Yeni iş

275 20 24
                                    

Önceki bölümlere okuyup oy verirmisimiz

Duygularınızla yaptıklarınız farklı olabilir. Bazen içinizden deliler gibi kahkaha atmak istersiniz ama dışınızdan sadece küçük bir gülümseme ile yetinirsiniz. Bazense hayal kırıklığına uğrarsınız ama dışınızdan 'sorun yok' diye geçiştirirsiniz. İçinizdeki çocuk hiç bir zaman ölmez ama onu dışınızda yaşatabilecek tek kişi sizsinizdir. Fakat bazı olaylarda içinizdeki çocuk büyümeye başlar. Ama yine de ölmez. İsmi hâlâ 'içinizdeki çocuktur'. Ben 'bazı olaylar' yaşadım ve içimdeki çocuk büyüdü. Kötü, sessiz, umursamaz oldu.
Mutlu olmayı unutan biriyim ben. Acıyı iliklerime kadar yaşarken, mutluluğun bir kısmını bile zor sindiriyorum.
Uzun zamandır kendimden bir şeyler beklemeyi bıraktım. Yaptığım her şey yanlış gidiyor. Bu zamana kadar en iyi kararım polis olma isteğimdi. Sabahki mülakatı geçebildim. Geriye sözlü sınav kalıyor. Onu geçebileceğime inanmıyorum. Çünkü öyle şeyler de iyi değilim. Ve bu soru sayısı 50. Yani.... zorlanacağım bir sınav olacak.

