Eve yaklaştığım sırada yağmur bastırıyor. Eve girene kadar sırılsıklam oluyorum. Gök gürültüsü içimi dağıtıyor.
Kapıyı açmak için anahtarımı çıkardığımda kapının açık olduğunu fark ediyorum. Kapı hafif aralık. Rüzgardan açılmıştır belki diye düşünüyorum. İçeri girip kapıyı kilitliyorum.
Amber ve Stella'ya sesleniyorum ama kimseden ses çıkmıyor. Odalarına bakıyorum ikisi de evde yok.
Kızların odasında ışık huzmesi görüyorum. Önce Amber'in yine kahvesiyle birlikte kitap okurken açtığı masa lambası olduğunu düşünüyorum ama sonra bir ürpertiyle onların evde olmadığını hatırlıyorum.
Korkuyu da yanıma alarak odaya girdiğimde duvarda anlam veremediğim ışığın kaynağını görüyorum. Daha da netleştiğinde kanımın çekildiğini hissediyorum ve o an her şey kararıyor.
Sabahın ilk ışıklarında kendimi yatakta buluyorum. Her şeyin bir rüya olduğunu ve yatağımda uyanmanın mutluluğu içimi kaplıyor. Aklımda rüyada kalan tek şey ailemdeki tüm kayıplarımın o soy ağacında üstü çizili olduğu annem, babam ve büyükannemin üstündeki çizgiler onların ölümlerinin acısını tekrar hatırlamama neden oluyor.
Peki ya büyükbabam. O hala hayatta, neden onun ismi de beni bırakıp gitmiş gibi görünüyordu. Bu durum bana daha da acı veriyor ve içime bir kuşku düşüyordu.
Hemen büyükbabamı arıyorum. Birkaç kez telefonun çalmasıyla açıyor ve "Şükürler olsun." diyorum. Ona bir şey belli etmemeye çalışarak konuşuyorum. Sesi iyi geliyor. Kapattığımda her şeyin tamamen rüya olduğuna kendimi inandırıyorum.
