Bölüm 8

115 11 3
                                    

"Len..." dedim aklımdaki sorunun cevabından korkarak, "Neden Mayu'nun odasının önündeyiz?" Len derin bir nefes aldı, "Odama gitmeden önce merdivenlerde Mayu ile karşılaştık. Ondan intikam almak için psikolojik şiddet uyguladım... Sana ve ya Rin'e zarar veremeyeceği bir çıkmazla başbaşa bıraktım onu. Ama... Bizi boşverip direk Gumiya'yı kaçırdığını düşünüyorum. Umarım öyle değildir..." titrekçe nefesini verdi, "Gumi... Çok özür dilerim. Böyle olacağını düşünmemiştim. Onun bu kadar manyak olabileceğini düşünmedim."

Len'in elini tuttum ve kararlılıkla kapıya baktım. Eğer Mayu böyle birşey yaptıysa, onu Rook'a ve ya Ruko'ya şikayet edebilirdik. Elimi tahtaya uzattım ve iki kez tıklattım. Tüm binayı sessizlik sarmıştı. Biraz sonra kapı yavaşça açıldı. Kapının arasından uzanan bir tutam yeşil saçla gözlerim faltaşı gibi açıldı. "A-abi?" diyerek bir adım attım. Kapı tam olarak açıldığında karşımda bana şaşkın şaşkın bakan bir Gumiya vardı. "İyi misi--"

Cümlemi tamamlayamadan Gumiya bir iç çekti. "Bari birlikteliğinizi gözüme sokmayın, Len..." dedi Len ile birbirine kenetlenmiş ellerimizi göstererek. Len ve ben ellerimize baktık ve hızlıca çektik. Len'in kıpkırmızı olduğunu hissedebiliyordum. Benimde farklı bir yanım yoktu. "O-Onu boşver de Gumiya. Sen iyi misin? Neden Mayu'nun odasındasın?"

Gumiya'nın birden kaşları çatıldı. "İçeri geçin..." dedi kapı önünden çekilip içeri giderken. Gumiya'yı salona kadar takip ettiğimizde koltukta bize sırtı dönük olan Mayu'yu gördüm. "Mayu-chan? Gumi ve Len geldi... Sanırım onlara anlatmamı sorun etmezsin?"

Mayu'dan titrek bir ses geldi. Mırıltı. Onaylar tarzdaydı. Ama benim takıldığım şey, bize yüzünü dönmüyor oluşuydu. Herzaman pişkin pişkin sırıtan yüzünü bize dönmüyordu bile. Ne olmuştu? Gumiya'nın anlatıcakları ile ilgisi olduğunu düşünüyordum. "Oturun," diyip koltukları gösterdi. Kendisi de Mayu'nun karşısına oturdu. Tam oturucakken başka birşey dikkatimi çekti; Mayu... Ağlıyordu.

Gumiya bir iç çekti "Gumi, odada seni beklerken kapı çaldı. Sen olduğunu sandım ve kapıya koştum, kapıyı açtığımda karşımda Mayu vardı... Ve, ağlıyordu..." Şimdi anlaşılmıştı, Gumiya'nın ağlayan kızlara bir zaafı vardır. "Tam ne olduğunu sorucakken olduğu yere yığıldı... Bende onu odasına taşıdım. O heyecanla kapıyı da kapatamadım tabii, endişelendirdiysem özür dilerim..." (Ben Mayu'yu çok seviyorum arkadaşlar öyle bir pislik yaptırmam :D) dedi elini ensesine götürüp beceriksizce gülümseyerek. Derin bir nefes aldı, "Burada uyandıktan sonra bana aşık olduğunu anlattı. Uzun süredir... Üstüne Len ona baskı yapınca, dayanamamış ve birşeyler söylemeye gelmiş. Ama belli ki uzun süredir ağlıyodu, yorgun düştü ve bayıldı."

Mayu göz yaşlarını sildi ve Gumiya'ya dönüp gülümsedi, "Gerisini ben anlatırım Gumiya-sama," dedi ve bize döndü. "Cevabını bile bile Gumiya-sama'ya teklif ettim. Haliyle, reddedildim." bir anlığına yüzünden düşmüş gülümsemesini tekrar toparladı, "Gumi... Gumiya-sama seni çok seviyor..." dedi. Gumiya'ya döndüm, "Gumiya, Len'e şu bahsettiğin şarkıya çalıştırır mısın? Bende birazdan geliyorum." dedim ve Len'e de dönüp gülümsedim. Len ve Gumiya başlarıyla onaylayıp Mayu'nun odasından çıktılar. Bende Mayu'ya döndüm. "Mayu..." bana baktı, "Nasıl Gumiya'ya aşık oldun?"

Hafifçe gülümsedi, "Ben diğer insanlara göre biraz anormaldim... Hiçbirşey hissetmiyordum. Boşlukta gibiydim, siyah kapkaranlık bir boşluk. Diğerlerinin yanında gülüyor, eğleniyor, şakalar yapıyordum... Ama bunları hissetmiyodum. Hepsi roldü. Bu kulağa kötü geliyor, değil mi?" dedi bir cevap bekler gibi. Başımla hafifçe onayladım. Bu, cidden kötüydü. Hissedememek... Bilinmemezlik... "Aslında o kadar kötü değil. Acı da hissetmiyordum. Hiçbirşey..." dedi ve başını hafifçe tavana çevirdi, "Ama onunla tanıştığımda, herşey değişti..." (Y/N: Yazar Yandere Simulator'dan araklama yaparsa...) Kıkırdadı, "Muhtemelen hatırlamıyordur bile... Baştan anlatayım en iyisi... Benim ailem aslında normal düzeyin biraz altındaydı. Kısaca fakirdik. Bendeki şirin yüzü ve güzel sesi gören babam, son parasıyla birkaç şirket ile anlaşıp beni zengin bir ailenin yanına yolladılar. Bu aile, idol olmak için yetiştirilen çocuklara sahipti. Tam olarak onların çocukları değildiler gerçi, evlat edindikleri ve ya benim durumumda olan çocuklardı genellikle." iç çekti, "Sadece birisi, ailenin gerçek kızıydı. Soyadını bilmiyordum, adı Kou'ydu, sahne adı ise Galaco. (Y/N: Şimdi Galaco'nun ne adı ne soyadı var. Çok da araştıramadım fanmade bir soyad, ad, vb. Bu yüzden direk sesini aldıkları Kou Shibasaki'nin adını kullandım) Oradaki çocuklar içinden en yakın olduğum kişi oydu. Turuncu gözleri vardı. Yarısı kahverengi, yarısı sarı saçlarının kahkülü ise rengarenkti. Saçlarımın ucunu da o yapmıştı zaten." gülümsüyordu ama bir anda yüzü düştü, "Yaşadığımız yer bir malikaneydi. Kocamandı ve bahçesine kadar çıkmamıza izin vardı sadece. Ben ve Galaco, gizlice bahçeden dışarı çıktık. Malikanenin arkasında kalan tepeye çıktık. Oradaki çocuklarla oynamak istiyorduk. Amacımız buydu... Ama bilmediğimiz şey; buradaki halkın parasının çoğunluğu belediye tarafından bizlere verildiğinden, halkın bizi sevmediğiydi." gözlerine yaşlar dolmuştu, "Çocukların yanına gittiğimizde, bize küfür etmeye ve vurmaya başladılar... Bir tanesi, sopayla Galaco'nun kafasına vurdu. Ben çığlık attım ve malikane görevlileri koşarak yanımıza geldi. Çocukları kovdular, Galaco'yu hastaneye götürdüler, beni ise malikaneye..." gözlerinden akan yaşları sildi, "Galaco, bir hafta boyunca hastanede kaldı. Ben ise odamdan hiç çıkmadım. Kendimi suçluyordum. Bir gün, Galaco'yu ziyarete gitmek istediğimde, beni durdurdular. Galaco'nun annesi beni bir odaya getirdi... Oradaki yatan, bir makineye bağlı Galaco'nun olduğu bir oda..." Ben gözlerimi şaşkınlıkla açarken o hala bitmeyen yaşlarını siliyordu. "Galaco, 3 gün önce komaya girmişti ve buraya getirilmişti. O zaman başladı benim hissizliğim. Şarkı söylüyordum, sadece şarkı söylüyor, dans ediyor ve gülümsüyordum. Büyük bir çıkış yaptım ve malikaneden ayrıldım. Kazandığım paranın büyük çoğunluğunu aileme gönderdim, birdaha da eve dönmedim. Kendime, dağ başında küçük bir ev aldım. Çoğunlukla orada kalıyordum..." derin bir nefes aldı, "Bir gün, bahçemdeyken anılarım aklıma geldi. İstemsizce ağlamaya başladığımda, birisi bana seslendi. Kafamı kaldırdığımda çitlerin diğer tarafında onu gördüm. Bana gülümüyordu... Çok içtendi... Oraya oturdu ve neden ağladığımı sordu. Onu terslediğimde ise beni güldürmek için bir sürü şaklabanlık yaptı..." hafifçe gülümsedi, "O Gumiya'ydı." Benim hıçkırık sesimle bana şaşkınlıkla bakmaya başladı, "Özür dilerim..." diye sayıkladım, "Özür dilerim... Seni tanımadan, seni yargıladığım için... Çok özür dilerim..." diye tekrarladım.

"Önemli değil," dedi ve gülümsedi, yerinden kalkıp esnedi. "Gumiya-sama ve Kagamine'nin yanına gitmelisin... Seni bekliyorlar." Gözyaşlarımı sildim ve ayağa kalkarak Mayu'nun elini tuttum, "Mayu... Arkadaş olalım." Gözlerini açarak bana baktı, "Ne?" kendimi tekrarladım, "Arkadaş olalım..." çok geçmeden ekledim, "Hatta, özür dilersen Len ve Rin bile seni affeder. Luka, Miku, Neru, Haku... Hepsi seni kabul eder. Söz veriyorum..."

Dolan gözlerini silmeden gülümsedi ve oda benim ellerimi tuttu, "Tamam..."

---------------------------------------------------

Mayu'nun hikayesi üzerine bayağı kafa yordum. Güzel olduğunu düşünüyorum şahsen... Multimedia'dada Galaco ve Mayu var.

Mayu'nun hikayesini beğendiniz mi, beğenmediniz mi, bir sonraki bölümde ne görmek istersiniz?

Sorularımı cevaplarsanız sevinirim, biliyorsunuz hikayenin gidişatını yorumlarınız belirliyo. Ayrıca, Meiko x Kaito olmasına karar verdim -oy çoğunluğuyla tabii ki :3-



Uta No Kami [Vocaloid FF]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin