İstisna-1

31.9K 784 28
                                    

Yeni hikayemle karşınızdayım. ^-^ Lütfen beni destekleyin ve bol bol yorum yapın. :) Yorumlarınız hikayeyi şekillendirecek. :) Teşekkürler. İyi okumalar. ;)

"Ya ısırırsa beni?"

"Isırmaz güzel kızım, bin hadi."

"Ama Bekir amca!" Beni yavaşça üzerine bıraktığında ellerine yapıştım. "Bekir amca bırakma beni! Çok yüksek!"

"Korkma kızım." Elimi yavaşça sırtında olduğum hayvanın yelesine doğru götürdü. "Korkma bak, yumaşacık." Elimin altındaki yeleyi okşadım. Gerçekten yumuşacıktı.

"Çok güzel. Çok sevdim."

"Kara da seni sevdi. Değil mi Kara?" At titrediğinde hayvana daha sıkı sarıldım. "Sevmiş bak. Şimdi yavaşça bırakıyorum seni." Başımı salladım.

Bekir amca bizi yavaşça serbest bıraktığında Kara bir iki adım atıp öne doğru yürüdü. O yürüdükçe gülümsemem daha çok yayılıyordu yüzüme.

"Uslu uslu git tamam mı Kara?" Kişnediğinde dudaklarımı tüylerine bastırdım. Başımı biraz kaldırıp ardına yani Bekir amcaya döndüğümde adamın yüzündeki sinsi gülümsemeyi gördüm. Bekir amca neden bana böyle bakıyordu?

"Bekir amca?" Sırıtarak bir adım geri gittiğinde uzaklardan bir yerlerden onun sesini duydum.

"Toprak!" At bir anda telaşlandığında tutunduğum yer ellerim arasından kaydı.

"Hayır!" Nefes nefese başımı ellerim arasına aldım ve biraz olsun sakinleşmeye çalıştım.

Yine aynı rüya! Ne zaman şirkette işler yolunda gitmese bu rüyayı görüyordum. Psikoloğum sorun teşkil eden birşey olmadığını, sadece stresten olduğunu söylemişti fakat bazı geceler böyle uykumdan edilmek gerçekten hoş değildi. Yine sucuk gibi terlemiştim.

Bekir amca kimdi bilmiyordum. Bana Toprak diye hitap eden çocuğu da. Hatta Toprağı da. Toprak kimdi ki?

Derin bir nefes alıp komidinin üzerindeki bardağa uzandım. Bardağın boş olduğunu gördüğümdeyse gözlerimi devirerek yerimden kalktım ve ışıkları yakmadan mutfağa yürüdüm. Dolabı açıp kendime koca bir bardak su doldurdum ve sanki günlerdir susuz kalmışım gibi içmeye başladım.

Bardağımı tam bitirmiştim ki çalan kapı ziliyle bardağı lavaboya bırakıp dış kapıya yürüdüm. Kapının sağ tarafındaki duvar saatine baktığımda saatin üç olduğunu gördüm. Sabahın üçünde kimdi bu kapıdaki?

"Kim o?"

"Kuzeyyyğğnn." Murat? Yine mi içmişti?

Kapıyı araladığımda Murat kollarımı boynuma doladı.

"En sevdiğim kuzenim." Ya tabi! Kapıyı binbir güçlükle kapatıp Muratı salondaki koltuğa sürükledim. Tabi ki kolay olmadı.

"Berra! Ne oldu biliyor musun?" Sibelle kavga etmişlerdi, ne olabilirdi ki? Kim bilir o Sibel cadısı ne halt yemişti de bu hale düşürmüştü Muratımı? "O adamla buluşmuş. Bana kızlarla buluşacağını söylemişti Berra, inanabiliyor musun?" Muratı binbir zorlukla kanepeye ittirdim.

"Tamam. Ben sana bir kahve yapayım, o zaman anlatırsın değil mi?" Ardıma döndüğümde aniden bileğime yapıştı ve kendine doğru çekti.

Kendimi Muratın kucağında bulurken gözlerim büyüdü. Ah yine aynı his! Kaşlarımı çatarak yüzüne baktım.

"Murat ya!"

"Ama Berra... ben bunu hakediyor muyum?" Kollarını sımsıkı omuzlarıma dolayıp beni kendine bastırdı. Başım omzundaki yerini alırken derin bir nefes aldım. Bir Murat beyin ağlama duvarı olmadığım kalmıştı! Hah, işe bakın; o Sibel kaşarı için ağlayacak ben de onu teselli edecektim.

Gerçekten şanssız bir insandım ben. Kim platonik aşık olduğu kişiyi böyle bir durumda teselli etmek ister ki? Evet, evet. Gerçekten şanssızdım. Ve de kahretsin ki aşık!

Kollarımı yavaşça yukarı kaldırıp Muratın saçlarına götürdüm ve yavaşça okşamaya başladım.

"Hayır. Haketmiyorsun. Yarın Sibelle konuşacağım, tamam mı? Herşey yoluna girecek birtanem."

"Berra. İyi ki varsın. İyi ki benim kuzenimsin."

Devam edecek...

İSTİSNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin