Leyla, dalgalı saçlarını toplamak için elini saçına attı ama ellerinde ve saçında kan vardı. Ani bir şekilde uyandı, hepsinin bir rüya olduğunu biliyordu zaten. Gözyaşlarını tutamadı, yine aynı rüyayı görmüştü. Bunun ne anlama geldiğini bir türlü anlayamıyordu. Rüyasında saçlarını tararken eline ve yüzüne kan bulaşıyordu ve uyanıveriyordu. Yine ağlamaya başladı, kimse duymasın diye sessizce geceleri ağlıyordu ve bunu 13 yaşından beri yapıyordu. Kimse bilmiyordu, nasıl bir şey yaşadığını. Annesinin, babasının ve kardeşlerinin ölümünü tek tek yaşıyordu. Bu, daha toparlayamadığı bir şeydi. Ellerinde ve yüzlerinde kan izi görmesi normaldi ama bu, onun psikolojik olarak ne kadar derin bir travma içinde olduğunu çok iyi gösteriyordu. Fatih hariç kimse bunları bilmiyordu. Sadece Fatih, onu uzaktan izliyor ve gözyaşlarına boğuluyordu. Yanına gelmesi imkansızdı, çünkü böyle bir anda onun yanında bulunursa onu kötü etkileyeceğini biliyordu. Derin bir nefes aldı. Fatih dışarı doğru çıktı, yerde hâlâ kan izleri vardı. Askerlerin krizleri oranın komutanıydı ve askerleri şehit olmuştu. İşte bunun için bir çare bulması, bir şeyler yapması lazımdı.Deccal ile Devran projeye devam ediyorlardı. O gece yaptıklarının daha fazlasını yapabilmek için elindeki robotları düzenlemeye ve kullanabilir hale getirmeye çalışıyorlardı. Ellerini nasıl toplamış, gözlerinde gram uyku yoktu. Şehitlerin intikamını alabilmek için robotları çalışır hale getirmeleri gerekiyordu. Bunu bilen Deccal, bütün bilgilerini kullanıyordu. Devran ise ona yardım ediyordu. Bir an önce bitirmeleri gerekti. Uzun uzun düşünen Adil Hoca, öğrencilerine hayretle bakıyordu. Onlar hiçbir zaman robotlarla bir şeyler yapmamışlardı ve aklındakini gerçekleştirmek için gizli odaya gitmeye karar verdi. Kaç zamandır aklımdaydı zaten, madem zamanı gelmişti, artık yapmaya başlamalıydı.
Hannibal, en sakin ve öfkeli olandı ekipte ama aklındaki planları yapmak için zamanını kolluyordu. İlk önce yaralarını sarması lazımdı. Onun için Derviş Efendi'yi kurtarmak için başka bir yol ve arabası gerekiyordu. Bunun için üzülüyordu ama zamanı gelene kadar beklemesi lazımdı. 3 gün olmuştu saldırıdan beri. Herkesin ellerinde, ayaklarında ya da kafataslarında bir yara vardı; yarasız kimse yoktu. Deccal ile Devran hariç, neler olduğunu bilmiyorlardı ama onlar sayesinde kurtulmuşlardı. Şimdi, onlar sayesinde savaşı kazanmak için bir şansları vardı. Onlara yardım edebilmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Eğer 3 robot da onlardan olursa, işleri kolaylaşacak ve hakim olma şansı büyük olacaktı. Yakında onları büyük bir savaş bekliyordu ve herkes bunun farkındaydı.
Fatih, ekibin en başında olduğu için her zaman son kararı veren konumundaydı ama Fatih hiçbir zaman "Bu benim kararım olacak" diye bir karaktere sahip değildi. Ona göre herkesin söz hakkı vardı. Uzun uzun düşünmeye başladı, neler yapabileceğini, yapabileceklerini. Veli, Deccal ve Devran ile tartıştı, onlara danıştı, onlardan fikir aldı ve neler olabileceğini anlamaya çalıştı. Ama yol açıktı, bu yolda yürümek için ilk önce sağlam bir plan ve sağlam bir ekip lazımdı. O yüzden ekibin psikolojisini ve ruhani halini korumak için onlara tenkitler edip görevler vermesi lazımdı.
"Ne yapacağız şimdi, nasıl cevap vereceğiz?" - Devran
"Baş ağrısı gibi, bunlar ne geçiyor ne öldürüyorlar?" - Deccal
"Hannibal, sen ne dersin, nasıl bir yol lazım bize?" - Fatih
"Yol değil, hangi savaş lazım bize, doğru soru bu bence." - Hannibal
"Hangi savaş o, Hannibal?" - Devran
"Ya Sakarya Meydan Savaşı'nda yapacağız ya da Malazgirt Meydan Savaşı'ndaki gibi." - Hannibal
"Sakarya'daki durum ile aynı durumda değiliz. O kadar kötü değil. Durum ters teper ve bu da panik olur herkeste. Malazgirt kadar da güçlü değiliz. Bence İnebatu ya da Kosova Savaşı olması lazım." - Fatih