Elimdeki gülü annemin mezarlığana koyup yere çömeldim. "Fiziksel mülakatı geçebildim anne. Geriye sözlü mülakat kalıyor. Bir insana elli soru mu sorarlar ya?! Ben nasıl cevaplayacağım onları? İnternetten bakacağım artık. Neler çıkabilir falan diye." derin bir nefes alarak konuşmaya devam ettim: "Seni özledim, seni çok özledim. Vasiyetimi yazmaya başlayacağım. Zaten hiçbir şeyim yok. Yazabileceğim tek şey 'mezarım annemin yanında olsun'. Bence gayet mantıklı." Yavaş yavaş ayağa kalktım: "Ben artık gidiyorum anneciğim. Yarın ya da öbürsü güne gelirim. Bu sefer bir demet gülle. Söz veriyorum." Önce iş bulman lazım Verdacığım. İç sesime aldırmayarak annemin mezarının taşına elimle öpücük koydum. Ardından çarşıya doğru adımlarımı hızlandırdım. Artık iş arama vakti. Can seni hiç aramadı?! İnsan bir merak eder. İç sesim bana şüphe tohumu attı ve anında büyüdü. Can beni hiç aramamıştı. Of kimin umrunda!
Çarşıya geldiğimde etrafıma bakınmaya başladım ve içimden düşündüm: Ne tür bir iş yapabilirim? Satış elemanlığı? Ah, hayır konuşmayı sevmem. Kasiyer? Matematiğim iyi değil. Garson? Deneyeceğim.
Garsonlukta karar kıldığım için etrafımdaki restoranlara bakınmaya başladım. Çarşıda olduğum için genellikle mağazalar vardı. Of!
Sonunda bir tane restoran bulduğumda hemen kendimi oraya attım.
"Hoşgeldiniz." dedi kasadaki bayan.
"Merhaba patron siz misiniz?" dedim kasaya doğru yönelirken. Çok mu kaba olmuştu? Böyle konuşmalarda ne yapacağımı bilmiyorum.
"Evet buyrun? Bir sorun mu oldu?" dedi kadın merakları gözleriyle. Ardından içerideki elemanlar birbirine bakındı. Sanırsam bir şikayette bulunacağımı düşündüler.
"İş istiyorum ben." dedim çalan telefonumu umursamayarak. Titreşimde olduğu için şuan beni gıdıklıyor.
"İş mi?...... Aslında bakarsan temizlik yapacak birine ihtiyacımız vardı." dedi bir iki çekmece karıştırırken.
"Garsonluk falan yok mu?"
"Üzgünüm tatlım. Yapabilirsen temizlik. Aylık 890 TL Saat 8 de benimle birlikte dükkana geleceksin. Akşam 10 da gideceksin." İstediği şeyi bulmuştu.
"Bulaşık yıkayacak mıyım?"
"Zaten işin o."
Kafamda kadının dediklerini iyice tartarken kadın bana bir kağıt uzattı.
"Buna resmini yapıştır ve sorulan soruların cevabını yaz. Tabi işi istersen. Bu arada ben Banu. Senin adını soyadını ve telefon numaranı alabilir miyim tatlım?"
"Verda Güven." diyip numaramı söyledim. 40 lı yaşlarında gözüken kadın gözlüğünü çıkarıp yeşil gözleriyle bana samimi bir şekilde gülümsedi: "Seni aramızda görmeyi çok isteriz."
"Teşekkür ederim. Kağıdı size ne zaman getireyim?"
"Eğer bu gün getirirsen yarın başlarsın işe." Kadına hafifçe gülümseyip kağıdıda alıp dışarı çıktım. Param olsaydı vesikalıkçıya gidip fotoğraf çektirirdim. Ah! Telefonum tekrar titremeye başladığında çarşıda ilerlemeye başlamıştım bile. Elime telefonumu alıp araya baktım. Can'dı.
-Efendim Can? dedim bıkkın sesimle.
- Neden cevap vermiyorsun?
Bana hesap mı sormuştu?
- İş görüşmesindeydim. dedim çarşıda ilerlerken
- Tamam. diyip telefonu yüzüme kapattı. At kafalı çocuk.
Gözlerim bir tane fotoğrafçıyı yakalarken adımlarımı oraya yönelttim. Gidip adam gibi konuşacaktım. Olmadı kimliğimi filan veririm. Kapının önüne geldiğimde derin bir nefes alarak cam kapıyı ittirdim.
"Hoşgel- Verda?" bu çocuk mülakatta gördüğümdü. Adı neydi? Ah hatırlamıyorum.
"Merhaba." dedim içeriye geçerken.
"Tanıl ben hatırladın mı?"
Ah evet Tanıl.
"Hatırladım."
"Fotoğraf mı çektireceksin?" Yok halay çekeceğim. "Evet." dedim kısaca.
"Tamam o zaman içeri geç sen ben babamı çağırıp geliyorum. Kameranın hafızasını temizlemek için internet kafeye gitti de."
"Tamam ama bir sorunum var."
"Kameradan mı korkuyorsun?"
"Hayır..... Param yok. Yarın işe gireceğim yani yarın getireceğim. Hemen köşede zaten. Ekincioğlu Restorant."
Tanıl yüzüne samimi bir gülümseme yerleştirip kafasını sağa sola salladı.
"Lafı mı olur? İstediğin zaman verebilirsin. Hem zaten artık neredeyse aynı okuldayız."
"Aynen." Teşekkür mü etmeliydim?
Tam teşekkür edecekken kapı açıldı. İçeri orta yaşlı bir adam girdi. Sanırsam babası?
"Hoşgeldiniz hanımefendi. Tanıl oğlum sen bak hanım kızımıza. Al kamerayı." dedi kamerayı Tanıl'a uzatırken. Tanıl babasına teşekkür edip bana döndü ve eliyle içeriye geçmemi işaret etti. Perdeden geçerek fotoğraf çekecekleri yere girdim. Hiç bir yerden güneş ışığı almıyordu. Beyaz arka fonun önünde yine beyaz bir tabure vardı. Tabureye oturup çantamı ve elimdeki kağıdı yere koydum. Kafamdaki şapkamı çıkarıp çıkarmama sonusunda kararsız kalınca Tanıl'a sordum. O fark etmez diyince ben de çıkarmamaya karar verdim.
Bana bir kaç komut verdikten sonra fotoğrafımı çekti. Onun komutlarına göre gülümseyecektim ama tabiki öyle bir şey yapmadım. 5-6 dakika sonra fotoğrafım çıkınca Tanl'a durumu tekrardan anlattım ve fotoğrafı kağıda yapıştırmama yardım etti. Kağıttaki tüm soruları cevaplayıp Tanıl'a yarın geleceğimi söyledim. Hızlı adımlarla köşedeki restoranta gidip kağıdı verdim. Kadın derin bir inceleme ardından yarın başlayabileceğimi söyledi. Sonra eve geldim zaten. Yorucu bir günün ardından kendime akşam yemeği hazırlayıp -ramen- domuz gibi yedim. Daha doğrusu öyle de yiyemedim. Her yere dökülmüştü. Orayı temizleyip elimde güzelce yıkadım. Aslında benden iyi temizlikçi olur. Of ne saçmalıyorum ben onuda yapamam. Yarın erken kalkmam gerek düşüncesiyle alarm kurdum. Televizyonu açıp kanalları tek tek gezmeye başladım. En son TV 8 de dururken Survivor vardı. Çok salakça ama izlemesi eğlenceli. İnsan bir hırslanıyor. Ben televizyon izlemeye dalmışken kapı çaldı. Kim o demeden kapıyı açtım. Zaten asansörden çıkan Can'dı.
"Buyur geç." dedim elimle içeriyi gösterirken. Can direk içeri geçti zaten. İnsan bir teşekkür eder. Ya ben olsam ben de etmem ama Tanıl bu gün kamerayı alırken bile teşekkür etmişti.
Her neyse. Can koltuğa yayvan bir şekile yayılıp kanalları gezmeye başladı. Zaten en sonunda o da TV 8 de durdu. Bir kaç sorgulama ardından gitti. Ben de yarın daha enerjik olabilmek adına yatağıma güzel bir uyku için gittim.

