Bazı insanlar vardır hayatınızda. Kaybetmeye göze alamadığınız... Ve gerçekten kaybedilemeyecek kadar değerli insanlar var, biliyorum. Çünkü inanıyorum... İnanmak istiyorum belki de, bilmiyorum.
Ama düşünüyorum da en basitinden kendi hayatıma bakıyorum. Gerçekten kaybetmeye göze alamadıklarım var. Ailem var. Arkadaşlarım var. Arkadaştan da öte hiç kimseye söyleyemediğim sırlarımı paylaştığım dostlarım var. Bu kişileri kaybetmeyi asla göze alamam. Çünkü benim için çok değerli hepsi. Ve iyi ki hayatımdalar diye her günümde, her anımda dua dua şükür ettiğim.Ama bir kişi daha var hayatımda kaybetmekten korktuğum... Size onu anlatacağım biraz. İçimdeki beni... Hani aynaya baktığınızda kendinizi görürsünüz ya ben de ona baktığımda kendimi görüyorum. Gözlerinin içine baktığımda yüreğindeki beni görüyorum. Gözlerinden yüreğini okuyabiliyor, tüm yaşantısını öğreniyorum. Ve çok şaşırıyorum. Neden mi şaşırıyorum? Çünkü benim yaşadıklarımla tıpatıp aynı yaşadıkları... Ben ne kadar çocuksam o da o kadar çocuk. Sanki ikimiz de hiç büyümemişiz. Ne kadar ilginç, ne kadar tuhaf öyle değil mi? Ama ben artık ilginç bulmuyorum. Tevafuk diyorum. Siz ne kadar tesadüfleri savunsanız da ben tesadüflere inanmıyorum. Tesadüfler yoktur inanlar için. Tevafuklar vardır. Ve ne hoş kelimedir ki tevafuk, her şeyin belli düzende olduğunu, bu düzeni de ancak güçlü ve sadece görmek isteyenlere görünen bir elin yürüttüğünü apaçık gösteriyor biz kullara. İşte benim tevafuklara inanmamı sağlayan, daha doğrusu bana bu konuda yol gösteren kişi o. Benim Diğer Yarım... Hayırlısıyla Rabimden ömrüme rehber olmasını istediğim, iki cihanlık eşim olmasını dilediğim, Allah Rızası için sevdiğim kişi... O kim mi? O benim Can Suyum... Kocaman gövdesinde küçücük yüreği olanım... O benim çocuk yüreklim... Çocuklar kadar saf ve masum bir yüreğe sahip. Onunla her şeyi konuşup paylaşabiliyorum. Ve galiba en çokta bunu seviyorum. Ama geçenlerde çok tatsız şeyler yaşadık. Gerçi arayı düzelttik ama gerçekten çok kötü olmuştum. Bana bu basit bir ayrılık diyebilirsiniz, buna hiçbir şey diyemem, sizin düşünceleriniz ama benim gibi hissedenler beni çok iyi anlar. Düşünsenize her şey çok iyi giderken çok acı şeyler yaşıyorsunuz ama yine de ağzınızdan onun için tek bir kötü kelime çıkmasına izin vermiyorsunuz. Olanlara anlam verememekle, Allah'ım ne olur bu kötü bir rüya olsun, uyanayım bir an önce diyorsunuz. Onun da beni hala sevmediğine inansam belki kabulleneceğim durumu ama mantığıma uymadı söyledikleri. Bu benim tanıdığım, sevip kişiliğine hayran olduğum biricik Can Suyum olamaz dedim hep kendime. Oturduğum evin duvarları dar geldi, dışarı çıktım. Dışarısı da bir türlü beni kabul etmedi. Yüreğimin tam orada sanki birisi oturmuş, elleriyle de beni boğuyordu. İçimdekileri haykırmak istiyordum ama sesim çokmıyordu, gözyaşlarım içime içime akıyordu. Ve biliyor musunuz, ben ilk defa bir orucumu gözyaşıyla açtım. Tadı çok acıydı ama yine de sabır diledim Rabbimden. Her şeyin hayırlısını O bilir ancak öyle değil mi? Her kıldığım namazdan sonra defalarca ağlayarak ısrarla hayırlısı ise bana, bize geri dönsün Allah'ım yalvarırım, eğer hakkımda hayırlısı değilse de aklımdan ve gönlümden çıkmasına izin ver ne olur, diye yakardım. Bir şeyin olmasını gerçekten gönülden istiyorsak, onu Rabbimden dilemeliyiz. Çünkü ancak O, bir şeye "OL" emrini verdikten sonra gerisi önemli değildir. Her ne koşulda olursa olsun, o varlık oluverir. Buna inananlardanız çok şükür. Ama isteğimizi dilerken de doğru yerden, doğru şekilde dilemeliyiz. Eğer Rabbimin bize verdiği emirleri yerine getirmezsek O'ndan nasıl bir şeyler dileyeceğiz ki? Bu yüzsüzlük olmaz mı? saat gece yarısını çoktan geçmesine rağmen Yatsı namazımı kılmadan yatmamalıyım. Doğru yerden, doğru şekilde ancak. Ondan vazgeçmek istemiyorum. Vazgeçemem. Biliyorum o da vazgemez benden, bizden. Çünkü hissediyorum onu. O her ne kadar sözleriyle canımı yaksa da kilometrelerce öteden yüreğini okuyabiliyorum, hissediyorum. Ben her ne kadar canını yaksam da beni bırakma deyişini duyuyorum hüzün çöken gözlerimde. Ve gecenin o karanlık bulutlarına sessiz sessiz haykırıyorum. Şu rüzgar benim kokumu iletsin sana. Baktığın her şeyde beni hatırla... O benim şükür Sebebim... Kim sabah uyandığında ilk iş onunla beraber yeni bir güne uyandım, diye şükür eder ki? Kim gerçekten kilometrelerce ötelerden bir başkasını hisseder, neler yaşadığını o söylemeden bilebilir ki? Ancak birbirlerinin gerçekten Diğer Yarım'ları olduklarına inanlar... Ve düşündüm gecenin bir vakti soğuk rüzgar tenimi okşarken... Biz doğru kişiydik... Allah'ım Sen onun sıkıntılarını gider. Sonra dedim ki kendime, eğer Allah'ın seni gerçekten seviyorsa duana karşılık verecek ve hayırlısı ise geri gelecek... Ve ardından gözyaşıyla ıslanmış bir dua bıraktım gecenin koyuluğuna. Göz kapaklarım günün yorgunluğuna dayanamayıp oracıkta, evimin balkonunda kapanıvermiş.
Sonra ne mi oldu? Allah'ım dualarıma yanıt verdi. Bana, bize geri geldi... Hayırlısı o, olduğuna inandım böylece... Ve daha da önemlisi Tevafuklara inandım...
Bir tevafukla onu karşıma çıkardığın gibi yine bir tevafukla onu bana tekrar hediye attiğin, bana hediyemi geri verdiğin için çok teşekkür ederim Allah'ım... Onu ama en çokta Seni çok seviyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Hislerin Armonisi-
LosoweBazen insan içinde yaşar hayatını. Hislerini, düşüncelerini dışarıya yansıtamaz. Hangi ırktan, hangi milletten olursa olsun dil bazen yetersiz kalır sözcüklerle kurallı bir cümle oluşturmaya. Söyleyemeyiz. Anlatamayız. Aktaramayız benliğimizi saranı...