Günlük...
Eve gidip dinlenmek yatağımda saatlerce uzanıp uyumak istiyordum fakat olmuyor!!! Dün yaşadığım aptal olaydan sonra kötü bir haber aldım. Yani benim için berbat bir haber. 2 gün daha bu sersem ruh daraltıcı odada hapis kalıcam. Gözlerimi açar açmaz bu haberle karşılaştım. Ne kadar güzel değil mi?
Uyandığımda etrafıma bakındım. Solumdaki ikili koltukta annem ve Demet uyuyordu. Sağımda yatağımın hemen yanında duran tekli koltukta da saçları dağınık bir şekilde,sevimli bir yavru köpek gibi uyuyan Can vardı. Bütün gece yanımda kalmışlardı,"öğleden sonradan itibaren".
Benim hışır hışır yataktaki sesimi duyan Can tık diye uyandı. Boynu sola doğru yatık uyuduğu için canı yanmış olmalıydı. Boynu tutulmuş olmalıydı. Can beni görünce bana odaklanarak baktı. Bende ona baktım. Ve gülümsedim. Oda gülümseyerek karşılık verdi. Sonra ayağa kalktı,koltuğunu iyice yanıma yaklaştırdı;
-Defne! Uyandığın için çok mutluyum. Bütün gece hepimiz başında bekledik ama daha sonra bedenlerimiz bunu kaldıramadı ve koltuklarda uyuya kaldık. Ama şunu bil ki hepimiz diken üstünde uyuduk. Sana belkide 2,3 saat uyuduğuma yemin edebilirim. Dün beni,bizi çok korkuttun. Seni kaybedeceğimden çok korktum. Ha bu arada birşey ister misin ? Sana kafeteryadan bir şeyler getiriyim mi ? Hiçbir şey yemedin.Kurumuş dudaklarımı birbirinden ayırdım ve birşey isteyebildim.
-S..s..su-Hemen
Can ayağa kalktı,dağınık kestane rengi saçlarını parmaklarının arasına alarak düzeltti,gözlerini ovuşturup,dik durup ve derin bir nefes alıp iç geçirerek uykusunu üstünden attı ve kendine geldi. Daha sonra odadan çıktı.
Tanrım çok çekiciydi. Üstünde beyaz t-shirt,kolları kıvrılmış bir kot gömlek,altında da kot bir pantolon vardı. Ve bordo rengi converse'leri. Kolunda da siyah deriden yapılmış bileklik vardı. Kalbimi ona kaptırmamak için çok direniyordum fakat olmuyordu. Kendimi hayal dünyasından kurtarıp annem ve Demet'e baktım. Hala uyuyorlardı. Daha sonra kapı açıldı,içeri doktor girdi. Annemlerin uyuduğunu görünce fısıldayarak benimle konuştu;
-Defne'cim, umarım iyisindir. Daha iyi olman için tedavi sürecini iki gün uzattık biliyorsun. Serumla verdiğimiz ilaçların sana iyi geleceğini umuyoruz. Lütfen motivasyonunu düşürme. Hep iyi olacağına inan. Unutma;umudu kaybetmek savaşı da kaybetmek anlamına gelir.
Gülümsedim ve doktora beni toparladığı için bir teşekkür borcuna sahip olduğumu düşündüm ve teşekkür ettim;
-Teşekkürler. Sanırım bu beni iyi toparlayacak.Bu sözü sevmiştim umudu kaybetmek,savaşı da kaybetmek anlamına gelir. Kulaklarımda hep çınlayacaktı bu söz. Doktor serumumla bir şeyler yaparken içeri Can girdi. Elinde bir tepsi vardı. Doktor Can'a baktı,gülümsedi.
-Bende tam çıkıyordum. Yemek getirmen iyi oldu. Hemşireye söyleyecektim,sen acele davranmışsın. Neyse afiyet olsun gençler :))Sanırım doktor bizim sevgili olduğumuzu sandı. Bize sizi çifte kumrulaaarr hah hah hah diyerek güleceğini bekledim ama yapmadı. Doktor çıktı. Can yatağın yanında duran yemek sehpasını önüme doğru getirdi. Ve sehpanın arkasına oturdu. Rahat oturabilmesi için ayaklarımı yana doğru kaydırdım. Tahmin edeceğim şeyi yapacağını düşündüm. Ve yaptı. Yemeği bana o yedirecekti. Saat öğleden sonra olmuştu. Tepsinin içinde bir kase çorba ekmek ve su vardı. Hava artık biraz soğumaya başladığı için bir kase çorbanın bana iyi geleceğini düşündüm. İçimi ısıtacağından emindim.
-Al bakalım prenses.
Can ağzıma bir kaşık çorbayı yerleştirdi. Ardından da suyu içmeme yardım etti. Ve ve ve bana prenses dedi. Tanrım inanamıyorum. Bu gerçekti. Can fark etmeden yorganın altından koluma çimdik attım ama hiçbir şey değişmedi. Can karşımda oturuyordu ve kaşığı ağzıma doğru getiriyordu. Bende karşılık verdim ve ağzımı açtım. Sıcak çorba boğazımdan miğdeme doğru akarken içimin ısındığını hissettim. Can kaşığı ağzımdan geri çekerken kaşığın altından bir damla çorba dudağımdan çeneme doğru akarken Can kaşığı hızla çekti ve peçeteyi yakalayıp dudağımın üstünden akan çorba damlasını yumuşak darbelerle silmeye başladı. O kadar nazik davranıyordu ki peçetenin var olduğunu hissetmiyordum bile. Aniden istem dışı gülümsedim ve Can sordu;
-Ne oldu neden gülümsedin?
-Hiç.. Hiç öylesine....
-Gülümsemeye devam et. Çok güzel gülümsüyorsun. Sen gülümsediğin zaman,içim ısınıyor.
-Gerçekten mi?
-Tabiki de..
-Sen peki hiç aynaya baktın mı Can?
-Evet. Evet baktım ama? Üstüm de leke var mı,gömleğim düzgün mü diye baktım hep. Normal insanlar gibi.. Neden sordun?
-Eve gittiğinde bir daha bak olur mu? Çünkü ben sana baktıkça gözlerim sana bakmaktan hiç ayrılmayacaklarlarını söylüyorlar bana. Büyüleyici bakışların etkiliyor gözlerimi. Hakim olamıyorum onlara. İstemsiz olarak hep sana bakıyorlar.Gülümsedi. Gülüşü dünyamı aydınlattı. Hastalığımı bile düşünmez oldum. Kıpır kıpır ses duydum. Kafamı çevirdim ve annemle Demet uyanmışlardı. Can onları görünce biraz utanır gibi oldu ve yataktan kalktı. Benimde bu güzel ortamdan sonra iştahım kalmamıştı zaten. Annemle Demet hemen yanıma geldiler. Can biraz geriye doğru çekildi. Annem anlıma bir öpücük kondurdu;
-Canımm. Tanrıya şükür yaşıyorsun. Uyanmışsın. Dün daha çok korktum. 10 katı 100 katı korktum. İyisin dimi bir tanem?
-Merak etme anne. Ölüyormuş gibi hissetmiyorum...
Demet konuşmak için hamle yaptı;
-Böcek. Yaşadığın için kime teşekkür edeceğimi bilmiyorum dostum. Sana bir şey olsaydı,sanırım bu dünyada yaşamayı bedenim daha fazla kaldıramazdı. Yaşamamın bir anlamı kalmazdı biliyor musun? Yani eğer sen şey olsaydın,yani işte şey... Seni kaybetseydim. Beni öbür dünyada da görecektin. Benden kurtulamayacağını şimdiden kabullen tamam mı?Demet bu sözleri söylerken göz yaşları sürahiden boşalır gibi akıyordu. Bende kendi göz yaşlarımı parmaklıklar ardında tutmaya izin vermedim ve özgür bıraktım. Ağlarken mutlu olduğum zamanlarki gibi olmasada Demet'e gülümsedim;
-Sensiz bir hayatı kabulleneceğimi sana söylediğimi hatırlamıyorum Böcek! Yada biri mi söyledi? Her kim söylediyse sana yalan söylemiş haberin olsun dostum. Hayatımda var olduğun için teşekkür ederim.
-Tamam bu kadar duygusallık yeter sanırım ha? Biz annenle biraz hava alalım ne dersiniz?Annem onaylarcasına kafasını salladı ve odadan çıktılar. Can da tam çıkmaya hazırlanırken ona seslendim.
-Gitme!
-Efendim?
-Gitme. Kal burada.
-Belki yalnız kalmak istersin diye düşünmüştüm.
-Evet. Seninle.
-Pekala..Meşhur olan yanımdaki koltuğu iyice yanıma çekti ve oturdu. Elimin üstüne elini koydu. Onunla bir sohbete başlamak istedim ve hamle yaptım;
-Ne zaman gideceksin?
-Nereye?
-Şey.. Evine.. Ailen merak etmez mi. Hem benim yüzümden buralarda perişan oldun. Yoruldun da. İstersen dön sen artık.
-Duyamıyorum. Sanırım kulağım tıkanmış.
-Tıkanmış mı?
-Defne! Seni rahatsız ettiysem gidebilirim açıkça söyleyebilirsin..
-Hayır!! Saçmalama. Ben sadece ailen için...
-Aileme ben gereken herşeyi iza ettim. Merak etmezler. Ayrıca sen iyi olana kadar yanında kalacağım. Sen ne kadar itiraz etsen de burdayım ben.
-Peki okul?
-Hallettim ben sen merak etme.Gülümsedim. Umudumu yitirmiyordum. Çünkü savaşı kazanmak istiyordum. Mutlu olacağıma inanıyordum. Kaybetmeyi sevmiyordum.
-Seni seviyorum
-Seni seviyorum
Can ayağa kalktı yüzüme doğru eğildi. Yanağıma öpücük kondurdu. Tam kafasını geri çekerken;
-Dur!
-Ha?
-Eğil. Kulağına birşey fısıldamam gerek!Eğildi. Yaklaştı,ve yanağına öpücüğü kondurdum. Eminim şuan yüzüm kıpkırmızıydı. Ama önemli olan şuydu. Sanırım mutluluğumu geri kazanıyordum. Özlediğim mutluluk hissini kucaklayıp hiç gitmesini istememiştim. Ama bir an olup kayboluyordu. Zamanın iyi bir ilaç olduğunu hatırladım ve içimden bir his geçirdim. Umudunu kaybetme Defne kazanan taraf sen olacaksın....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Bir Kızın Günlüğü~
Teen FictionBir kızın günlüğü nasıl olabilir? Veya bir günlük sizin dostunuz olabilir mi? Yoksa sıradan bir defter mi olmalı? Defne,günlüğünü en büyük sırdaşı olarak görüyor.. Küçük yaşta babasını kaybetmek ona her ne kadar zor gelse de eski mutluluğunu kazanma...