"Belki de onu yakalayacak bir plan yapmalıyız."
"Adam hayalet gibi Yunho." Dedi Seonghwa yorgun bir sesle. Çağdaş Dans Teknikleri dersinden çıktıklarından beri Yunho ve o okulun içindeki bir kafede olanları konuşuyorlardı.
"Hiçbir yere tek gitmiyorum ama hala o kamera sesi, hala peşimde biri var. Ne tarafa baksam bir hiç. San bile göremedi onu! Resmen koca hafta takip edildim ama onu yakalayamadık! Onu iki kere gördüm ve bu kadar. Pratik odasında, yolda, kafede, nereye gidersem gideyim kamera sesi."
"İnsanın aklını başından alır bu. Neden senin peşinde?"
"Bilmiyorum Yunho ama önceki gün olanlar beni artık sınırıma getirdi."
"Ne oldu ki?" Diye korkuyla sordu çocuk.
"Yine odama girmiş. Çamaşır çekmecemi karıştırmış."
"Siktir. Adam ağır sapık." Yunho sandalyede geriye yaslandı eliyle alnını ovuştururken. "Hiç mi kamera yok yurtlarda!"
"Garip bir şekilde bir tek benim binamda yok. Sanırım senin gibi eve çıkacağım."
"Yapma! Yurtta tek değilsin ve bir bağırsan bir sürü kişi gelir."
"Chris bana saldırdığında sapığım kurtardı beni! Ne yardımı Yun?"
"Offf!"
Seonghwa başını masaya yasladı. Duygusal olarak o kadar yıpranmış hissediyordu ki. Ancak garip bir şekilde derslerine daha rahat odaklanıyordu. Her an bir kamera ona odaklı gibi dikkatli davrandığı için olmalı, tek bir hata bile yapmıyordu.
Her şeyden öte diğerlerine söylemediği bir şey vardı. Birinin kamerayla onu takip ettiği düşüncesi onu heyecanlandırıyordu. Duşta bile izlendiğini düşünüyordu. Kendisinden beklemediği bir şeydi ancak bedenini anlayacak yaştaydı. İçi kaşınıyordu bu düşünceye. Başta korkutsa da ne hissettiğini anladıkça korkunun yerini garipseme almıştı. Nasıl bundan etkilenebilirdi?
Çıkırt!
Seonghwa masaya yapıştı duyduğu sesle. Arkadaşına baktı onun da duyup duymadığını görmek için. Duymuş gibiydi, yüzünde şokun getirdiği komik bir ifade vardı. "Siktir, bu ses mi?" dedi ve etrafına bakındı Yunho.
"Birini görüyor musun?"
"Çok kalabalık Hwa." Dedi Yunho hala etrafına bakarken. Elinde kamera olan kimse de yoktu üstelik. "Sınıfa mı gitsek ya da yurda?"
"Sınıfa gidelim."
Kalkıp tedirgin hareketlerle sınıfa yürüdüler. Başka bir kamera sesi ya da takip eden garip birine denk gelmediler. Sınıfa ulaştıklarında ikisi hala camlara ve kapıya bakıyordu. San geldiğinde onlardaki garipliği fark etti ve onlar anlattığında onun da rengi attı.
"Hwa, polise mi gitsek?"
"Hangi kanıtla San?" dedi Hwa yarı sinirli bir sesle. Çocuğun dediği tabi ki mantıklıydı ama polise ne diyecekti, çok fazla insanın olduğu kampüste birinin onu takip ettiğini hissettiğini mi? Ellerinde ne kamera kaydı ne de adamın yüzü vardı. Elleri boş dönerlerdi.
"Şey, merhaba." Üç çocuk duydukları kalın sesle başlarını çevirdi. Hwa hemen arkasındaki uzun çocuktan korkmadan edemedi. Yüzü bile yırtıcı bir hayvanınki gibiydi. "Jeong Yunho, bunu sınıfta düşürdün dün." Dedi ve elindeki kartı ona uzattı. Yunho kartı aldığında yüzü aydınlandı. "Otobüs kartım! Her yerde arıyordum! Teşekkürler Mingi-ssi." Dedi.
"Önemli değil." dedi ve diğerlerine kısaca bakıp yanlarından ayrıldı. Ancak sınıftan çıkmayıp başka bir sıraya oturduğunda Yunho şaşırdı. Onun bu dersi aldığını bilmiyordu. "Bu o, beni yakalayan." Dedi fısıldayarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAMERA FLASH
FanfictionModern Sanat öğrencisi olan Park Seonghwa sevgilisiyle sıkıntılar yaşadığı dönemde izlendiğini hissetmeye başlar. Kendisinin bile bilmediği bir yanının ortaya çıkacağını hiç düşünmez. *** "Seonghwa~" Gözleri parlayarak izledi onu. Nasıl da güzeld...