-Kayran.-

2 1 0
                                    

Erkan;

Soğuk bir geceydi. Kimsesiz, yanlız ve çaresiz bir çocuktum. Ancak onlar yoluma çıktı; ismi gibi yuva olduğunu hissettiriyordu ama nasıl koyu kahve gözleri kinle kaplı olabilirdi? Diğeri ise tenini aydan, gözlerini dünyanın mirası olan toprak ve yeşillikten almıştı. O zaman nasıl ismi Saye olabilirdi?

Bir babam vardı ama dokunuşları bile kemerini hissettiriyordu.

Bir annem vardı ama bakışları bile öfkesini hissettiriyordu.

O gecede bir kemer kadar sert, bir bakış kadar öfkeliydi. Babam bir gün, "Silahlar ve bıçaklar dostun olsun Erkan, fakat sen onlarla bile benden kaçamazsın." dedi. Haklıydı, harbidende kaçamadım. O gece beni buldular, kurtardılar. Kurtarmak denilir miydi buna? Bilmiyorum, bazen varlığım bile midemi bulandırıyor.

Doğduğumdan beri sefillik ile yaşadım. Babam hep iş değiştirdi, asla belirli bir parayla gelmezdi eve. Annem ise beni bahane ederek çalışmazdı, oysa yalandı. O babamın ailesine ve parasına güvenerek evlenmişti, babamda annemin aşkına güvenerek. Babam bunu zamanla fark edince aralarındaki kavgalar arttı. Babam, ünlü bir iş adamının oğluydu, o da babasına güvenerek okulu lisede bırakmış. Ancak Hürkan amcam onun aksine çalışmış ve dedemin yolundan ilerlemişti. Kesinlikle dedemin favorisi amcamdı.

Küçüklüğümden hatırladığım kadarıyla aile yemeklerinde bile aralarındaki ayrımı fark edebiliyordum. Dedem, babamı aşağılarken amcamı övüyordu. Babam susuyordu, gözlerindeki duyguyu okuyabiliyordum. Kırgınlıktı, kızgınlık değildi. Çünkü ben onun oğluydum, o da dedemin.

Aybel ve Yuva ile karşılaşmadan bir ay önce dedemin ölüm haberini aldık, kalp krizi dedi babam. Cenaze dâhi yapılmadı.

Babam, "Bazılarının ölüsü toprağa fazla gelir," dedi. O dönem hep içiyordu, sinirini bana yöneltiyordu, sadece beni dövmekle günü geçiyordu. Bende ondan farksızdım; geceleri ölümüne içiyordum. Aslında içerdik, Cafer ve
Meriç ile.

Bazen öyle garip rüyalar görüyorum ki, hayatım bir film gibi önümde geçiyor. Hayatım gibi insanlarda gelip geçiyor sanki, onlarda o insanlardan biriydi işte...

18.45

Fabrikadan çıktığım gibi eve gitmiştim, kapıya geldiğimde ise ayakkabılarımı hiçte umursamadan fırlatarak çıkardım ve içeri girdim. "Aybel! Geldin mi eve lan?" Son günlerde fabrikadan geç geliyordum ve onu gözardı ediyordum, dersleri konusunda da bayadır konuşmamıştık. Kavga olayından tam 2 hafta geçmişti. Kavgadaki kız hakkında tabikide bilgiler edinmiştim ancak bu işe onu katmayacaktım, kendim halledecektim.

"Eveet!" Odasından gelen sesi duyunca şaşırmıştım, normalde bu saatlerde Kayra, Atlas ve Batu ile dışarda olurdu. Odasına doğru ilerledim ve kapıdan içeriye doğru bir göz attım, gördüğüm manzara beni şaşırttı; ders çalışıyordu. "Hayırdır, napıyorsun sen?" kafasını kitaptan kaldırıp bana baktı, "Ders çalışıyorum." dedi. "Neden?" diye sordum, "Aptal, öküz, sığır, mal! Benim yapmam gereken şey bu değil mi? İki hafta önceye kadar başımın etini yiyordunuz." verdiği cevapla beraber daha da şoka uğradım, odaya girdim ve yanına ilerledim. Harbiden ders çalışıyordu, "Tamam kusura bakma güzelim, çalış sen. Kötü anlamda demek istemedim... Hatta dur ben çıkayım, kapıyıda kapatırım daha sessiz olur... Aa dur! Ben meyve tabağıda hazırlayayım mı sana? Havuç falan vardı evde, sana bir tabak dolusu havuç getireceğim bekle sen!" Heyecanla odadan çıktım ve mutfağa ilerledim, odanın içinden Aybel'in kıkırdama sesini duydum, bu beni daha da mutlu etti.

Onun iyi bir yerlere gelmesini istiyordum. Fabrikadaki işleri bırakmasını, iyi bir üniversite kazanması gibi... Bizden daha iyi bir geleceği olabilirdi. Güzel bir geçmiş yaşatamadım bu ailede fakat iyi bir gelecek için canımı bile feda edebilirdim. İçerdeki küçük gülüşe bile değerdi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 10 hours ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KARANLIĞIN YALNIZ ÇOCUKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin