Önceki bölümlere oy vermediyseniz bir zahmet verebilir misiniz? Hjhk^.^ bu arada multi sağdaki Verda hjhj soldaki Can'ın ablası. Youtube videosu olarak mülakat var. Tabiki o verda değil .sss
"Bence ağla. Çünkü peşini bırakmayı pek düşünmüyorum...." diyip cool adımlarla gitti. Ardında güzel döşenmiş ev, ben ve meraklı gözlerim kaldık. Bir kaç dakika da cümlenin şokunu atlatırken aklıma bir şey dank etti:
Başıma bela aldım.
--------------------------
Gürültülü bir sesten dolayı gözlerim yavaş yavaş açılırken bu sesi çıkarana küfrediyordum. Uyuyakaldığım mavi koltukta doğrulurken mekan farklı gelince panikledim ama sonra Can'ın evinde kaldığım aklıma geldi. Sesin nereden geldiğini beynim kısa sürede idrak etti. Biri kapıyı öküz gibi çalıyordu. Oflaya puflaya kapıyı açtım. Karşımda benim yaşlarımda kapalı bir kız duruyordu. Kız beni görünce ilk başta şaşırdı fakat 1-2 saniye sonra kendini düzeltti. Boğazını temizleyerrk konuşmaya başladı: "Işıkları açık görünce biraz şüphelendim. Buraya 1 yıldır gelen yok giden yok. Bu arada sanırsam uyandırdım." dedi mahçup bir şekilde.
"Hırsız olsam ışıkları açacağımı sanmıyorum ve evet uyandırdın." Laf sokmak doğamda var.
"Haklısın bu arada ben yöneticinin kızı Sena." diyip elini uzattı. Uykumu bölenleri sevmem düşüncesiyle kızın elini sıkmadım. Zaten anlayınca hemen geri çekti. Sena merdivenlerden inerken adımı seslendim: "Ben de Verda!" Yüzünü bana döndürüp şirince gülümsedi. Ben de aynısını yapmaya çalıştım ama tabiki bende şirin olmadı.
Kapıyı yavaşça kapatıp bir kızın esneyemeyeceği kadar hayvanat bir şekilde esnedim. Artık evi gezme vakti!
Salona girip aynalığın oraya gittim. Gözlerim çerçevedeki kıza takılırken kız çok az bana benziyordu. Bir dakika! Yoksa bu, Can'ın ablası mı? Aynalığın üzerinde, duvarlarda filan genellikle bu kızın resmi vardı. Şuan çoğu şey kafama dank etti.
1) Bence pek benzemiyoruz.
2) Burası Can'ın ablasının evi.
3) Burası Can'ın ablasının eviyse ve 1 yıldır kimse gelmiyorsa ya öldü ya da taşındı. Ama taşınsa en azından resimlerini alır. Yani öldü.
Telefonumun çalmasıyla tüm düşüncelerimden arınmaya çalıştım ama olmadı. Ekrana baktığımda gizli numara arıyordu. Aslında açmayacaktım ama birilerine bağırıp çağırırsam biraz rahatlardım.
-Alo? Buyrun kimi aramıştınız?
3-4 saniye cevap gelmemişti. Ama tam kapatacaktım ki kalın erkek sesi duydum. Aslında çok boğuk bir sesti. Pek anlayamadım. Belki de kadındı?
-Yaptığın şeyler yanlış. Seni izliyorum.
diyip telefonu kapattı bunu söyleyen kişi. Kalbim bu sefer ağzımda atmaya başlamıştı. Ne oluyor ya? Biri der seni bırakmayacağım, diğeri der seni izliyorum. Allah'ım ne günahım vardı benim? Korkma Verda! Bir iki çocuk birleşip işletiyorlardır. Kapının çalmasıyla korkumdan ufak bir çığlık attım. Şuanki korkumu anlayamazsınız. Ölü birinin evinde kalıyorum, peşimi bırakmak istemeyen bir psikopat var, salağın biri beni izliyor numarası yapıyor ya da gerçekten izliyor. Umarım numaradır. Korku filminin çirkin başrol oyuncusu gibiyim.
Düşüncelerimi beynimdeki bir odaya kapatıp kapıyı açmaya gittim. Aşşağı kapının açma tuşuna basıp gelecek olan kişiyi bekledim. Asansörden kumral bir çocuk çıktı. Yani Can.
"Bana bu evin ablanı olduğunu ve öldüğünü neden söylemedin?" diye apartmanın içerisinde bağırdım. Can benim anlık tepkime şaşırmış olacakki ilk öylece durdu. Zaten sonra beni kolumdan tuttuğu gibi apartmanın duvarına yapıştırdı. Bana yakın durmuyordu. Aramızda edepli bir mesafe vardı. "Sakın bir daha bana bağırma. Bu kişi sen olsan bile çok kötü olur." Sinirimden söylediği sözleri pek idrak edemedim. Bana yapması gereken bir açıklama var.
"Planını anlat." dedim dişlerimin arasıdan. Eli yavaşça kolumu bırakırken kahverengi gözleriyle bana öylece baktı. Sonra içeri girdi. Onun ardından hemen ben girdim ve kapıyı sertçe kapattım.
"O lanet olası amacını anlat!" Tekrar bağırmıştım. Can yayıldığı koltuktan hızla kalkıp benim yanıma geldi. Tam beni duvara yapıştıracakken onun hareketi ben yapıp yüzüstü onu ben duvara yapıştırdım. Sol kolunu onun canını acıtacak şekilde bükerken, sağ kolunu sağ bacağım yardımıyla sabitlemiştim.
Bence ondan güçlüyüm.
Bir kaç saniye öylece kaldıktan sonra fısıldadım:" Planın ne Can?"
Can ilk güldü sonra ne olduğunu anlayamayacağım kadar hızlı bir şekilde elimden kurtuldu. Hatta şuan ben onun elindeyim. Ama pozisyonumuz çok farklı. Yani şuan ben tam yere düşecekken o beni tuttu. Beynim neler olduğunu anlamaya çalışırken Can beni yavaşça bırakıp koltuğa geçti. Ben de direk hızlı adımlarla yanına gittim.
Elleri çenesini ovuştururken, gözlerini sağ duvardaki aynalığa dikmişti. Ya da üzerindeki çerçevelere.
"Planım falan yok. Sadece...," biraz duraksadı. Kalbim niye bu kadar hızlı atıyor? Heyecanlandında ondan. O zaman niye heyecanlandım?
"Bilmiyorum. İçimden seni korumak geliyor. Ablamla aynı sebepten ölmeni istemiyorum." Beni mi korumak istiyor.
"Beni kimsenin korumasına ihtiyacım yok. Allah'a şükür gayet güçlüyüm." dedim koltukta yayılırken.
"Evet güçlüsün. Ama sarhoşken?" Yayıldığım koltukta, anında dikleştim.
"Beni koruyacak kişiler var canım. Senin yardımına ihtiyacım yok. Zaten sabah olsun bir gideceğim." tek nefeste söylemiştim bunu.
"Gitmene gerek yok. Zaten kalacak bir yerin yok."
"Allah Allah?! Çalışır, kendime ev tutarım."
"Tamam işte çalış burayı kirala. Hem eşyalar da var. İstediğin gibi değiştirebilirsin. Renkli sana göre değil herhalde."
"Hiçte bile. Burası senin evinden güzel."
"Ablam zevkli biriydi." 5-6 saniye sessizliğe gömüldük. Çok kötü bir durum: Canınızdan, kanınızdan birini kaybetmek. Düşünebiliyor musunuz her gün gördüğünüz dünyada en çok sevdiğiniz kişiyi artık göremez duyamaz oldunuz. Hadi varlığını bilseniz neyse de varlığı da yok. Artık o yok. Kalbim sanki annem öldüğünde annemle birlikte mezara gömüldü. Vücudumda kalp değildi ne biliyim işte sadece yaşamamı sağlayan ufak bir organ vardı. Annem nasıl da özledim seni.
"Gözlerin doldu."
"Aklıma annem geldi." dedim sessizce.
"Ne olduki annene?" Anlatmak istemiyorum. Birine içimi dökmek istemiyorum. Dudaklarım benden bağımsız hareket etmeye başladı: ağlayacaktım.
"Hey? Sen her zaman böyle ağlar mısın?" Aslında hayır. Hiç ağlamam. Yanında güvende hissettiğim kişiler dışında hiç ağlamam. Öyle de çok az kişi var. Hatta yok. Ama çaprazımdaki koltukta oturan çocuğun yanında niye ağlıyordum?
"Soruma cevap verecek misin?"
"Hayır."
"Annenli soruya?"
"Hayır."
"Hep hayır mı dersin sen?"
"Evet."
Ve yine sessizlik. Neden bu çocuğa bir şeyler anlatmak istiyorum? Niye kendimden birazcıkta olsa taviz vermek istiyorum? Niye? Neden? Niçin?
"Aslında," ah evet başlıyoruz. "annemi 3 yıl önce kalp krizi sebebiyle kaybettim. Bence babam-" Olmaz babamı anlatamam.
"Sence baban?"
"Sanane."
"Çok derinsin ve ben senin derinliğinde yüzmeyi bilmiyorum."
"Anlamadım?" Gerçektende anlamamıştım.
"Kadın derin, erkek yüzmeyi bilmiyor..."
*-alıntıdır-*
Yine anlamadım ama üstelemek istemiyorum.
"Tamam." dedim sadece.
Gülmesini gerektirecek bir şey yokken güldü. Gülünce dişleri çıktı ve ben ilk defa onun dişlerine bakıyordum. Böyle inci gibi derler ya, öyleydi işte. Sanki beyaz sakız yapıştırmış gibi.
"Dişlerini mi yaptırdın?" Kendimi bunu sormaktan alıkoyamadım. Salak ben.
"Hayır. Sen?" Ben mi? Ne yaptıracağım be. "Hayır...... E senin annen baban ne yapıyorlar?" Bunu nasıllar anlamında sormamıştım. Öldüler mi kaldılar mı merak ediyordum sadece.
"Yaşıyorlar. Fransa'da."
"Fransızca biliyor musun?"
"Quel est votre nom?"
"Hı?" Çok mu kabaca? Umrumda mı?
"Adın ne dedim."
"Heee.... Aaa doğruya adımı bilmiyorsun." Aslında direk adımı derdim ama bana yaptığı gibi yapacağım.
"Sana adımı söylemem için bir sebep söyle?" Bana böyle yapmıştı: "Sana bir şey yapmam için bir sebep söyle?"
"Bilmem... Yakışıklıyım?" Salak mal öküz hayvan.
"Bilmem... değilsin?" 2-1. Ben 2 olan tarafım.
"Ha-ha çok komiksin. Adını söyle."
"Kibarca sorarsan söylerim." 3-1 mi dedi biri!
"Adını söyleyeceksin." O inatçıysa ben daha çok inatçıyım.
"Kibarca soracaksın."
"Adın ne"
"Ya uzatmada sor kibarca."
"Bana adınızı bağışlar mısınız matmazel?" Alay ederek sordu.
"Verda."
"Saçmaymış." Saçma mı? Annemin koyduğu isim saçmamı?
"Annen koydu bu ismi bana. Sen kimsin ki benim ismime saçma diyebilirsin?"
"Bilmem, sence ben kimim? Senin için ne ifade ediyorum?" diye sordu kapıya yönelirken. Bence de gitmeli. Tam kapıyı kapatacakken arkasından seslendim: "Hiç bir şey!"
Benim dediğimi duymuş olacak ki kapıyı kapatırken biraz duraksadı. Ama sonra gitti işte. Benim de uykum geldi baya. Bu gün çok yorucu bir gündü. Ve çok saçma.
Yatak odasına gidip üzerimdekileri çıkardım. Yavaşça örtünün altına girdim. Aslında bu gün olanları düşünecektim ama uykum daha ağır bastı. Gözlerimi kapatıp uyud.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VERDA
ChickLitKendinizi öldürmek için ne yaparsınız? Tabi ki de intihar edersiniz. Peki ya bu konuda verilmiş bir sözünüz varsa? Verda annesine verdiği sözü tutmak için asla intihara teşebbüs etmedi. Ama 'yaşamak' başlı başına bir intihara teşebbüs değil miydi? ...