[8]

95 10 1
                                    

Kumral, beline kadar uzanan saçlarını gevşekçe ördü, Ferda. Yaptığı örgünün ucuna mavi renk lastik tokayı geçirdikten hemen sonra, arkaya doğru bıraktı ve tokasının rengindeki, kalçalarını örten gömleğini hafifçe çekiştirdi.

Aslında tayt giymeyi sevmezdi. Ne kadar rahat olsalar da, vücudunu tamamıyla saran kıyafetlere karşı mesafeli olmuştu şimdiye değin. Ancak şimdi yanında Murat varken, güvende hissediyordu. Bu zamana kadar ya tek başına, ya da Umut'la dışarı çıkıyordu. Bu da üzerinde gezinen bakışların işine geliyordu. Ama şimdi, her ne kadar yalnızca arkadaş olsalar da, yanında bir erkeğin var olması içini rahat ettiriyordu. Çünkü Murat dışarıdan, eşi, sevgilisi, abisi, kuzeni veya ona değer veren herhangi bir erkek gibi görünürdü ve bu durum bakışlarıyla taciz eden her erkeğin, önüne dönmesi için geçerli bir nedendi.

Bugün hava, dünkünden daha da güzeldi ve Ferda, pikniğe gitmek için Murat'a adeta yalvarmıştı. Murat, Ferda yeni iyileştiği için önce mırın kırın etse de ısrarlarına dayanamamış ve kabul etmişti. İtiraf etmeliydi ki Murat'la zaman geçirmek Ferda'ya iyi geliyordu. O, çok iyi bir arkadaştı.

Ciğerlerini derin bir nefesle doldurduktan hemen sonra, odasının kapısına doğru yürüdü ve koridora geçti. Bugün pazardı. Pastanenin kapalı olduğu tek gün. Salona doğru attığı ilk adımla kapının çalması bir oldu.

Sabahın bu saati kimin geldiğini bilmiyordu ama, görgüsüzün teki olduğu kesindi. Murat da mutfaktan elinde çay dolu bir kupayla çıktığında kapıya doğru yöneldi. Ferda, kapıyı açarken hemen arkasında duruyordu.

Kapının ardında ise, çatık kaşları ve olabildiğince sinirli bakan gözleriyle Ferda'nın ev sahibesi vardı.

...

"Kızım, biz sana güvendik de verdik bu evi. Bir ay memlekete gittik, eve resmen adam atmışsın. Yook, zaten Celil bana söylediydi, tek başına bekar kıza ev verilmez dediydi de dinlemediydim. Kaç zamandır kiracımızsın, Allah var tek bir kiranı da geciktirmemişsin. Ama şimdi bu adamın kim olduğunu bana diyemediysen, kapı orada yavrum. Şimdiden elalemin diline düştük vallahi!"

Ferda ve Murat, üçlü koltuğa dizilmiş oturuyorlardı. Murat'ın anladığı kadarıyla, bu kadın Ferda'nın -ve dolayısıyla kendinin- ev sahibiydi. Ferda ise başını öne eğmiş, kara kara Müjgan Hanım'a söyleyeceği yalanı düşünüyordu. Eğer ona gerçeği söylerse mümkünatı yok, ikisi de bundan sonra bu evde barınamazdı. Murat'ı da buradan göndermeye hiç niyeti olmadığına göre, beraber yaşamalarını makul gösterecek bir yalan bulmalıydı.

"Konuşsana yavrum, kim bu adam?"

Müjgan Hanım, sabırsızlandığını belli eden bir tonda yeniden Ferda'yı uyardığında, Ferda dudaklarını dişlemeye başlamıştı. Ne diyebilirdi... ne diyebilirdi..?

Murat da artık ayrılma vaktinin geldiğini düşünüyordu. Şimdi Ferda, arkadaşı olduğunu söyleyecek ve kadın, kendisini bu evden kovacaktı. Umardı ki, bu evden kovulan yalnızca kendi olurdu.

"O.. O, Murat." diye mırıldandı Ferda. Şu lanet olası aklı, yine zamanında çalışmayarak hedefi tutturamamış ve yanlış yere nişan almıştı. Nişan almıştı.. Nişan almıştı, Nişan!

Akıl almaz bir atiklikle sağ yüzük parmağına taktığı kelebek motifli yüzüğü ters çevirdi ve kelebeği avucunda kalacak şekilde avucunu sımsıkı kapattı. Dışarıdan bakıldığında ince bir alyans gibi görünüyordu ve pekala da bundan bir nişan yüzüğü olabilirdi.

" O benim nişanlım!"

Ses tonunu kontrol edemeyip hafifçe bağırdığında, Murat gözlerini koskocaman açmış, kendisine bakıyordu. Öyle ki, dışarıdan gören, Ferda'nın tercihlerini değiştirdiğini söylediğini filan sanırdı. Murat'ın suratındaki şaşkınlık öylesine büyüktü.

Tut EllerimdenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin