"Yoksa?" Can'ın sesiyle Esin Hanım boğazını temizleyerek Can'a döndü. Şaşkınlıktan ikimizde birbirimize bakakaldık. Ama kendini ilk toparlayan kırmızı rujlu Esin oldu.
"Yeni sekreterim çok iş bilmiyor Can Bey."
"Yeni sekreterinize iş öğretin Esin Hanım."
"Yeni sekreterim işten anlıyor gibi gözükmüyor Can Bey."
Ben yokmuşum gibi davranıyorlardı. Bu sinirimi bozdu.
"Yeni sekreteriniz çok zeki siz keşfedin yeteneklerini Esin Hanım."
Bana zeki demişti. Bu daha çok sinirimi bozdu.
"Yeni sekreterim bana karşı göstermiyor o zaman zeki olduğu-"
Artık sözlerini kesmenin vakti gelmişti.
Ayağa kalkıp " Yeni sekreter hala bu odada?" dedim soğuk bir sesle ve sağ kaşımı kaldırarak.
Can masamın karşısındaki koltuğa oturup bizim de oturmamız için eliyle işaret verdi. Esin onun karşısına ben kendi yerime oturunca Can boğazını temizleyerek konuşmaya başladı
" İlk iş günün umarım güzel geçmiştir. Diğer iş günlerininde güzel geçmesini umuyoruz değil mi Esin Hanım?"
"Evet Can bey."
İkisi birbirlerine imali imalı bakıp Can bana döndü:
"Verda Hanım lütfen bir şey olursa bir telefon kadar yakınınızdayım. Lütfen söylemeye çekinmeyin. 2 aylık bu süreçte sizi ruhen bozmak istemeyiz. Sonuçta geleceğin polisisiniz. B&A oteli olarak her zaman destekçiniz olduğumuzu bilin. Şu an kesinlikle bir çalışanımla konuşuyor gibi değil de gerçekten bir polisle konuşuyor gibiyim. Lütfen ne olursa olsun bana söyleyin."Benimle ciddi ve çok resmi konuşmuştu. Esin alay eder gibi bana bakış atıp Can'ın kafa işaretiyle Can'la odadan çıkmışlardı.
Hararetli bir şeyler konuşuyorlardı. Omuz silkerek işimin başına döndüm. Ne de olsa "ruhen bozulmak istemem."Eve geldiğimizde direk yatak odasına gittim ve üzerimdekileri çıkardım. Biraz ayna karşısında kendime sövdüm. Aslında fiziğim o kadar kötü değildi ama yinede beğenmiyordum. Fazla inceydim. Bu da boyumdan kaynaklanan bir şey. Göğüslerim ve popom küçüktü. Bu yüzden hiç sexi değildim. Genellikle tatlı veya güzel lakaplarını duyuyorum.
Geri salona döndüğümde Can televizyon izliyordu ama üzerindekiler hala duruyordu.
"Üzerini değiştirsene." dedim diğer koltuğa geçerken. Bu gün gerçekten yorulmuştum. Ve tüm akşam yatmayı planlıyordum. Yemeğimi o hazırlayıversin. Zaten çok marifetli değilim.
"Ben bu gün gidiyorum." dedi soğuk bir sesle.
Yerimde düzelip şaşkınlığımın ardından:
"Sonunda." dedim alayla. Ama gidecek olmasına niye sevinmedim? Belkide uzun zaman sonra ilk defa kendimi güvende hissediyordum. Bu yüzden onun gitmesini istemiyorumdur. Ama alışırım bir kaç güne. Zaten bir yabancıya güvenmem çok saçma.
"E artık son günün hatrına bir yemeğinizi yeriz değil mi Verda hanım?" dedi espiriyle.
Biraz düşündükten sonra kabul ettim. Makarna yiyebilirdik herhalde. Zaten bir kaç gündür annemle en sevdiğimiz yemek olan salçalı makarna çekmişti canım. Ve şuan fark ettimki mezarlığa gitmiyorum bu aralar. Ah tanrım kendimden nefret etmem için bir sebep daha. Hayatıma 1 erkek girdi ve ben 1 gün bile olsa annemin yanına gitmedim. İnsan bir gün kalpsiz durabilir mi? Galiba ben 2-3 gündür kalpsiz durabildim. Ama kalbimin yanına gitmem gerek. Gerçekten özledim."Yüzün düştü." Nedenini sormadı sadece kendime gelmemi ima etti. Zaten ben de nedenini söylemedim.
Yarım saat sonra makarna hazırdı ve kolayla birlikte tepside salona götürdüm. Film izleyerek yedik. Filmin adı "Marslı" idi. Bilim kurgu bir film ama güzeldi. Sonu biraz eksik olmuş ama ikimizde eğlenmiştik filmi izlerken.
"Sinemaya gitmeyi sever misin?"
Can'a bön bön bakıp hayır anlamında omuz silktim. O da üstelemeyerek tuvalete gitti.
"Artık gitme vakti geldi galiba?" dedi ayakkabılarını giyerken. Gitmesini gerçekten istemiyordum. Düz bir sesle "Galiba." dedim ve bir kaç soru sordum yarın hakkında: " Yarın beni sen mi alacaksın?"
"Evet ben alıp ben götüreceğim." dedi soğuk bir sesle. Bu çocuk hep böyle mi? Bazen yumuşak bir ses bazen bu gibi. Anlayamıyorum.
"Ama ben yarın mezarlığa gitmeyi planlıyordum." dedim ve aklıma gelen planla hemen cümleyi geri toparladım. "Neyse artık izin günümde giderim." dedim.
İyi toparladığımı umarak boş gözlerimle Can'dan bir cevap bekledim.
"Yarın akşam birlikte gidelim ben de ablamın mezarını ziyaret ederim." dedi acı bir gülümsemeyle. Demiştim zaten ben acıyı iliklerime kadar hissederim. Ve o gülümseyişi kendi içimde hissettim. Sanki birazdan gövdemi yarıp etrafı savaş alanına çevirip özür dileyecek gibiydi o gülümseyiş. Can'la biraz bakıştıktan sonra göz kırparak gitti.
Kapıyı kapatıp koltuğa doğru hüzünlü bir şekilde yürüdüm. İkimizde en değerlilerimizi kaybetmiştik. Kaderlerimiz ne çok benziyordu. Birbirlerimizi bulmamız kesinlikle tesadüf değildi.
Biz birbirimizin merhemiydik...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VERDA
Literatura FemininaKendinizi öldürmek için ne yaparsınız? Tabi ki de intihar edersiniz. Peki ya bu konuda verilmiş bir sözünüz varsa? Verda annesine verdiği sözü tutmak için asla intihara teşebbüs etmedi. Ama 'yaşamak' başlı başına bir intihara teşebbüs değil miydi? ...