Gecenin karanlığı, Terra Sommnia’nın
üzerine bir kâbus gibi çökmüştü. Sarayın çevresindeki kasvetli hava, yaklaşan fırtınanın habercisiydi. Ancak bu gece, gökyüzünde şimşekler çakmıyor, rüzgâr uğuldamıyordu. Bunun yerine, şehrin dar sokaklarından yükselen fısıltılar, ayak seslerine karışıyordu.İlk alev, batı mahallelerinde yükseldi. Küçük bir kıvılcım gibi başlayan yangın, kısa sürede sarayın eteklerine kadar ilerledi. Kırmızı bayraklar, sokaklara asılmıştı—direnişin işareti. Yüzleri örtülü adamlar ve kadınlar, taşlarla, meşalelerle ve eski kılıçlarla sokakları dolduruyordu. Öfkeli sesler, çığlıklarla birleşerek, geceyi delip geçiyordu.
**“KRALİÇE’Yİ İNDİRİN! YAŞASIN ÖZGÜRLÜK!”**
İlk patlama, pazar meydanında yankılandı. Sarayın muhafızları hemen harekete geçti, fakat halkın öfkesi, onların disiplinini paramparça ediyordu. Sokaklar artık yalnızca bir şehir değil, bir savaş alanıydı.
Sarayın yüksek kulelerinden birinde, Nina, olan biteni izliyordu. Gözleri kısılmış, dudaklarında sinsi bir gülümseme vardı. Kaos, tıpkı beklediği gibi başlamıştı.
Arkasında ayak sesleri yankılandı. Kapı sertçe açıldı ve Peter içeri daldı.
"Nina, insanlar ayaklandı! Sokaklar yangın yeri, saraya doğru ilerliyorlar!”
Nina usulca döndü. Altın işlemeli kaftanı, loş ışıkta parlıyordu. Gözlerinde korku yerine, saf bir heyecan vardı.
“Biliyorum,”
dedi sakin bir sesle.
“Bırak gelsinler. Oyun yeni başlıyor.”
Gecenin karanlığı, Terra Sommnia’nın üzerine bir kâbus gibi çökmüştü. Sarayın etrafında yankılanan çığlıklar, dar sokaklardan yükselen alevlerin ışığında ürkütücü bir senfoniye dönüşüyordu.
Halk yıllardır büyülü kan bağına sahip tek kişinin Hanna olduğunu sanıyordu. Onu “Gerçek Kraliçe” olarak görmüş, annadan umutlarını onun varlığına bağlamışlardı. Çünkü sözde velehat yillarca Nina olsada her zaman göze giren Hanna idi.
Ancak kimse Nina’nın damarlarında da aynı gücün aktığını bilmiyordu. Kimse onun da yıldırımları çağırabileceğini tahmin etmiyordu…Sarayın yüksek balkonundan, Nina aşağıdaki kaotik manzarayı izliyordu. Muhafızlar, isyancılarla çarpışıyor, bazıları kaçıyor, bazıları ise çoktan alevlerin içinde kaybolmuştu. Kalabalığın arasındaki bir adam, yüksek bir taşa tırmanarak yumruğunu havaya kaldırdı.
"Gerçek kraliçemiz Hanna! Yıldırımların efendisi o! Hain Nina tahttan inmeli!"
Kalabalık, ismi duyunca daha da hiddetlendi.
"HANNA! HANNA! HANNA!"
diye bağırmaya başladılar.
Nina’nın yüzündeki gülümseme yavaşça kayboldu. Kaşlarını çattı. Ellerini sıkınca, avuçlarının içinde küçük yeşil kıvılcımlar parladı.
Halk onun gücünü bilmiyordu. Hanna'nın tek varis olduğunu sanıyorlardı. Ama oldukça yanılıyorlardı…
Kapı sertçe açıldı. Peter, nefes nefese içeri daldı.
"Nina! İnsanlar duvarlara tırmanıyor! İsyan büyüyor, eğer durdurmazsak saray düşecek!"
Nina yavaşça döndü, gözleri yıldırım gibi parlıyordu.
"Bırak gelsinler, Peter,"
dedi, sesi sakin ama tehditkârdı.
"Hepsini kül edicem"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düş Kafesi 🎀
Fantasysiz hiç bir sabah uyandığınız da herşey elinizden alınmış gibi hissettiniz mi? her şeyinizi.... çok acıtıyor biliyor musunuz? çok.... Bir gün bakarsınız kuşlar ötüyor, salıncakta sallanıyorsunuz anneniz arkanızda salıncağınızı sallıyor, sonra bir...