**Ben mi, sen mi?** - Hannibal
**Hannibal, sakin ol.** - Adil Hoca
**Sakin olma zamanı değil hocam, hiç değil.** - Fatih
**Ben derdimde, ben burada başım, sen elsin. Git, namusa uzanan elleri kes, Hannibal.**
**Baş düşmeden baş keserim, emin olabilirsin kardeşim.** - Hannibal
**Nereye, Hannibal, nereye?** - Adil Hoca
**Cehennemin içine odun atmaya hocam.** - Hannibal
Gözleri kararmıştı. Hannibal yol çıkmış, arabalardan en hızlısını almıştı. Bulacaktı Derviş Efendi’yi ama yolu uzundu; nerede oldukları tam belli değildi. Her zaman yaptığı gibi, vura vura bulamazdı. Bu sefer Derviş Efendi’nin ölümüne yol açabilirdi. Alex Berg’in kimi gönderdiği belliydi: Diego’ydu o kişi, en zeki ve en acımasız katildi. Neler yapacağını kafasında tartıyor, iyice düşünüyordu. Yaklaşsa, kurtulamazdı; başka bir plan yapması gerekti. Yanında en son teknoloji silahlar vardı; ufaklardı ama etkisi son derece yüksekti. Aklına gelen plan zordu, ama yapmak zorundaydı. Telefonu ve telsizi kapattı; ne varsa, karanlık mağaralarda bekleyecekti. Kim, nerede, kaç kişi izleyecekti? Birkaç gün alabilirdi bu plan. Ağır ağır yaklaşmak istiyordu, kimse onu fark etsin istemiyordu. Hannibal olmak kolay değildi, o yüzden adına yakışır şekilde yaklaşması gerekti.
Hayallerine daldı birden. Derviş Efendi’nin ona dediklerini düşündü. Çocukluğu ve gençliği onun yanında geçmişti ama öyle bir şeyin bir gün olacağını biliyordu. Şimdi hayalleri zamanı değildi, deyip gözündeki yaşları sildi. Elindeki silahları kontrol etti: Son teknoloji silah, bomba, bıçak ve drone’lar vardı. Bunları kullanarak yerini tespit edip Derviş Efendi’yi kurtarmayı düşünüyordu. Sessiz hareket etmek zorundaydı çünkü karşısındaki çoluk çocuk değil, bir Amerikan istihbaratıydı. Eskisi gibi deli hareket edemezdi ve yanlış bir şey yapamazdı. İyi plan yapması lazımdı ve uygulamaya koymak için zamanı iyi seçmesi gerekiyordu. Uzun uzun düşündü ne yapabileceğini ve sonunda bulmuştu: Dronlarla oldukları yeri uzaktan tespit edip, tek tek timleri yok edecekti. Başka yolu yoktu. Önce timlerin kaç kişi olduğunu öğrenmesi lazımdı, çünkü karşısında öyle 3-5 kişi yoktu; timler halindeydiler. Sessiz hareket etmesi gerekiyordu. Bir gün boyunca timlerin yerini ve kişi sayısını öğrenmek için izledi. Ona göre plan yapacaktı. Kampın sağında, 20’şer kişilik 3 tim, solunda ise 10’ar kişilik 4 tim vardı. Bunların ortasında 4 tim, 5’er kişilik olarak duruyordu. Toplamda 120 kişi vardı ve hepsinde son teknoloji silah ve mühimmat vardı. Bunun için plana uyması gerekiyordu. İlk kurban olarak sol en uçtaki grubu seçti. Üstlerine gitmeden sessiz bir şekilde yok edecekti onları. Sessizce oldukları yerin beş yüz metre yakınlarında kendine yer buldu. Susturucu takarak sniper ile beklemeye başladı. Gece üçte operasyona başladı. Önce sol üstteki adamı vurdu, sonra ortadaki iki elemanı indirip, sağdaki fark etse bile artık geçti, onu da indirip yoluna devam etti. Yaklaşarak elindeki 9mm susturucuyu taktı ve harekete geçti. Herkesi tek tek indirdi. En son lideri öldürüp işi bitirdi ama öldürmesi gereken iki tim daha vardı. Acele etmesi gerekti; sabah olmadan halletmesi gerekiyordu.
İkinci tim sağa doğru 30 metre kuzeydeydi. Onların üstüne doğru hareket etti, sessiz ve sakin bir şekilde yanaştı. Onların üstüne gitmesi mantıklı değildi ama yapması lazımdı, hepsini tek tek indirmek için. Sniper'ını çıkardı; önce sağdan başladı, iki nöbetçiyi indirdi. Sonra soldaki üç nöbetçiyi indirdi. Kalan beş kişiydi. Üstünde kalan tek silah MG3'tü, geliştirilmiş haliydi. İleri doğru gitmeye devam etti. Bu ekibi de yok ederse, önünde bu tarafta tek ekip kalıyordu. İlerlemeye devam etti. Kalan beş kişi içerdeydi. Mağaraya doğru adım attı, kapıda bulunan iki kişiyi etkisiz hale getirdi. Sonra içeriye girdi, içeride kimse yoktu. Mavi ve kırmızı yanan ışıklar vardı, üstleri örtülmüştü. Açmak için hamle yaptı. Bunlar neydi? Bunlar gelişmiş savaş robotlarıydı, ellerinde mavi ışık ve yaklaşık üç kilo ağırlığında topuz kullanıyorlardı. Ama neden saldırmıyorlardı? Emir mi bekliyorlardı, yoksa başka bir şey mi vardı? Sessizce bekledi, hareket etmediler. En son birini gitmeye karar verdi, ama kapanmış olmasına emin olması gerekti. Bunun düğmesini aradı ve buldu. Sol elinde siyah bir düğme vardı, ona bastı. Mavi ve kırmızı ışıklar söndü. Rahatça götürebilirdi şimdi. Arabaya kadar sakince taşımak için halt ile sırtına bağladı. Fazla ağır değildi, yaklaşık 20 dakika yürüdü. Arabaya attı birini ve karargaha geri döndü. Sessizce yapmıştı bunu çünkü düşmanın gücünü öğrenmek istiyordu ve bunu tek başına yapamazdı.