--------
Sabah alarmın bangır bangır çalmasıyla aynı şekilde uyandım. Lanet olası alarm ve lanet olası uykumu bölenler. Kahvaltımı yaptıktan sonra giysilerimi giyip çarşıya doğru çıktım. İlk iş günüm. Aslında hiç istemiyorum ama para lazım. Bu gün bir de Tanıl'a parasını vereceğim. Unutmamam lazım.

Restoranta geldiğimde saat sekizi beş geçiyordu.
"İlk günden 5 dakika geç kaldın." dedi Banu Hanım alayla karışık. Sadece gülümsemeyle yetindim.
"Günaydın genç hanım. İstersen yerleri silmekle başlayabilirsin" hayır istemez.
"Tamam öyle yapayım." dedim kadın bana temizlik malzemelerinin yerini gösterirken. Küçük odaya girip işime yarayacakları hazırladım ve mutfağa gittim. Oradan başlayacaktım.

10 dakika sonra tüm dükkanı silmiştim
"Şey yerler bitti. Şimdi ne yapmamı istersiniz?" dedim elimle alnımdaki teri silerken.
"Masaları silebilirsin. Ama önce bir su molası ver istersen 5 dakikalık."
Kadını kafamla onaylayıp mutfağa su molamı vermeye gittim.
5 dakika dolduktan sonra bir kovaya su doldurup içine görüntüsü hoş gelen bir deterjanı döktüm. Deterjanlar hakkında bir şey bilmeliydin. İç sesimi umursamayarak su kovasını içeri götürdüm. İlk önce dışarıdakileri sonra birinci kattakileri en sonda ikinci katı sildim.

