13. Bölüm- Adaçayı Kokusu

186 8 0
                                    


Bu sefer bölümü bayağı bir hızlı yayınlamaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı bekliyorum:) (Bu arada multimedya ile ilgili açıklamayı sonraki bölümde yapacağım.)

-"Uyandın mı, Prenses?"

Gözlerimi araladım. Yüzüme vuran güneş ışıkları gözümü kamaştırıyordu. Yan tarafım boştu, nerede olduğumu hatırlamam birkaç saniyemi aldı. Duyduğum tanıdık sesin sahibi neredeydi peki?

-"Hmm." Gerindim ve yattığım yerden doğruldum. Sarp'ın odasındaydık. Başımdaki buz torbası bir kenarda su kütlesine dönüşmüş halde duruyordu, giysilerim düzgünce katlanmış halde diğer taraftaydı. Üzerimde pijama olarak şey vardı... Şey. Sarp'ın bana oldukça uzun gelen bir tişörtü. Yani. Buraya kalmak için gelmemiştim.

Ama yine de bu tişörtü bana onun giydirdiği hakkındaki sözlerini hatırlıyordum. Kızardım.

-"Gördüğüm en uykucu insansın galiba." Sarp şimdi yatağın diğer tarafında diz çökmüş duruyordu. Uyku mahmurluğuyla geldiğini bile görmemiştim. Üzerinde V yakalı gri bir tişört vardı, kaslarından dolayı gerilmişti. Her zamanki gibi koyu renk kot giymişti. Saçları dağınıktı, ama bilerek yaptığı bir dağınıklık. Sabahları ilk uyandığında saçının nasıl  göründüğünü, uykusu varken kusursuz yüz hatlarının aldığı şekli merak ettim.

Her şekilde, nefes kesici gözüküyordu.

Yaşadıklarımızın gerçek olduğuna inanamıyordum. Sarp'ın beni sevdiğine, burada olduğumuza. Elimi yüzünde gezdirmek, bunun güzel ama nihayetinde bitecek bir rüya olmadığından emin olmak için dayanılmaz bir istek duydum. Hiçbir şey söylemeden elimi uzattım ve yanağına koydum. Pürüzsüz tenini okşadım. Nefes almadan durdu. Mavi gözleri beni izlerken sanki kırılgan bir şeymişim gibi hareket etmeye korktuğunu fark ettim.

Saçlarımın dağınık olduğunu, gözlerimin her sabah uyandığımda olduğu gibi ıslak ve şiş olduğunu düşününce endişelendim, utandım. O böyle kusursuzken ben... Bendim. Onun gözlerinden nasıl gözüktüğümü merak ediyordum. Sade, sıradan. İç çektim.

Sonra kollarımı öne uzatıp boynuna doladım.

Hiçbir şey söylemedim, çünkü kelimelerin yetmeyeceğinin farkındaydım. Her şeyin kifayetsiz kaldığı bir andaydık. Ani bir şaşkınlığın  ardından o da kollarını sıkıca bana sardı, kafasını saçlarıma gömdü. Başımı boyun boşluğuna bastırıp kokusunu içime çektim. Parfümü çok güzeldi, ama benim hoşuma giden onun teninin kokusuydu. Ona ait koku. Gözlerim huzurla kapandı. Bir süre sonra geri çekildim.

-"Ela, eğer her sabah böyle yapacaksan çok uzun yaşayacağımı zannetmiyorum. Kalpten gitme olasılığım çok yüksek." İçten bir şekilde güldü. Ben de gülümsedim.

-"Günaydın."
-"Günaydın, aşkım."

Ah. Demin yanlış duymuştum galiba. Sarp bana aşkım mı demişti?

Şu su kütlesinin yanında erimem an meselesiydi.

-"Şu son söylediğini... Tekrar söylesene?"

-"Hangisini?" Sırıttı.
-"Az önce söylediğini."
-"Günaydın." Kaşlarımı çattım.
-"Ondan sonrakini."

-"Hı. Aşkım." Ağzım kulaklarıma vardı. "Hoşuna mı gitti?"

-"Evet. Bayağı bir."
-"İyi. Arada söylerim artık."

ÇapkınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin