Basinty şehrine varmaları baharın son demlerine, yazın girişine denk gelmişti. Geçen sene şenliklerin yapıldığı zamana. O şenlikler kimseye uğur getirmemişti. Her şeyin başlangıcı sayılabilecekken şans eseri balonun aynı zamanda olması Adya'da bir şeyler ters gidecek hissi uyandırıyordu.Güvenlik önlemleri şehre yaklaşmaya başladıkları anda kendini belli etti. Yollarda sık sık kontrol noktalarından geçtiler. Askeri yapı sarsılsa da yıkılmadığını, güçlü olduğunu göstermek istiyor, tehlikeli misafirlerine baskısını son raddeye kadar hissettiriyordu.
Yanlarında Erash'ın olması çoğu şeyi kolaylaştırmıştı. Askerlerin istediği ilk şey bir davetiyeydi ve üzerlerinde ağır teçhizat olup olmadığıydı. Erash hariç herkesin kılıçlarına, hançerlerine, arbalet, ok yay gibi eşyalarına el koydular. Adya değerli tek eşyasını, hançerini Erash'a vermek zorunda kaldı. Balo bir sonraki gün olduğu için konaklamaları için bir yere ihtiyaçları vardı.
"En güvenli yer kale." diye belirtti Erash. "Balonun yapılacağı yer. Şu ara da savaşın yönetildiği üs."
Adya kararsızdı, bir handa kalsalar adının Adya Lishey olduğunu alnına assa kimse inanmaz, kimliği gizli olduğu sürece de bir hedef olmazdı. Valerian sayesinde gözleri soyunu ifşa etmiyordu. Ancak kardeşinin ve yüzünü bildiği insanların arasına balodan önce girerse açıklamak zorunda kalacaktı. Mateo inanırdı belki ancak diğerlerini düşmanın kuklası olmadığına nasıl ikna edecekti?
"Çok erken olur." dedi Adya. "Farklı muamele görmek istemiyorum, baloya misafirlerle birlikte katılmamız lazım." Çünkü Krallık bir söz vermişti. Kimseye dokunulmayacaktı. Herkesin önünde verdikleri sözü bozamazlardı ama Adya son gece yatağında gizlice boğdurulabilirdi. Hadi ama annesi bile bunu denemişti. Dışarıda, savaşın içinde olmak hatta Valerian Lysander'ın yanında durmak bile Lishey dolu bir kalede olmaktan daha iyiydi.
Erash, yolun sağına ve soluna belli aralıklarla dizilmiş askerlerin duymaması için Adya'ya yaklaştı, sesini alçaltarak "Seni canım pahasına koruyacağım." dedi.
Adya minnetle başını salladı. Erash korurdu. O sözünde duran biriydi. Sorun şuydu, kimden koruyacaktı, efendisinden mi ya da efendilerinden mi? Kraliçe yani Mateo'nun eşi, Adya'nın da sevgili kuzeni emir verse Erash'ın onu reddetme gibi bir lüksü olmazdı. Üstelik o pas geçme olayını bir kere yaşamışlardı. Bile isteye hedefini ıskaladığı ikinci kez Erash'ın kendisi de tehlikeye girecekti.
Ki ona bile lüzum yoktu, buradaki her askerin kılıcı vardı. Adya ve Bursha ise bir yemek bıçağına dahi sahip değillerdi. "Handa kalıyoruz." diye kararını verdi Adya. Erash'a döndüğünde yüzünde samimi bir ifade vardı. "Sen ait olduğun yere dönebilirsin. Yardımların için teşekkür ederim."
Suikastçı bir an tereddüt etti. Asker kaynayan, misafirlerin şaşkın bakışlarla bu geçit töreninden hallice güvenliği incelediği sokaklara baktı. Sokağın sonunda devasa kalenin beş büyük devasa kulesi bulanık halde görünüyordu. Orada olmak Erash'a da cazip gelmemişti. "Ne kadar geç gidersem o kadar iyi."
"Tek silahımızın yanımızda kalması gayet iyi olur." diye homurdandı Bursha. Dımdızlak kaldığı için çok tedirgindi.
O gece misafirler için ayarlanmış otoritenin kendini hissettirdiği pek çok hanın birinde kaldılar. Danışmadaki görevli adam tabii ki neden geldiklerinin farkındaydı. Konaklamaya neyin dahil olup olmadığını sordu.
"Birkaç elbiseye ihtiyacınız var gibi görünüyor." İki genç kadına küçümseyici bir edayla baktı. Yolculuk esnasında kıyafetleri yıpranmış, kirlenmiş ve yorulmuşlardı. Erash ise nedense her birinden daha bakımlı görünüyordu, kendini temiz tutma konusunda prensesten daha iyi iş çıkarmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsim Krallıkları Kitap 2 Kan Teklifi
FantasíaTanrıça uyanıyor. Mevsim Krallıkları'nda dengeyi bozanlar adına ölüm geliyor. Adya Lishey, Krallığın savaşta ezildiğine şahit olurken güce ulaşmanın tek yolunun Tanrıça'nın hükümlerine karşı gelmek olduğunu anlıyor. Artık seçim onun ellerinde: Kaçm...