Evlilik teklifinden sonraki sabah, hızla nikah işlemlerine başladık.
Her şey aniden geliştiği için Syrene'in yüzünde hafif bir endişe, gözlerinde ise tatlı bir telaş vardı.
Ne kadar sakin ve güçlü görünmeye çalışsa da, böyle büyük bir adıma hazırlanmak onun için beklenmedik bir stres yaratmıştı.
Syrene, böyle bir sorumluluğa adım atmaya karar vermişti ama içindeki gerginliği de gizleyemiyordu.Nikah tarihini alıp binadan çıktığımızda Sophia ile Syrene'i tanıştırma vakti gelmişti. Sophia, benim her zaman eksik kaldığını düşündüğüm o sıcak aile ortamını ilk kez gerçekten hissettiği için heyecanlıydı.
Onun için bu yeni bir başlangıçtı; bir annesi olacağı fikri yüzünde tatlı bir gülümseme yaratıyordu.
Hem kendi hayatında yeni bir sayfa açılacak hem de benim "aile" sorumluluğumu yerine getirdiğimi görmek onu tarifsiz bir şekilde mutlu ediyordu.Nikah tarihimiz, kayıt işleminden sadece bir gün sonraydı; zaman o kadar hızlı ilerliyordu ki, Syrene'le ikimiz bile yetişmekte zorlanıyorduk.
Nikah dairesinden ayrıldıktan sonra Sophia'nın da önerisiyle şehrin en güzel yerindeki bir restorana gittik.
Syrene ve Sophia'yı tanıştırmak için daha iyi bir fırsat olamazdı.
Masaya oturduğumuzda Sophia'nın heyecanını bastıramayan gözleri ve Syrene'in onunla tanışırken yaşadığı küçük utangaçlık gözlerden kaçmıyordu.Syrene, Sophia'ya bakarken gözleri, açık kumral saçlarına ve o tatlı yüzündeki merak dolu ifadeye takılı kaldı.
Sanki bir kutu bebeğe bakar gibi gözleri ona dalıp gitmişti.
Sophia'nın gülen yüzü, Syrene'in gözlerinde beliren o endişeyi bir anda silmiş gibiydi; ikisinin arasında hızla bir bağ oluşmaya başlamıştı.Sophia, masada Syrene'e doğru eğilip içten bir gülümsemeyle konuşmaya başladı:
Sophia: "Sen benim gerçek annem mi olacaksın şimdi?"
Syrene biraz şaşkınlıkla ama yumuşak bir gülümsemeyle yanıtladı:
Syrene: "Evet, galiba öyle olacak. Belki biraz zamana ihtiyacımız var ama senin yanında olacağım."
Sophia'nın gözleri parladı.
O sırada ben de bu tabloya bakarken içimde tarifsiz bir huzur duydum.
Syrene ve Sophia'nın arasında oluşan bu tatlı, ama söze dökülmeyen bağ, doğru bir adım attığımızı hissettiriyordu.
Syrene'nin üzerindeki gerginlik hafifçe dağılırken, Sophia'nın varlığı sayesinde o da bu yeni rolüne ısınıyor gibiydi.Yemekten sonra Sophia'nın yüzündeki mutluluk hâlâ geçmemişti.
Onun bu hali, Syrene'in de kendine daha çok güvenmesine neden oluyordu.
Bu küçük buluşma, ikimiz için de yeni bir başlangıcın en sıcak adımlarından biriydi.Syrene bu akşam bize yerleşiyordu Sophia bu yüzden çok mutluydu.
Syrene'in eşyalarını evimize taşırken, her defasında ona yardım etmeyi teklif etsem de kibarca reddetti.
Bazı eşyalarının oldukça kişisel ve hassas olduğunu, bu yüzden onları kendisinin yerleştirmeyi tercih ettiğini söyledi.
Onun bu bağımsız tavrı beni şaşırtıyor ve bir yandan da ona olan saygımı artırıyordu. O kendi odasına eşyalarını yerleştirirken, ben de ona bir kahve yapıp götürdüm. Kapıdan içeriye girdiğimde ona bir kez daha yardıma ihtiyacı olup olmadığını sordum.Syrene, tüm işleri bitirdiğini söyleyerek kahve fincanını elimden aldı ve sıcak bir yudum aldı.
O sırada aramızda ufak bir sessizlik oluştu, ama bu sessizlikten rahatsız olmaktansa, onun kendi alanında rahatça hareket etmesini izlemek hoşuma gitmişti.Bu sessiz anı Sophia'nın sevimli ama beklenmedik sorusu bozdu:
Sophia: "Ayrı mı yatacaksınız?"
Bu soru Syrene'in yüzünün bir anda kıpkırmızı olmasına sebep oldu; öyle ki, kahve fincanını neredeyse düşürecekti.
Gözlerini hafifçe kaçırarak durumu toparlamaya çalıştı ama yüzündeki mahcubiyet her şeyi ele veriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mission&Love||Are You Falling Love?
FanfictionSevgi mi? Aşk mı? Aile mi? Ben bunları uzun süre önce kimliğimle birlikte atıp gittim,gereksiz bağlara gerek yok.