gizli emir

19 14 17
                                    

Jack eline kağıt ve kalem aldı, düşündüklerini, içindekileri annesine dökecekti. Jack'in annesi, tek varlığı olan insandı. Bunu yapmamak için çok direnen Jack, annesi için bunu yapmaya karar verdi. İtalya'da bir köyde doğup okumayı, Amerika'ya gelen Jack, burada Türklerin ve İtalyanların kurduğu *Kızıl Kurultay* isimli çeteye henüz 19 yaşındayken girdi. Sokakları ve evleri leş gibi kokan bir mahallenin en kötü gecekondusunda kalan bir çocuktu. Kendi hariç 5 Türk'le beraber kalıyordu. Bunlar onun en iyi arkadaşlarıydı. Jack bunları düşünmeye başladı. Sonra mektubunu yazmaya başladı.

---

**İngilizce metin:**

Hello mom, 
This is my first and last letter to you. Maybe you will say it by phone, but it needs to reach you by letter. I am going to Turkey, I have to do this for you. I was given a secret mission to protect the interests of Turkey and Italy. My duty is to protect two children, Fatih and Leyla, from the gang of murderers. This is my first and last letter to you. May God forgive you and me. Just know that your son loves you very much.

---

**Türkçe metin:**

Merhaba anne, 
Bu sana **ilk** ve **son** mektubum. Belki telefonla söyleyebilirdin ama bunun sana mektup olarak ulaşması lazım. Ben Türkiye'ye gidiyorum, senin için bunu yapmam lazım. Türkiye ve İtalyan çıkarlarını korumak için gizli bir görev verildi bana. Görevim, Fatih ve Leyla isimli iki çocuğu katiller çetesinden korumaktır. Bu sana **ilk** ve **son** mektubum. Tanrı seni bana bağışlasın, beni de sana. Sadece şunu bil ki, oğlun seni çok seviyor.

Mektubu yazdıktan sonra zarfa koyup kardeşi Selena'ya verdi. Selena, mektubu annesine götürecekti. Jack ise İstanbul'a gitmek için onu havalimanına götürecekti. Arabaya bindi, araba Türk istihbaratı ve İtalya istihbaratının adamları sayesinde güven altındaydı. Gece 12'de uçağa binip, büyük ihtimalle yarın öğlen saatlerinde İstanbul'a ineceğini tahmin ediyordu. Arabaya bindikten sonra gözlerini dinlendirdi. Yaklaşık 20 dakika sonra havalimanına vardı. Bavullarını cihazdan geçirdikten sonra uçağa bindi. Jack artık İstanbul yolundaydı ve son kez bakıyordu Amerika'nın haline. Sessizce gözlerini yumdu ve dualar ediyordu, Tanrı'dan yardım istedi.

Fatih, Leyla'nın gözlerine bakıyordu. Saatler olmuştu, Leyla uyanmamıştı. Aklına bir fikir geldi ama yapmaktan çekindi. Sonra dayanamadı, sandalyeyi Leyla'nın yüzünü görecek şekilde çevirerek ona baktı. Uzun uzun seyretti. Eskiden arkadaş olarak görüyordu onu ama artık tek geleceği oydu. Anne ve babasının ayrı olması onun kalbine hüzün koysa da, bu ondan çekinmiyordu. Aklına geleni, yüreğinde tartarak Leyla'yı kızıl yanaklarından öptü. Kokusunu içine çekerek bir daha öptü. Leyla kıpırdamaya başladı. Sonra birden Fatih'i görünce ani bir şaşırma ile Fatih yere doğru yitti. Sonra birden Fatih olduğunu anlayınca, özür dilercesine baktı. Sonra Fatih'in gülen gözlerini gördü. O da gülmeye başladı. Gülmeye başladıktan sonra, "Keşke haber verseydim, Fatih direkt vururdum seni!" diyerek kahkaha attı. Bunu gören Fatih gülmeye başladı. İkili çok eğleniyordu, olanlar unutulmuş gibiydi. Sonra gündüz düştü. Leyla, Fatih'e bakarak, "Sen olmazsan ölmüştüm," dedi. Fatih de ona bakarak, "Ben olmasam bunlar da olmayacaktı zaten, boş ver," dedi. İkisi de sessizliğe büründü. Onların sessizliğini Adil Hoca bozdu. 
"Çocuklar, çabuk olun, geliyorlar! Gizli geçitten kaçmamız lazım, kalabalık geliyorlar. Polislere haber verdim, merak etmeyin, yakında gelirler. Onlar gelene kadar kaçmamız lazım. Fatih evladım, sen Leyla ile git, ben arkanızdan geleceğim," dedi Adil Hoca korku içinde. Fatih, Leyla'nın elini tutarak tünelden içeri girdi. Karanlık olduğu için fenerlerle yola çıktılar. Yolları uzundu, arkalarındaki düşmanı düşünmemek için birbirleriyle konuşmaya başladılar. Leyla, Fatih'e, "Beni neden öptün ki?" diye sordu. Fatih gülümseyerek, "Bulması zor değil, güzellik. Nedenini sen de biliyorsun," dedi. Leyla, Fatih'in bu dediklerine aslında şaşırmadı ama şaşırmış gibi yaparak, "Bir gün anlatırsın. Ben bilsem bile, belki hoşuma gider," dedi. Fatih duyduğunda, "Elbette gider ama o kadar ömrümüz olacak mı, bakalım," dedi.

Bunu dedikten sonra Fatih sustu, derin bir kuyu gibi bir yerden geçeceklerini, elindeki kitabı düşünmemek için sıkıca tutuyordu. Leyla'nın elini tutuyordu ve bu, Leyla'nın çok hoşuna gitmiş gibiydi. Delice fikirler aklından geçiren Leyla, Fatih'i öpmek, sarılmak istiyordu ve bunun nedenini anlamış değildi. Çünkü bu durumda onu düşünmesi çok tuhaf bir şeydi. Birden içindeki durumun farkına varıp, Fatih'in ellerini sıkıca tuttu. O kadar sıkı tutuyordu ki, Fatih'in elleri beyazdan kırmızıya dönmüştü. Fatih ileriye doğru bakıyordu, çıkışı bulmak için sakin ve hızlı adımlarla yürüyordu. Leyla'nın tuttuğu el feneri onları çıkışa götürecekti, bunun için sakin ve hüzünlü olmaları lazımdı. Birden Leyla, "Fatih, ne zaman bitecek yol? Daha çok mudur?" diye sordu. Fatih, Leyla'ya bakarak, "Yol uzundur, mesafeyi bilmem," dedi. Leyla anlamamıştı ama Fatih çok güzel anlatmıştı. Yolları uzundu. Çetin de bu kavga bir günde falan bitecek bir kavga değildi. O kadar uzun bir yoldu ki, ölüm, işkence, kelepçe, zindan, anne-baba hasreti, kardeşlerinin ölümü gibi olaylar yaşanacağını iyi biliyordu Fatih. O yüzden Leyla'ya bakarak, "Bu yol çetin ve uzundur, Leyla. O yüzden sabırlı ve azimli ol. Ben yanındayım, korkma," dedi.

Jack sonunda inmişti. Uzun yoldan sonra çok yorulmuştu, dinlenmek için otele yerleşmesi lazımdı. Kapılar açıldığında inmek istemedi arabadan. Sonra yavaşça indi, dikkatli olması lazım, bunu biliyordu. Birden içine bir şüphe düştü; saçını görmek için aynadan baktı. Karşıdaki yansımayı görüp, keskin nişancı fark etti. Hemen eğilerek şoföre sürmesini söyledi ve oradan uzaklaştılar. Bunu fark eden nişancı, peşinden gitmek istedi ama çok geçti; Jack kendini kurtarmıştı. Başka bir yere gitmesi lazımdı. Şoföre, "Beni öldürecekler, beni güvenli bir yere götür," dedi. Bunun üzerine şoför, onu MİT'e teslim etmek için gaza bastı. Sonunda gelmişlerdi. İki arabadan indirip, MİT binasına soktular. Orada bekledikten sonra, gizli emiri Fatih'e bildirmek için güvenli bir araçla, Fatih'in bulunabileceği Adil Hoca'nın kütüphanesine doğru yola çıktı. Onları bulmak zorundaydı, kurtarmak için ve önemli görevi ona vermek için. O seçilmişti. Bir Türk istihbaratçısı olabilirdi ya da İtalyan istihbaratçısı, ama o seçilmişti. Kimsenin şüphe etmeyeceği tek isim oydu. Sakince kapıları açtı, kütüphaneden içeri girdi. Her yerde kurşun izleri vardı ama kimseye değmeyen kurşunlar da bunlardı. Sessizce yukarı çıktı. Yukarıda kimse yoktu. Sonra aşağı indi. Belli ki kimse yoktu burada. Fatih ve Leyla, Adil Hoca'nın yardımıyla kaçmışlardı ama kimdi bunların peşinde? Kim vardı? Sonra aklından geçirdi: Jack, *Tabii ki Diego Piero!* Ona göre vermişti çünkü öldürmeleri gerekiyordu, yoksa onlar ölürdü. Bunu iyi biliyorlardı. Jack gizli çıkış aradı. Bir saat oyalandıktan sonra o çıkışı buldu. O çıkıştan yukarı doğru çıkarken, ayak izlerini fark etti. Çıkış, Beylikdüzü'nden Fatih'e doğru gidiyordu. Fatih de bir kanalizasyon kapağından dışarı çıkmıştı. Burası işlek bir yerdi, sağa sola bakarak Fatih'ten bir iz aradı. Sonra sağdaki terk edilmiş bankayı gördü. Eski bir binaydı. İçeri doğru hareket etti ve geride hiçbir şey yoktu. Fatih burada olabilirdi, ona emir vermek için onu bulması lazımdı. Yürüdü, hatta koşuyordu bile. Sonra fark etti: Tek farklı kapı, öteki kapıların kolu yoktu ama bu kapının kolu vardı. Yavaşça gitti, kapı açıldı. İçeride ona silah doğrultan yaşlı bir adam vardı. Ona bir şeyler söylüyordu.

Adil Hoca karşısındaki Jack’i gördüğüne şaşırmıştı ama tanıyordu onu. Üniversiteden öğrencisiydi. Jack de onu görünce şaşırdı ama Fatih karşısındaydı işte. Ona emri vermesi lazımdı. Sessizce konuşmaya başladı, uzun uzun anlattı. Adil Hoca dışarıda bekliyordu. Bu sırada Fatih ve Leyla emri almışlardı ama emrin zamanı gelene kadar gizlenmeleri gerekiyordu. Adil Hoca birden içeri girdi. "Acele edin, geliyorlar!" dedi. Çocuklar, verecekleri yaklaşık 5-6 yıl saklanacakları yer olan Irak’a gitmek için dışarıdaki arabaya bindiler. Uçakları yarın kalkacaktı. Emir kesinleşmişti; Leyla ile Fatih, zamanı gelmeden bu savaşa dahil olmayacaktı. Peşindekiler kimdi? Fatih artık biliyordu ve yanındakileri de sadece beklemesi lazımdı. Jack, Leyla, Adil Hoca ve kendisi vardı. Artık kavga bir süre, kendisi ve öfkesiyle olacaktı.



Fatih'in rüyası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin