Pencere dışarıdaki rüzgar nedeniyle durmadan titreşiyor, ürkütücü sesler doğuruyordu. Gün, Ağustos ayının sonları için fazla kapalı ve kasvetliydi. Ferda, camın dibinde koumlandırılmış Avangarde koltuğun üzerinde, elinde kahvesiyle rahat bir biçimde oturuyordu. İçeriden gelen Murat'ın tabak ve tencerelerle çıkardığı kuru gürültü, yüzüne ufak bir sırıtış yerleştirmeyi başarmıştı.
Yaklaşık 45 dakika kadar önce, öve öve bitiremediği mantar soslu tavuğunu yapmak için mutfağa girmişti. Ferda her ne kadar bu çabanın sonuçsuz kalacağını düşünse de Murat kendine güveniyordu. Evet, mutfak araç gereçleriyle bir takım sorunlar yaşamış olabilirdi, ancak bu mantar soslu tavuğunu yapmasına engel olabilecek geçerli bir neden değildi.
Hatta Ferda'nın bunu başaracağına olan şüphesini açıkça belli eden kıkırtıları kulağına doldukça en iyisini yapmak için dayanılmaz bir istek duyuyordu. Şuan can-ı gönülden inandığı tek şey, Ferda'nın akşam yemeğine bayılacak olmasıydı.
Bugün bir davet için aldığı siparişe kolları sıvayan Ferda, oldukça yorgundu. Eve gelince bunu öne sürerek dışarıdan bir şeyler sipariş etmeyi önerince, Murat hemen karşı çıkmış ve belki de başarılı olduğu ilk ve tek yemek olan tavuğu yiyip yemediğini sormuştu. Ferda'dan aldığı kısa bir onay cümlesi ise, buzdolabının karşısına geçip malzemeler için yoklama listesi yapmasına yetmişti. Oldukça meşakkatli görünen yemek karşısında ise Ferda, Murat'a olan inançsızlığını belli etmekten çekinmemişti.
Ancak Ferda'nın atladığı şey, Murat'ın bir şeyi kafaya taktığında istediğini almadan pes etmediğiydi. Şuan Ferda'nın beğeneceği bir yemek yapmayı fazlasıyla kafasına takan Murat'sa tadımdan sonra alacağı tepkiyi deli gibi merak ediyordu.
Fırının kapağını kapatıp ellerini ovuşturunca alt dolabı karıştırıp, bir sos tavası buldu. Buzdolabından çıkardığı mantarları temizledikten sonra ince ince doğramaya başladı. Tavaya biraz tereyağı ve marketten aldığı kremayı dökerken mantarların yanına çok az miktarda soğanı kıymıştı bile. Krema ve tereyağını biraz daha karıştırırken neşeli bir melodi mırıldanmaya başladı. Şimdiye değin, bu yemeği tadıp da beğenmeyen biri olduğuna şahit olmamıştı Murat. Bu da, daha şimdiden dudaklarının zaferle kıvrılmasına neden oluyordu.
Tavadan ve fırından eş zamanlı yükselen güzel kokularla mantarları tavaya boca etti. Envai çeşit baharatı da eklerken iyice birbirleriyle özdeşleşmeleri için tekrardan karıştırmaya başlamıştı. Mantarlar ve minik soğan parçacıkları kremayla yeterince karıştığında, eline aldığı blendır ile sosu akıcı bir hale getirdi, Murat. Bu tip soslarda ağzına gelen tanelerden hoşlanmıyordu.
Nihayet fırından yükselen uyarıcı ses ile tepsiyi masaya yerleştirdi. Ve soğumasına fırsat vermeden de üzerine mantarlı sosunu gezdirdi. Gözlerini kapatıp, burnuna dolan muazzam kokuyu iyice içine çekerken dudaklarını da ufak bir gülümseyiş ele geçirmişti.
Mutfaktaki dağınıklığı kabaca toparladıktan sonra masayı hazırlamaya başladı. İki servis açıp, tabakları bardakları ve çatal-bıçakları yerleştirdikten sonra içinden gelen dürtüyle üzerinde bulunan baskılı tişörtünü biraz daha aşağıya çekiştirerek düzeltti. Heyecanlıydı.
''Örgülüüü!''
İçeriye doğru seslenirken, kendini sınav kağıdını öğretmene teslim etmeye hazırlanan bir öğrenci gibi hissediyordu.
Ferda salona kadar yayılan müthiş kokuyla mest olmuş bir şekilde girdi mutfağa. Aklındaki 'Murat bunu beceremez' düşünceleri de bu kokuyla narkoz almışcasına seslerini kesmişlerdi. Murat'ın muzip bir gülümsemeyle kendisi için tuttuğu sandalyeye otururken, şu yemeği yemek için sabırsızlandığı da su götürmez bir gerçekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tut Ellerimden
RomanceÖyle kötü hissediyordu ki kendini. Aldatılmış, kandırılmış, aşağılanmış... Sevdiği kadının alay dolu sözleri kulaklarında çınlıyordu. Ve o dalga geçen bakışları, gözlerini her yumduğunda yeniden canlanıyordu. Öfkeyle, kızgınlıkla ve büyük bir miktar...