O sabah her şey sakin başlamıştı. Leyla ile Fatih deniz kenarında yürüyüşe çıktılar. Ekibin geri kalanı olacaktan habersiz evde kahvaltı yapıyordu. Denize karşı kahvaltı yapmak isteyen Leyla, Fatih ile sahile gitmişti. Ancak onunla sahile gitmesinin tek sebebi kahvaltı değildi. Elbette ona söylemek istedikleri vardı.
Mutluluktan konuşamıyor, bir türlü Fatih'e diyemiyordu. Çok garipti; her konuyu Fatih'le paylaşan ve her şeyi ondan bekleyen Leyla, bu kez konuşmaya karar vermişti ama işi kolay olmayacaktı. Fatih'in aklında Diego, Pierro ve diğer düşmanları vardı. Artık 13 yaşında bir çocuk değildi, 24 yaşına basmıştı. Her sene farklı bir olay yaşamış ve gelişmişti. Önce annesini, sonra babasını kaybetmişti. Kardeşleri Ali ile Eren, abisinin yanında kalıp ona destek olmuşlardı. Biri 18, diğeri 14 yaşındaki kardeşler, okullarını en iyi dereceyle sürdürmeye devam ediyorlardı.
Leyla ile Fatih de okumaya devam etmiş ve üniversiteyi bitirmişlerdi. Bunu yapmak kolay olmamıştı; farklı kimliklerle ve farklı yüzlerle bu başarıyı elde etmişlerdi. Birbirlerine farklı isimlerle hitap etmek zorunda kalmaları sinir bozucuydu. Ancak Leyla, sonunda konuşmaya karar vermişti. Yavaşça cebinden çıkardığı mendili Fatih'e uzattı. Fatih bunun anlamını biliyordu; bu, onların 13 yaşındayken verdikleri bir sözdü. Yine de mendili alıp açtı. İçinden çıkan Zülfikar desenli kolyeyi Leyla'nın boynuna taktı. Ardından, zamanın geldiğini söyleyerek konuşmaya devam etti.
Artık büyümüşlerdi. Düşmanları daha zalim, daha hain olmuştu. Bu kez Diego ve Pierro yoktu. Yeni düşmanları Alex'ti ve düşmanlarının kim olduğunu iyi biliyorlardı. Adil ve Devlet Hoca, yaptıkları icatları saklamayı başarmışlardı. Ancak Devlet Hoca, geçen sene ecelin pençesinden kurtulamamış ve ölmüştü. Adil Hoca ise artık tek kalmış, sırrını açıklayacağı bir kişi arıyordu. Jack ise onlar için kendini feda etmiş, acımasızca öldürülmüştü. Arkadaşları, vatan için can vermeye hazırlardı. Artık bu savaşa ölmemek için değil, düşmanlarına azabı tattırabilmek için çıkmışlardı.
Denizler, okyanuslar, gemiler Fatih'e her zaman şaşırtıcı gelmişti. Bu yüzden onları incelemeyi ve üzerinde yürümeyi severdi. Leyla ile biraz yürüdüler. Eski evlerine doğru baktıkça ikisinin de gözyaşları kalplerine iniyordu. Ağlamamak elde değildi. Leyla’nın eski evine gelmişlerdi. Annesinin, babasının ve kardeşlerinin öldüğü yer… Düşünmesi bile garipti. Artık anne ve babası ölüydü ve üzerinden yaklaşık 11 sene geçmişti. Bu durum, onlara derin bir acı veriyordu. Ali'nin kardeşleri sağdı. Leyla'yı abla, hatta anne gibi görüyorlardı.
İkisi de hüzün dolu gözlerle karşılarındaki eve bakıyordu. Ağlamamak için birbirlerini tutuyor, sessizce izlemeyi seçiyorlardı. Onlar, annesi ve babasının intikamı için değil, devlete ve millete zarar veren kim varsa onlardan hesap sormak için yola çıkmışlardı. İkisi de askeri lisede okumuş ve birer teğmen olmuşlardı. Bunu, devletin onlara bir hediyesi olarak görüyorlardı. Fatih'e, doğuya görev yapması için bir teklif gelmişti. Ancak Leyla'yı bırakıp gitmek istemiyordu. Ona, "Beraber gidelim," demeyi düşünüyordu. "Öleceksek, beraber ölelim," diye aklından geçiriyordu. Ama Leyla'nın bu teklife nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. Bu yüzden sessizce bekliyordu.
Yaklaşık yarım saattir sessizlik hâkimdi. Karşılarındaki kötü manzarayı izleyip sadece susuyorlardı. Leyla, Fatih'e evlenmek istediğini nasıl söyleyeceğini düşünüyor, Fatih ise doğuya gitme kararını nasıl açıklayacağını planlıyordu. Kararlarını iyice verdikten sonra, Leyla ve Fatih aynı anda konuşmaya başladı:
“Ben sana bir şey diyeceğim,” dediler aynı anda ve gülmeye başladılar. Ama hallerine ağlanacak durumdaydılar. Başlarına neler geleceğini bilmiyorlardı.Leyla saçlarını okşarken Fatih:
“Önce sen söyle, güzelim,” dedi.Leyla gülerek cevap verdi:
“Sen pek konuşmazsın, demek ki önemli bir şey. Önce sen söyle.”