp onu binanın içine çekti. Hwa sarı saçları gördüğünde onu sorgusuz takip etti. İkinci kata çıktıklarında Hongjoong onu kapının önüne çekip arkasına geçti. "Yetişemeyeceğim sandım." Dedi Hongjoong burnunu diğerinin ensesine yaslarken. Onun irkildiğini gördüğünde gülümsedi. Kolunu onun yanından uzatıp anahtarı kilide soktu ve kapıyı açtı. Bedenlerini ayırmadı, kolunu beline dolayıp onu içeri itti.

Kapı ağır bir sesle kapandığında Hwa başını çevirip ona baktı. Bundan sonrasını pek düşünmemişti. "N-neredeydin, derste mi?"

"Hayır, kampüs dışında bir çekimin ortasındaydım." Dedi ve kolundaki kamera çantasını yere indirdi. "Kameramı düşürdüm senin yüzünden." Burnunu kulağının arkasına sürttü. Eliyle belini sıkıştırdı. Hwa titreyen göz kapaklarına karşı savaşmadı ve onları kapattı.

"Neden buraya gelmek istedin yıldızım?" dedi Hongjoong, öteki elini çenesine çıkarıp başını biraz daha çevirmesini sağladı. Dudaklarını yanağına sürttüğünde diğeri tekrar irkildi. Dudakları yanağından çenesine kaydığında Hongjoong onu kendine bastırdı. "Gelirsen ne olacağını biliyordun." Belindeki eli yukarı çıkıp göğsünün hemen altında durdu. Birkaç santim sonra göğüs ucuna ulaşacaktı.

Seonghwa ellerini onun bileklerine yerleştirdi ama itmedi. Tutuşu sıkı bile değildi. Zor topladığı aklıyla kendini açıklamaya çalıştı. "B-ben şey... c-canım acıyor-ahhm!"

Hongjoong boynunu ısırdığında dudaklarından kaçan inlemeyi durduramadı. Üst üste üç kere başka yerlerden ısırdığında Hwa bacaklarındaki kuvvetti kaybetmeye başladı. Dudakları kulağına çıkıp dilini sürttüğünde Hwa bir elini kendi dudaklarına örttü.

"H-hong-joong!"

Eli sonunda göğsüne çıktığında Hwa'dan nefes dolu bir ses kopardı. Kıyafetinin üstünden dokunduğu tepeciği sıkıştırdığında Hwa ufak bir çığlık attı. Ayakları yerden havalandığında tuttuğu bileklere hayatı pahasına sarıldı. Hongjoong onu belinden tutup kaldırdı ve bir odaya götürmeye başladı.

Seonghwa ne konumda olduğunu unutup odasını incelemeye başladı. Hongjoong'un odasında bir duvarın yarısını kaplayan bir monitör vardı, bir duvarı tamamen onun resimleriyle doluydu ve odanın bir köşesi farklı boyutlarda kamera ve ekipmanlarla doluydu. Odanın ortasında bir yatak vardı ve bir duvarı kaplayan dolabın dışında son duvardaki camı örttüğünü düşündüğü koyu renk perdeler vardı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: a day ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

CAMERA FLASHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin