Michael, Sdney sınırlarına çoktan girdiğinde ve Ashton'un evinin önündeyken göbeğine vurdu. Amcasının karısı gerçekten onu iyi beslemişti. Üstelik birazdan yiyeceği dayağın haddi hesabı yoktu, bunu biliyordu. On bir aydır ortada yoktu ve sadece bir kez babası ile konuşmuştu, oda yaşadığını göstermek için ve Daisy'i sormak içindi.
Hope'u sormamıştı.
Sormak istemiyordu, geride bıraktığı yaralı balerini sorumluluğuna almak istemiyordu. Bu yüzden arkadaşları ile ayrı eve çıkacak, dondurduğu lisesini başka okulda devam edecekti.
Güneş gözlüklerini çıkardı ve elinde ki çantaya attı. Sdney'e döner dönmez Ashton'un evine gelmesini anlamıyordu. Sadece puşt arkadaşlarını çok fazla özlemişti. Calum'un gazlarını bile. Yüzüne en samimi gülümsemesini yerleştirdikten sonra kapıya doğru yürüdü.
Ashton başta olmak üzere hepsi götünü sikecekti, onlara haber vermediği için, bir kez bile olsun mesaj atmadığı veya aramadığı için.
Zili çaldı ve keyifle bir kaç adım geriye gitti. Gülümsemesi hala yüzündeyken kapı açıldı ve karşısına bıraktığında gözleri mavi olan fakat şuan kırmızının her tonu olan Luke çıktı. Michael, Lucas'ta ki değişikleri anında fark etti. Uzamıştı, omuzları genişlemişti ve kesinlikle Liz'in haberi olmadan kaçak bira içip, uyumuyordu.
''Dostum,'' diye bağırdı Michael. ''Şu haline bak, adamım!'' dedikten sonra Luke'nin bir şey demeden ona sarılmasına şaşkınlıkla tepki verdi. Luke, onu sımsıkı sararken Michael garip bir endişe ile dolsa da fark ettirmedi. ''Zürafa adam olmuşsun, Lucas,''
Salonda oturup alman biralarını yudumlarken Michael arkadaşlarını ne kadar özlediği hakkında düşünüyordu. Ashton'un kız kıkırdamalarını ve Calum'un çürük gazlarını. Luke'u da özlemişti ama o garipti.
Geldiğinden beri yaptığı tek şey halıya bakmak ve koltukta kahkaha atmaktan boğulmanın kıyısına gelen Calum'a boş boş bakmaktı. Michael birasını yere koydu ve Luke'a doğru eğildi.
"Bir sorun mu var Luek?" dedi ciddi bir şekilde. Bunu sorduğu an tepinen Calum ve liseli kızlar gibi kikirdeyen Ashton durdu. Tanrım... Bir sorun var, diye geçirdi içinden.
"B-bilmiyorsun, değil mi?" dedi Luke. Michael daha önce bu kadar gergin bir ortamda en son ne zaman bulunduğunu hatırlamıyordu bile.
"Sik kafalı, on bir bilemedin on iki aydır ortada yokum. Herkesi göt gibi bırakıp gittim, kimse ile de konuşmadım. Son dakika haberlerinden haberim mi var sanıyorsun?" diye tısladı Michael.
"İki ay önce, tam dün.." dedi Luke en ölü sesi ile. Michael daha önce Luke'tan böylesine kalın bir ses ve bu kadar pürüzlü bir ses duymamıştı.
"Ne sikim döndüğünü hemen anlatıyorsunuz," dedi Michael rahat görünmeye çalışarak. Gözleri Calum ve Ashton'a kaydığında onların halıya doğru boş boş baktıklarını gördü.
Luke ayağa kalktı ve mırıldandı, "Benimle gel,"
Michael onu izledi ve önce eski ahşap merdivenlerden ardından da Ashton'un daima penceresi açık olan ama kokmaya da devam eden odasına girdiler, Luke sırt çantasından siyah kapaklı bir defter çıkardı ve Michael'e uzattı.
Michael defteri dövmeli parmakları ile tuttuğunda Luke ona bir şey demeden odadan çıktı ve Michael siyah defterin kapağını açtı.
Ben ve ölü düşüncelerim,
Sevgilerle, Hope Venus Smith.
Kaşlarını çattı ve gözlerini tavana dikti. Yokluğunda neler olmuştu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
brother || m.c
Fanfiction*bitti, biliyorum, ve hiçbir zaman başlamamıştı ki, ama kalbimde, o kadar gerçekti ki. ve sen bile konuştun benimle, ve dedin ki, "eğer bu kadar komiksen, neden kendi başınasın bu akşam?"* Michael Clifford FanFic.