Tüm günüm bulaşık yıkamakla geçmişti. Zaten garsonlar masaları siliyorlardı. Burası akşamları kalabalık olduğundan bulaşıkları büyük makineye dizdik. Benimle birlikte bir kadın daha çalışıyordu.
Akşam Banu Hanım ciroyu hesaplarken ben para almayı umuyordum. "Günümüz güzel geçmiş. Bu arada sen aylık mı istiyorsun günlük mü?"
"Aslında aylık ama ilerideki fotoğrafçıya borcum varda o yüzden 10 lira verebilir misiniz?"
"Tamam, ama bir dahikilerini maaşından düşerim." dedi kasadan 10 lira alırken. Kadına gülümseyip hızlı adımlarla fotoğrafçıya doğru ilerledim.
"Hoşgeldin hanım kızım."
"Merhaba.... Benim dünden kalan bir borcum vardı da onu verecektim." dedim elime sıkıştırdığım parayı uzatırken.
"A lafı mı olur. Dün Tanıl zaten anlattı seni. Aynı okula gidecekmişiniz mülakatı geçebilirseniz. İnşallah geçersiniz kızım."
"İnşallah. Ama lütfen alın parayı. "
"Yok almam, hem kızım gecenin on birinde tek başına mı gideceksin?"
"Yakın evim zaten."
"Yook olmaz. Her yerde iti var sapığı var. Allah korusun başına bir şey gelir. Anan baban ne eyler?!" Gözlerin doluyor salak. Adama yalancı bir gülümse atmam gözlerimin daha çok dolmasına sebep oldu. "Kızım iyi misin? Noldu?" dedi gözlerindeki saf telaşla. İlk defa bir adamın daha doğrusu babanın bana telaşla baktığını gördüm. Ne o baba mı istiyorsun?
Tam bir kaç bir şey geveleyecekken perdeli kapıdan Tanıl ve bir adam çıktı.
"Yarın alabilirsiniz beyefendi." dedi gözleri benim dolmuş gözlerimde takılı kalırken. Adam başıyla teşekkür edip dışarı çıktı. "İyi misin Verda?"
"Evet. Ben parayı getirdim ama-"
"Saçmalama." Dedi Tanıl babasının yanına giderken.
"Tanıl oğlum, kızımızı evine bırak. Gecenin bu saatinde gitmesin tek başına."
Tüm 'hayır'larıma rağmen şu an Tanılla birlikte evime gidiyorduk.
"E... anlat bakalım hikayen ne?"
"Öylesine yaşayan bir genç kız." dedim.
"İyiymiş."
"İyidir." dedim. "Seninki ne?"
"Polis olmak için yaşayan bir genç adam." İyiymiş. İç sesim kendi kendine konuşurken bense sadece kafa sallamakla yetindim.
"Sözlü mülakattan korkuyor musun?"
"Bilmem. Zorlar bence." dedim.
"Bencede zorlar....... Evin nerede tam olarak?"
"Geldik az kaldı. Zaten senin gelmene gerek yoktu!"
"Nasıl gerek yoktu? Görmüyor musun sana yiyecek gibi bakıyorlar?! Göze çarpan birisin." dedi elini ensesine götürerek. Vays Verda hanım. Sana yavşayan yavşayana onların ebesini bellerim demek istiyor. Kıskanıyor mu yoksa? Oooo! İç sesim içmiş gibi davranırken ben ne demem gerektiğini düşünüyordum. "Teşekkür ederim."

------

"İstersen yukarı bırakabilirim."
"Hayır gerek yok." dedim anahtarla kapıyı açarken. Teşekkür edip asansöre doğru ilerledim. Kapının önüne geldiğimde kapı çok az aralıktı. "N'oluyor ya?" dedim sessizce. Kapının gıcırdamamasını umarak yavaşça kendimin girebileceği şekilde ittirdim. Ellerimin terlediğini hissedebiliyorum.
Parmak uçlarımda ilerleyerek salona göz gezdirdim. Ortalıkta kimse gözükmüyordu. Işıkları açmadan yatak odasına gittim. "Hey!? Kim var? Can eğer sensen bu hiç hoş bir şaka değil! Can!" Diye bağırmıştım. Küçük odanın kapısını kilitlemiştim o yüzden orayı es geçtim. Mutfağa doğru giderken arkamda ayak sesleri duydum. Tam arkamı dönecekken kendimi sert bir zemine çarparken buldum.
Kollarım kafamın üstünden birleştirilmişti. Bacaklarımı oynatamıyordum çünkü karşımdaki kişinin bacakları engelliyordu. Korkunca gözümü kapatma huyumdan nefret ediyorum.
"Bırak beni!" diye bağırdım. Ama sadece nefes sesleri duyuyordum.

VERDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin