Ehedhifdghbfgk
Hope'u bulduğumdan söz etmiştim fjcjjckckckx
---
Michael son günlerde kimseyi, hiçbir arkadaşını, eve getirmemeyi düşünüyordu. Bu yüzden Luke ile sikik bir fifayı Ashton'un evinde, Calum'u beklerken oynuyorlardı.
Michael, ayıcık şeklinde ki jelibonları yiyip, jelibonlara büyük gözlerini daha da pörtletip bakan yarı çıplak Ashton'a baktı ve o sırada Luke, Michael'in kalesine gol attı.
"İşte budur!" diye ayağa fırladı ve elinde ki oyun kolunu Ashton'a fırlattı Luke.
"Sikerim yaa," diye homurdandı Ash.
Michael, gözlerini havada bile tepinen zürafa kılıklı arkadaşına dikdi. "Bu kadar sevineceğini bilseydim kendi kaleme gol atardım, aptal." dedikten sonra Luke gibi o da oyun kolunu Ashton'a doğru fırlattı.
"Ama sikicem artık," Ashton homurdanmasını yineledi.
Michael, kaşından süzülen sıvıyı hissettiği anda yüzünü buruşturarak tombul parmakları ile piercingini yokladı. Eline değen yapışkan sıvıyı hissettiği an sinirlendiğini hissetti. "Iyy," diyip dilini dışarı çıkardı ve cips kırıntılı koltuktan kalkarak mutfağa doğru gitti.
Buzdolabını açtığında raflarda alman birasından başka bir şey görmemek onu şuan mutlu edebilecek tek şeydi. Bu sikik yer üç saatte erkek kokmuştu ve şimdiden bundan sıkılmıştı. Ashton'un ailesi sık sık seyahatlere gittikleri için de artık sıkılmış hissediyordu, ulan amına koyayım, ben bunaldım iş gezinizden diye düşündükten sonra tezgahta ki peçeteyi kaşına sürdü. Peçeteye bulaşan sarı renkli sıvı bile moralini bozuyordu.
"Sikeyim, regl olmadığım kaldı." dedikten sonra tekrar oturma odasına paytak paytak yürüdü. Kalkmadan önce oturduğu yerde Calum'u görünce başı ile ona selam verdi.
Calum, ortada ki sehpaya ayaklarını uzattı ve Lucas'a bir şeyler mırıldanırken Ashton ortalarda yoktu. Bir kaç dakika sonra Calum birisi ile sırıta sırıta mesajlaşmaya başlayınca Luke ve Michael'in gözünden bu kaçmadı.
Luke, hemen yanında oturan Calum'un telefon ekranına bakmaya çalışıyordu ve Michael'de ciddi bir şekilde onları izliyordu.
"Dostum, problemin ne? Ne zamandır becerdiğin kızları bizden saklar oldun?" diye yakındı Luke.
Calum, elleri ile Lucas'ı iteledi ve gözlerini kıstı. "O becerdiğim bir kız olsaydı, senden saklamazdım."
Michael, arkasında ki yastığı Calum'a doğru attı. "Ew, iğrençsin. Sanki becermeyeceksin gibi konuştun, Bay Yoksa Ölmüş Mü Kuş?"
Michael'in cevabı odaya yeni girmekte olan Ashton'a bile kahkaha attırdı. Calum hepsine orta parmak gösterdi. "Bilmem, Hope'u becermeme pek isteklisin? Bakire olduğuna iddiaya girerim."
"Ne? Hope da kim?" dedikten sonra Ashton elini Calum'un omzuna vurdu ve tekli koltuğa oturdu. Lucas ve Calum gözlerini kırpmadan Michael'e dikmişlerdi.
Michael, damardan kıskançlık almış gibi hissediyordu. "Hope ile mi konuştuğunu iddia ediyorsun?"
"Aynen öyle."
Michael, öne doğru eğildi ve gergince burnunu çekti. "Pekala," dedi sessizce. "Sana bu izni kim verdi, Cal-Pal?"
Ashton gerginlikten dolayı iç yanağını ısırırken Calum telefonu cebine koydu. "İzin almam gereken birisi mi var?"
"Elbette!" diye kükredi Michael. "O kızın bir ailesi var! En başta, abisi var lan!" diye bağırdı ve arkasına yaslandı.
"Hah, siksinler o abiyi, kız senin soyadını bile bilmiyor lan."
"Anlaşılan sende onunkini bilmiyorsun, o Hope Clifford!"
Ashton, oturduğu koltuktan kalktı ve ellerini beline koydu. "Baylar, baylar" diye bağırdı. "Bir kız için kavga etmeyeceksiniz herhalde?"
Michael hızla ayağa kalktı ve koca kafalı arkadaşına öldürücü bakışlar attı. Ashton, Michael'in yeşil gözlerinin bir an için alev kırmızısı olduğuna yemin edebilirdi. "Bir kız dediğin, benim kardeşim, adamım. Anlıyor musun?"
"Kardeşiymiş, ne biliyorsun Hope hakkında!" diye ayağa kalktı Calum. Lucas hemen Cal-Pal'ın bileğini tuttu ve onu geri koltuğa çekmeye çalıştı.
"Sen ne biliyorsun lan göt deliği!" diye tükürürcesine bağırdı Michael.
Calum evi inletecek bir kahkaha attı. "Çok güzel öpüşüyor!" dedi kahkahaları arasından.
Michael, yumruk atmak için harekete geçtiğinde Ashton onu tüm gücüyle kalktığı koltuğa yitti ve yumruğunu Calum'a geçirdi.
Michael, hayretle yere düşen iki arkadaşına baktı. Calum yerde ve üstünde Ashton... Üstelik Ashton kavga ediyordu! Ashton, ilk defa kavgayı ayırmıyordu ama ömründe sayılı kavgalarını ediyordu.
Luke, bir yandan Ashton'u çekmeye çalışırken öte yandan da Michael'e bağırırken kırmızı saçlı Mikey, sabah yatağında uyurken Hope'un nasıl gözüktüğünü hatırlayıp gülümsüyordu.
Hope, mesaj gelmeyen telefonuna tekrar baktı ve mutfakta otururken iç çekti. Annesi Daisy, bir yandan yemek yapıyor, öteki yandan Hope'a bir şeyler anlatıyordu.
"Beni dinliyor musun?" Hope bakışlarını annesine kaldırdığında terbiyesizlik yaptığını düşündü.
Kafasını olumsuz anlamda salladı. "Üzgünüm, aklım başka bir yerde annecim." dedi ve gerginlikle dudaklarını tek çizgi haline getirdi.
Daisy, mutfak önlüğünü çıkardı ve Hope'un karşısına oturdu. Masadaki elinin üzerine kendi elini koydu ve gülümsedi. "Neyi düşünüyorsun, tatlım"
Hope, anlatıp anlatmamak arasında kaldı. "Mi-michael,"
"Oh,"
"Michael'i düşünüyordum."
Daisy bu sefer öteki elinide koydu. "Neden canım?"
"Çün-çünkü onu anlayamıyorum."
"Mesela?"
"Bana abi g-gibi değil, arka-arkadaş hiç değil. O bana çok uzak bir yabancı. Neden karşı odamda yaşıyan birisini tanıyamıyorum? Neden? Benden nefret ediyor, peki neden? Erkek olmadığım için mi onunla playstation oynayamayıp hayvanat bahçesinde ki sesleri çıkaramıyorum? Aynı okulda okuyoruz, okulda koridorda tanımıyor gibi yapıyor, sadece iki-üç arkadaşı varlığımdan haberdar. Aynı okulda okuyoruz, evden farklı saatlerde çıkıyoruz. Ben, ben neden bunca yıl sonra böyle hissediyorum bilmiyorum." dedikten sonra gözlerine dolan su damlaları gözlerinden süzülerek elmacık kemiklerine doğru süzüldü.
Daisy, minik kızının bu düşüncelerinden dolayı çok üzüldüğünü hissetti ve sandalyeden kalkarak hemen Hope'a sarıldı. "Ah benim minik kızım," dedi ve yumuşak saçlarını okşadı, "Michael bu hayatta hep kaybetmiş birisi, o paramparça ve yaralı." diye fısıldadıktan sonra Hope'un yüzünü avuçlar arasına aldı. "Annesi çok incitmiş onu." diye fısıldadıktan sonra Hope tekrar hıçkırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
brother || m.c
Fanfiction*bitti, biliyorum, ve hiçbir zaman başlamamıştı ki, ama kalbimde, o kadar gerçekti ki. ve sen bile konuştun benimle, ve dedin ki, "eğer bu kadar komiksen, neden kendi başınasın bu akşam?"* Michael Clifford FanFic.