Gözlerimi açmaya çalışıyordum fakat açamıyordum. Karnımdaki dikişlerde oldukça ağrıyordu ve el bileklerimde de anlam veremediğim bir acı hissediyordum. Bu acıyı dikişlerimin olduğu yerde de hissediyordum. Vücudum tamamen uyuşmuştu ama beynim yanımda konuşulanları henüz algılıyordu.
"Patron kızı yakalamamıza gerek kalmadı. Kendi ayağıyla buraya geldi"
"Hayır, hala uyanmasını bekliyoruz. Alkolle bayılttım ve biraz uyuşturucu verdim. Kız uyansa bile bir şey yapamaz şimdilik" şimdi anlıyordum, demekki bu yüzden vücudum uyuşmuştu. Bu adam bana uyuşturucu vermişti.
"Çınar'a haber verelimmi patron? Yada direk kızı öldürelim. Böylece birdaha seninle uğraşmaması gerektiğini öğrenmiş olur" bu adamların Çınar'la ilgisi neydi? Çınarla ne alıp veremedikleri vardı?
"Anladım patron. Kızı uyandırıyorum şimdi" yavaş yavaş gözlerimi açtım.
"Oo sonunda uyandın. Sen o kızsın değil mi? Hani Melisa'yı yenen. Neydi adın? Çağla?"
Anlaşılan gerçek adımı bilmiyordu. Böylesi daha iyiydi. Peki kim için benim için mi yoksa Çınar için mi? Cevap vermeye çalışıyordum ama kelimeler ağzımda düğümleniyordu. Herşeyi algılıyordum ama yanıt veremiyordum. Kendimi kontrol edemiyordum.
"Ahh doğru. Sana söylemeyi unuttum. Sana çok az uyuşturucu verdim. Güclü bir uyuşturucuydu bu yüzden şimdi konuşamazsın. Ama düşündüğümden dayanıklı çıktın. Çok daha fazla uyuman gerekirdi ama hemen uyandın."
Onun yüzüne güzelce yumruklarımı yerleştirmek istiyordum. Fakat elimden hiçbir şey gelmiyordu ayrıca ellerimi bağlamış, vücudumuda bağladığı iplerle oturduğum sandalyeyle bir hale getirmişti adeta.
"Acaba Çınar'cık ne zaman gelecek? Onu aramamı ister misin?"
Cevap veremeyeceğimi bildiği halde bu şekilde konuşması daha çok sinirime giderken o konuşmaya devam etti.
"Madem cevap veremiyorsun o zaman bir tepki ver. Mesela evet demek için gözlerini iki kere hayır demek için bir kere kırp"
Bu adam benimle dalga mı geçiyor? Ona cevap vermemiştim. Gözlerimi kırpmıyordum. Uzun bir süre gözlerimin içine baktıktan sonra saçımı o kadar sert bir şekilde çekti ki sandalyeyle birlikte yere devrildim ve o beni saçlarımdan duvara doğru sürükledi. Ben ise inlemekten başka birsey yapamıyordum. Bağırmaya başladı
"Sana bana cevap vermeni söyledim! Nerden geliyor bu cesaret he? Benden korkmuyor musun? Sana benden korkman gerektiğini gösteteyim mi? "
Ben inlemeye devam ederken o durdu ve sandalyeyi yerden kaldırdı ve dağılan saçlarımı düzeltti. Gözlerimden istemsizce akan gözyaşlarımı elinin tersiyle sildi ve
"Sana böyle davrandığım için üzgünüm. Ama Çınar'ın tarafındasın. Bunu yapmak zordundayım. O ve onun yanındakiler bunu hakediyorlar ve sende onlardan birisin. Şimdi soruma cevap ver arayayımmı aramayayım mı?"
Korkuyordum. Burda, bu piskopat adamla tek başıma bu karanlık evde olmaktan korkuyordum. Çınar'ın gelmesini ve beni kurtarmasını istiyordum. Bir yandan da gelirse hayatı tehlikeye girebilirdi. Henüz bu ortamlara alışamamışlığın acemiliğiyle ne yapmam gerektiğini bile bilmiyordum. Sadece sabretmeliydim. Benim yüzümden biri zaten yeterince zarar gördü. Bir kişinin daha zarar görmesine izin veremezdim. Hayır hayır, Çınar veya bir başkası benim için ölemezdi.
"L-lü-lütfen a-ara- arama" zorlukla ağzımdan çıkan bu kelimrleri sonunda söylemiştim. Hem ağlıyordum hem konuşmaya çalışıyordum. Karşimdaki adamsa küstahça gülüyordu. Benim ağlamamdan zevk alıyordu. Evet yeterince zayıf durumdaydım. Gücüm yoktu hiçbir şeye. Ne konuşmaya ne de birini kaybetmeye..
" Böyle söyleyeceğini biliyordum. Ama ne yazıkki onu arayacağım. Gözlerinin önünde önce seni sonra onu geberteceğim"
"Ha- hayır lütf-lütfen yapma bu-bunu. Yal-yalvarırım"
Adam cebimden telefonu alıp çoktan uzaklaşırken ben sadece "hayır"diye bağırarak ağlıyordum. Yada sadece sesimi duyurmaya çalışıyordum. Ne kadar faydasız olduğunu bilsemde..
Etrafıma baktım. Elimdeki ve vücudumdaki ipleri kesmek için sivri bir şeyler arıyordum. Oda fazlasıyla karanlık ve büyüktü. Odanın en uzak köşesinde parlayan birşey vardı. Sandalyeyle yanına yaklaşmaya çalıştım. Adam gelmeden bir an önce ipleri kesmeliydim.
Parlayan şeye yaklaştıkça burnuma iğrenç bir koku geliyordu. Tamamen yaklaştığımdaysa oldukça sesli bir çığlık atmıştım. Adam koşarak odaya geldi.
"Ne yaptığını zannediyorsun sen?" bir hışımla koşarak saçlarımdan tuttu ve beni tekrar sürüklemeye başladı. Ben avazım çıktığı kadar bağırırken o daha önce hiç duymadığım küfürler savurup bağırıyordu. Beni saçımdan sürükleyip odanın diğer köşesine götürdükten sonra saçlarımı bıraktı ve önüme geçti. Tekrar saçlarımdan tutup kafamı kaldırmasıyla oldukça sert bir tokat atmıştı ve gözlerim tekrar kapanmıştı.
~Çınar'ın Ağzından~
"Çınar kızı nereye götürmüş olabilir?"
"Hiçbir fikrim yok." dememle telefonumun çalması bir olmuştu.
"Abi cevap ver" dedi Burak ve cevap verdim
"Çınar?"
"Kimsin?"
"Aşk olsun Çınar bana nazik davranmalısın. "
"Kimsin lan sen? Ne saçmalıyorsun?"
"Diyorum ki kız yanımda"
"Nerdesin lan yerini söyle. Çagla'ya dokunmadın umarım. Ona bir şey olursa ölümün sadece benim elimden olur anladın mı!"
"Hurdalık evde" demesiyle arkadan Meyranın çığlık sesinin gelmesi bir oldu.
"Siktir"demesiyle telefon kesildi.
"Alo lan aloo!!" desemde ses gelmiyordu artık.
"Abi nerde?"
"Hurdalık eve gidiyoruz... "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçırıldım
RomanceMeyra için yine mutlu günlerden biriydi. Sevgilisiyle akşam yemeğine çıkacaktı. Meyra kendini evlenme teklifine hazırlamıştı. Çünkü bu yıl onların 4. yıldönümüydü. Ahmet ona öyle demişti çünkü. Peki gerçekten ona evlenme teklifi edecek miydi, yoksa...