Karakola ulaştığında sebepsiz yere bir sakinlik çöktü Murat'ın üzerine. Adımları yavaşladı ve gözleri sakince etrafı taradı. Göreceği manzarayı gelirken yüzlerce kez aklında hayal etmişti belki de.
Üzerinde neler döndüğünü bilememenin tedirginliği vardı. Adımlarını istemsizce ileriye doğru atarken, sağından açılan kapı ile dikkatini tümüyle oraya verdi. Telefonda görüştüğü Kemal Komiser onu bekliyordu. Kapının aralığından gördüğü kadarıyla, içeride; Sinem ve yanında dikilen bir erkek vücudu vardı.
Evet korkuyordu, Murat. Belkide Sinem'i bıraktığı gibi bulamamaktan korkuyordu. Ya da komiserin telefonda bahsettiği ortaktan.
Ağır adımlarla odadan içeri girdi Murat. Oradaydı işte. Üç gündür aradığı nişanlısı, elleri kelepçeli bir şekilde ayakta dikiliyordu. Gelmeden önce kararlaştırdığı gibi yüzünde tek bir pişmanlık ifadesi aradı. Sadece kısacık bir an gözlerinden suçluluk duygusunun geçtiğini görse affedecekti onu, şuracıkta. Bekledi. Gözlerinde ufak bir pişmanlık belirtisi bekledi. Sevdiği kadından kırıntılar arada o gözlerde. Bulamadı. Gözlerindeki ifade öyle yabancıydı ki ona, bir an için ürperdi.
Susuyordu. Ama 'Neden?' diye haykırmak istiyordu, yüzüne karşı. Bir şey söylesin istiyordu. Artık, konuşsundu. 'Zorladılar.' desindi. 'İstemedim.' desindi.
Bir an için gözleri onun yanında dikilen adama kaydı. Ve acıyla gözlerini yumdu. Bu adamın resmini bir keresinde Sinem'in telefonunda görmüştü. Kuzenim deyip geçiştirince üstelememişti, Murat.
Onu.. aldatıyor muydu?
Murat'ın kendisine beklentiyle baktığını görünce sinirle gözlerini kıstı Sinem. Zaten yakalandıkları için yeterince öfkeliydi. Bir de bu adam ve sonrasında çekeceği vicdan azabıyla hiç mi hiç uğraşamazdı. Gerçi onun için fark etmezdi, Cenk yanında olsa cehenneme bile giderdi.
Sonunda 'Neden?' diye bir soru duydu Sinem. Murat'ın acıyla ve olabildiğince kısık çıkan sesi, ortamdaki gerilimi, elle tutulur hale getirmişti. Cenk' den tek bir çıt çıkmıyordu. Sinem de iyice gerilmeye başlamışken, Cenk'e olan tüm öfkesini, bakışlarına yansıttı ve ters bakışlarla Murat'a bakarken karşısındakinin Cenk olduğunu varsayıp, acımasızca konuşmaya başladı.
"Ne? NE! Anlamadın mı gerçekten seni sevmediğimi? Aptal herif! Seni sevdiğimi nasıl düşündün ki, sana bir kere bile bunu söylememişken? Yanında paran için duruyordum. Başarın, ünün, zenginliğin! Bunlar olmasaydı seni görmezdim bile Murat! Seni sevmiyorum!"
Sinem, deyimin tam anlamıyla avazı çıktığı kadar son cümleyi bağırdığında, tokat yemiş gibi irkildi, Murat. Ona "Seni Sevmiyorum!" diye haykırdığına inanamıyordu. Uğruna ailesini karşısına aldığı kadın, bu muydu?
Bakışlarıyla bile incitmekten korktuğu, gözünden sakınıp sakladığı kadın, tavırlarının soğuk, bakışlarının sıcak olduğuna inandığı bu garson kız, karşına geçmiş onu yıllardı ayakta uyuttuğunu anlatıyordu.
İçinden kendine büyük bir küfür etti Murat.
Ona öfkeyle bakmak yerine burukça gülümsedi. Bir yandan aptallığına gülümsüyordu, bir yandan da kadının maskesini indirip bu aşağılık yüzünü göstermesine.
Ona inanmasına, güvenmesine tekrar lanetler savururken biliyordu ki, şimdi gidip bu kadının boğazına yapışsa dahi hiçbir değişiklik olmayacaktı. Öfkesi dinmeyecek, kırgınlığı geçmeyecek veya yaraları sarılmayacaktı.
Elinde yine yaralı bir kalp, bir avuç dolusu hayal kırıklığı ve sarsılmış güveni kalacaktı.
Fazladan tek bir kelime dahi etmeden arkasını döndü ve omuzlarını düşürerek aynı geldiği gibi yavaş adımlarla çıktı odadan. İçinde bir şeylerin kopup gittiğini hissederken, hızlıca odanın kapısını kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tut Ellerimden
RomansaÖyle kötü hissediyordu ki kendini. Aldatılmış, kandırılmış, aşağılanmış... Sevdiği kadının alay dolu sözleri kulaklarında çınlıyordu. Ve o dalga geçen bakışları, gözlerini her yumduğunda yeniden canlanıyordu. Öfkeyle, kızgınlıkla ve büyük bir miktar...