11

29 11 40
                                    

"Seonghwa'ya ulaşamıyorum." San telefonunu sanki bozukmuş gibi sallamaya başladı. "Çoktan on kere aradım. Yurtta da yok."

"Sakin ol, okulda bir yerdedir."

"Yunho, peşinde sapık ve eski sevgilisi olan biri kayıp, bana sakin ol deme." Yunho iki elini havaya kaldırdı. Arkadaşı haklıydı. En kötü senaryoları gerçek olmuş olabilirdi. Ancak paniklemenin onlara faydası yoktu. O da telefonunu çıkardı. "Belki Mingi onu görmüştür."

"Mingi mi?" San ona yan bir bakış attı. "Çocuğa yazmak için bahane arıyorsun."

"Evet ve hayır." Telefonu kulağına götürüp bekledi. "Mingi, Hwa'yı gördün mü?... Yeosang mı- alo?" çocuk arkadaşının kolundan yakaladı. "Ciddi olamazsın!"

"Ne olmuş!"

"Yeosang, yalan söylüyorsan Hongjoong'a kamerasını senin kırdığını söylerim!"

"Lan ne olmuş!"

Yunho telefonu kapatıp arkadaşının koluna vurdu. "Kim Hongjoong, Hwa arayınca çekimin ortasında kalkıp gitmiş. Kesin birlikteler."

"Lan tamam ama neredeler?"

Yunho biraz düşündü. "Woo'ya yaz, Hongjoong'un evine baskına gidelim."

***

Seonghwa gözlerini açtığında karanlık odada tekti. Başını kaldırıp etrafa baktı. Kapı aralıktı ve içeriye ışık sızıyordu. Yavaşça doğruldu ama beline saplanan ağrı yüzünden geri uzandı. "Siktir! D-daha önce böyle ağrımamıştı." Yan dönüp yavaşça kalktı. Karanlık odada biraz göz gezdirdi. Açık dolap kapağının üzerinden sarkan uzun bir şey gördü. Küçük hareketlerle kalkıp onu aldı. Bir sabahlıktı. Hemen üzerine geçirdi.

Kapıdan çıkıp ışığın olduğu yöne gitti. Başka bir odadan geliyordu. Kapısı açık odaya ulaştığında buranın mutfak olduğunu anladı. Hongjoong camın önündeydi. Elinde sigarası ve kahvesi vardı. Kapı pervazına yaslanıp onun dövmeli üst bedenini süzdü. Altındaki kumaş onu kapatsa da çamaşırı olmadığını anlayabiliyordu.

Hongjoong onu fark etti. "Sonunda uyandın yıldızım." Sigarayı pervaza bastırıp izmariti camdan attı. Kahveyi tezgaha indirip onun yanına geldi. Onun ayakta pek de rahat görünmediğini anlayıp kollarını beline doladı ve ağırlığını üzerine almaya çalıştı. "Çok ağrın var mı?"

"B-biraz." Hwa hala utanıyordu ondan. Sapığıyla sevişmişti. Hem de hiç aklına gelmeyecek kadar sertçe. Ancak korkmuyordu da. Garip bir şekilde rahattı. Tekrar uyuyacak kadar rahat. "Saat kaç?"

"Çoktan on bir oldu."

"Ne! Te-telefonum nerede?" Hwa panikle kollarından çıkmaya çalışsa da Hongjoong izin vermedi. "Ne bu panik? Kimi arayacaksın?"

"San ya da herhangi birini, çocuklar etrafımda fır dönüyordu. Onlar da beni arıyordur."

"Tabi ya, sapık gardiyanları." Dedi Hongjoong gözlerini devirerek. Onu bırakmayıp kollarına aldı. Yatak odası yerine oturma odasına götürdü onu. "Burada bekle." Onu oturtup telefonu almaya gitti. Hwa o yokken etrafı incelemek istedi ama tıpkı odası gibi burası da garip bir sadeliğe sahipti. İki kanepe, alçak bir masa, uzun koyu renk perdeler, bir duvarda içki dolabı- ne? İki kitaplığın rahat sığacağı bir büyüklükte olan içki dolabı baştan aşağı doluydu. Kendisinin içkiyle arası pek iyi olmadığından bu kadar içkiyi bir arada görünce şaşırmadan edemedi.

"Denemek ister misin?"

Yanına oturan Hongjoong onun dolaba baktığını gördü. Hwa başını iki yana salladı hemen. "Ben içki kaldıramıyorum. Hemen sarhoş oluyorum."

CAMERA FLASHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin