4. Bölüm- Daha Güzel ve Daha Zarif

331 14 4
                                    

-"Hayır, kesinlikle seninle gelmeyeceğim." dedim Sarp'a, daha önceki on seferde de söylediğim gibi.
-"Başka seni davet eden biri var mı?"diye sordu iki gün önce girdiğimiz iddiadan sonra peşimde bir kuyruk gibi gezen Sarp.

Haklı olduğunu biliyordum ve bundan nefret ediyordum.

Bu sabah okula geldiğimizde -evet, beni yine Sarp getirmişti- her yere asılmış parti posterleriyle karşılaşmıştık. Büyük puntolarla Maskeli Balo: Sadece On İkinci Sınıf Öğrencileri İçin yazısını gören Sarp, gün boyunca bana psikolojik baskı yapmıştı ve çıkışa yürürken de yapmaya devam ediyordu. Bir kavalye ile gitmek zorunluydu ve dürüst olmak gerekirse, gitmeyi çok istiyordum; çünkü bizim okul ilk defa böyle bir parti düzenliyordu. Özel bir salon kiralanmıştı ve ikinci ders tüm öğrencilere davetiyeler verilmişti. Barkın'a sormayı düşünmüştüm ama tabii ki de cesaretimi toparlayamamıştım.

-"Başka birine sormayacağım ne malum?" dedim sonunda alaycı bir gülümsemeyle.
-"Başka birinden kastın, Barkın mı?"
-"Olabilir." dedim omuz silkerek.
-"Sana soran biri var ve sen onu mu seçiyorsun?"
-"Evet." dedim kısaca ve sonra dayanamayıp sabahtan beri aklımı kurcalayan soruyu sordum.

-"Ya sen mekanların aranan çapkını, okulun egoist serserisi değil misin? Bir iddia için ne bu çile? İddiayı kazanınca eline ne geçecek?"
-"Benden hoşlanmayan hiçbir kız olmadığından emin olacağım." dedi. "Bu temel sebep."
-"Başka?" Şimdi meraklanmıştım işte.
-"Gururum okşanacak, egom yeni bir boyuta ulaşacak filan."

Artık emindim, sözlüğü açıp özgüvenin kelime anlamına bakarsam Sarp Gürler'in adını görecektim.

Kapıdan çıkıp kaldırıma yönelirken Sarp beni durdurdu.
-"Nereye gidiyorsun?"
-"Eve."
-"Sabah arabayı diğer tarafa park etmiştim, hatırlarsan."
-"Yürüyerek gideceğim, Sarp."
-"Hayır, öyle bir şey olmayacak."
Kollarımı göğsümde kavuşturdum.
-"Seninle gelmiyorum. Rahat bırak beni."
Bir anda yerden yükseldim ve ne olduğunu anlayamadan güçlü kolların beni havaya kaldırdığını hissettim. Neler olduğunu anlayınca çığlık atmaya başladım, Sarp beni omzuna atmıştı.
-"İndir beni, Sarp! Hemen!"
Cevap vermeyince ellerimle sırtına vurmaya başladım. Bu sırada eğilip bükülerek yere inmeye çalışıyordum ama nafileydi. Aşırı güçlüydü ve beni sanki bir tüy kadar hafifmişim gibi taşıyordu. Her şey gayet normalmiş gibi yoldaki bir iki kişiye selam verdi, sonra da yolcu koltuğunun kapısını açıp beni oturttu. Kemerimi bağlarken omzuna vuruyordum hala. Kapımı kapatıp kilitledi ve arabanın önünden dolaşarak sürücü koltuğundaki yerine geçti. O yola koyulurken mırıldandım.
-"Senden nefret ediyorum."

Cevap vermedi.

Eve giden yolda itinayla kestirmelerden kaçındı ve yol boyunca hiç konuşmadı. Sanki bana sakinleşmek için, kendisine de düşünmek için zaman veriyordu. Evin önüne park ederken bana döndü ve iç çekti.
-"Ela, lütfen benimle maskeli baloya gel. Söz, seni rezil edecek bir şey yapmayacağım ve harika bir kavalye olacağım. O partiye gitmek istediğini biliyorum ve sen de peşini bırakmayacağımı biliyorsun."

Düşündüm. Yine haklıydı ve beni davet eden başka biri yoktu. Kabul edecektim. Ama aklıma takılan bir düşünce kafamı karıştırıyordu.

-"Bak Sarp, sana karşı dürüst olacağım. Benimle baloya gelmek isteyen tek kişinin bir iddiayı kazanmak uğruna bunu yapıyor olması beni üzdü sadece. İddia için olsun olmasın, beni davet etmen ince bir davranış. Teşekkür ederim." Bunu neden söylediğimi bilmiyordum. Ama içimden bir ses gerçeklerin asılsız yalanlardan çok daha iyi olduğunu söylüyordu.

Gözlerimin yanmaya başladığımı hissettiğimde arabadan inmeye yeltendim, çünkü son üç gündür bana ne kadar iyi davranırsa davransın Sarp hala benim için bir yabancıydı ve görünmez duvarlarımı onun önünde yıkmak fikri hoşuma gitmiyordu.

-"Ela, gitme."

Sarp'a baktım. Üzerine daha önce onda hiç görmediğim bir ağırbaşlılık çökmüştü.
Ya da ona çok önyargılı yaklaşıyordum. Bakışlarında anlamlandıramadığım, beni içine çeken bir yoğunluk vardı ve bu nefeslerimi sıklaştırdı.
-"Ben seni baloya davet ederken iddiayı düşünmemiştim. Gerçekten partnerim olmanı istiyorum, prenses."

Yine bana öyle hitap etmişti, prenses. İç çektim ve istemsiz gözyaşlarım yanaklarıma süzülürken bu aşırı duygusallığımdan nefret ettim. Sarp ağlayan birinin yanında ne yapacağını bilmiyor gibi duruyordu, bu yüzden endişeli bakışları yüzümde dolaşıyor; söyleyecek bir şeyler arıyordu.

Aniden beni kendine çekti ve kaslı kollar tarafından sarmalandığımı hissettim. Kulağıma sakin olmamı fısıldadığını duyuyordum ama düşüncelerim aklımda rüzgarda süzülen kağıtlar misali uçuşuyor, beni bir çıkmaza sürüklüyorlardı. Bu sahneleri Barkın'la yaşamam gerekiyordu, Sarp'la değil. Daha iddiaya gireli üç gün olmuştu ama o başarmıştı, hala ondan hoşlanmıyordum ama önyargılarım yıkılmaya başlıyordu.

Ama bu üç günün tamamı, bir iddianın ürünüydü; gerçek değildi. Bir tiyatro gibi oynadığımız, sonrasında sıradan hayatlarımıza devam edeceğimiz bir hayalden ibaretti.

Bir süre öylece durduktan sonra geri çekildim ve kafamı iki yana salladım.
-"Üzgünüm, şu an bunu kabul edemem Sarp." Mavi gözleri beni içine hapsederken elim ikinci kez kapının koluna gitti.
-"Bu kesin bir ret mi? Lütfen bana düşüneceğini söyle, Ela. Seni baloya götürmek hoşuma gider. Her ne kadar sen aksini düşünsen de, benim de bir kalbim var."
-"Peki hiç onu dinliyor musun?" dedim kendimi tutamayarak. "Her önüne gelenle çıktığında, bunu onlardan gerçekten hoşlandığın için mi yapıyorsun, yoksa o devasa egonun içini doldurmak için mi?" Bu duygu yoğunluğunda boğulacakmış gibi hissettiğim anda, üzüntümü öfkeye; hatta hiddete dönüştürmek çok daha kolay gelmişti bana.

Sarp yüzünü buruşturduğunda fazla ileri gittiğimi anladım ama bırakın özrü dilemeyi, ağzımı bile açamadım. Kendimi bir salak gibi hissediyordum. Beni yatıştırmaya çalışıyordu ve bu sözleri hak etmiyordu.

-"Evine git, Ela. Sakinleş. Şu an sana gerçek hislerimi söylemek için uygun bir an gibi gözükmüyor. Hatta böyle devam edersen hiç bir zaman da bu an gerçekleşmeyecek." Sesi sakindi ama korkutucu, hatta hüzünlü bir fırtına öncesi sessizlik gibiydi ifadesi. Kafamı salladım ve arabadan indim. Evimin dış kapısına gidene kadar arkama bakmadım. Ama anahtarı deliğe sokup kilidi açtığımda kendimi tutamadım, arabanın motor sesi hala gelmemişti ve arkama döndüğümde Sarp'ın başını direksiyona yaslamış bir şekilde oturduğunu gördüm. Yutkundum, boğazıma oturan yumrunun gitmesini sağlamamıştı gerçi bu hareket.

Ayaklarım otomatik bir şekilde demin çıktığım yolcu koltuğuna yönelirken bu yaptığımdan daha sonra pişman olacağımı biliyordum, ama yılmadım. Kapıyı açıp artık sahiplendiğim koltuğa oturduğumda, Sarp bir tepki vermedi.
Kapıyı özellikle gürültüyle kaparken, belki de duymamıştır diye düşünüyordum, ama yine istediğim tepkiyi alamadım.

Duyduğum sadece bir iç çekişti.

-"Özür dilerim." Sözlerim sessizliği bir bıçak gibi kesti, sakince cevap vermesini beklerken gergince saçımla oynamaya başlamıştım bile.

-"Seninle baloya geleceğim. Ama eğer istemezsen de anlarım. Daha güzel ve zarif biriyle gitmek isteyebilirsin."

Son cümlemi duyunca Sarp kafasını kaldırıp bakışlarını bana sabitledi.
-"Daha güzel mi?"
Kafamı salladım.
-"Bak, ben baloda beraber gözükmek isteyeceğin biri değilim, bunu biliyorum."

Sarp inanamamazlıkla kafasını iki yana salladı.
-"Ne kadar güzel olduğunun farkında bile değilsin." Sanki benimle değil de, kendi kendine konuşuyor gibiydi.

Bir süre arabayı gergin bir sessizlik doldurdu. Tekrar konuştuğunda, belki de artık inmeliyim diye düşünüyordum.
-"Bu iddiaya girmemin tek sebebi ego tatmini değil."

İma ettiği şeyi anlamamak için özel bir çaba sarf etmem gerekmişti, ama başarmıştım. Son cümlelerini duymazdan gelerek gözlerimi gözlerine diktim.

-"Cumartesi beni saat kaçta alırsın?"

Yüzünde nihayet bir gülümseme şekillendi.

-"Sen ne zaman istersen, prenses."

ÇapkınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin