**Denizler cinayetlerle doludur evlat; kimse bilmez, görmez, duymaz onları. Herkes kendi derdindedir burada. Herkesin canı kendine tatlı. Geçen sene ölen çocuklar bu sene hatırlanmıyor. Çok garip ama öyle. Bu yüzden kaybediyoruz. Doğmak var, ölmek var, ama herkes dünya sonsuzmuş gibi yaşıyor nedense. Müslümanlar bile unutmuş bu durumu. Ahiret yurduna gideceğine inanıyor herkes, ama namaz kılmayı bırak, insanlığı bile unutmuş maalesef. Ama sen unutma. Sen bir olandan aldın emri. Cihat, en büyük savaş cahillikle olandır, unutma. Bugün çiçek olan, yarın dikenine söver evlat," derdi dedem.
Adil, karşısındaki en deli ve en zekilerden olan Hasan Can'a baktı ve sustu. Hasan Can, abisi gibi olmak istemiyordu. Yanında üç arkadaşı daha vardı.
"Yol belli arkadaşlar. Fatih'in bize ihtiyacı var. Kılıçlarımız kınından çıksın artık. Çocuk olabiliriz ama bu savaş yeni başladı," dedi Hasan Can.
Hasan Can ve arkadaşları, Fatih'e yardım edebilmek için Adil Hoca ile gitmeye karar verdiler. Adil Hoca, onları ikna etmişti ve gidecekleri yer oldukça belalıydı. Fatih ve Leyla'nın geleceği, Hasan Can ve arkadaşlarının ellerindeydi. Arkadaşlık hukukunu her zaman koruyan bu beş kişinin artık buluşma zamanı gelmişti ama nasıl olacağı bilinmiyordu. Fatih çok zor durumdaydı, ancak henüz kimsenin haberi yoktu. Yanındaki Jack’in bile bundan haberi yoktu. Fatih ve Leyla, zaman yolculuğuna çıkmışlardı. Bu, onlar için oldukça zordu.
Hasan Can ve arkadaşları yola çıktılar. Önlerinde uzun yollar vardı. Önce halletmeleri gereken birkaç iş bulunuyordu. Türkiye'de bulunan düşmanları etkisiz hale getirmek için harekete geçmeleri gerekiyordu. Artık oyuna dahil olma vakti gelmişti. Şimdilik ölümlere karar veren kişilerdi; sadece oturdukları yerden düşmanları tespit edip polise bildireceklerdi.
Hepsini tek tek tespit etmek zordu. Çünkü aralarında Türk, Çeçen, Arap ve Kürtler vardı. Bunları ayırt etmek haftalar, belki de aylar alabilirdi. Ancak Hasan Can'ın aklında iyi bir yol vardı. Arkadaşlarıyla beraber bu yolda çok basit bir yöntem izleyerek düşmanlarını bulacaklardı. Adil Hoca ile beraber pek çok kişiyi yakalayacaklardı. Sessizce beklemeye koyuldular. Avlarının onlara gelmesi için yem atmaları lazımdı. Bunun için de ortaya çıkmaları gerekiyordu.
İlk işleri, küçük ama önemli bir adama dokunmak olmalıydı. Bu kişi, herkesçe bilinen ancak kimsenin hain olarak görmediği Ejder Holding’in sahibi Cüneyt Ejder’di. Ona dokunabilmek için önce yalandan ihbarlar ve yalancı şahitler ayarlandı. Ve artık savaş başlamıştı. 2013'ün Haziran ayında savaş başlamıştı.
---
**Irak, 2013: Esrarengiz Dönüş**
Fatih ile Leyla, nerede olduklarını bilmiyorlardı. Ancak Fatih tahmin ediyordu: Burası Yedikule Zindanları'ydı. Osmanlı’nın zalimlere ve suçlulara eziyet yeri. Burada yaşamak, buraya düşmek en beter şeydi.
Fatih ve Leyla’nın buraya atılmalarına sebep olan olay ise oldukça basitti. Güya bir esnafın yanında adres sorarken birer elma çalmışlardı. Bunu gören askerler, onları Yedikule Zindanları'na atmışlardı. Tam anlamıyla karanlık bir yerde değillerdi ama oldukça sıkıntılı bir durumdaydılar. Burada, karanlık bir kuyunun uzantısında, iki zebani gibi görünen yeniçeri ile sabahlamışlardı. Her yerde yeniçeriler vardı. Hallerini anlatacak bir kadı ya da kazasker yoktu.
İki gündür bekliyorlardı. Niye beklediklerini bilmiyorlardı ama yakında ortaya çıkacağını düşünüyorlardı. Karanlık çökene kadar bekleyip kaçmayı planlıyorlardı. Çocuk oldukları için pek kimsenin umurunda olmadıklarının farkındaydılar. Fatih, bu yüzden beklemeye koyuldu. Nerede olacaklarını hep birlikte göreceklerdi.