Çığlık atarak uyanıyorum ve zorlukla soluk alıp veriyorum. Sanki kalbimin atışlarını herkes duyuyor.
Dışarıda hava çoktan aydınlanmış. Ben uyanık olduğumu düşünüyordum. Ama rüyanın içinde rüya gördüm.
Kalkıp hemen kendimi banyoya atıyorum. Soğuk bir duş alıp, dişlerimi fırçaladıktan sonra odamın perdelerini açıp etrafı izliyorum. Ama aklım her zamanki gibi kabuslarımda...
Bugün gerçekten ölüm günüm olabilir mi? Belki de bu bir uyarıdır. Hemen hızlıca giyinip saçlarımı lastik bir tokatla topladıktan sonra yatağı toplama başlıyorum ve yastığın kenarına bırakılmış bir not görüyorum. Amber yazmış.
"Maura, sen hala uyuyorsun ama ben yatmaktan sıkıldım ve yoga salonuna gidiyorum. Bir yerde buluşup kahve içeriz."yazıyor.
Üzerimi değiştirmek için dolabı açıyorum.
Ansızın bir şey bütün dikkatimi dağıtıp beni olduğum yerde sıçratıyor. Dolaba bir adım daha yaklaşıyorum. Ayaklarımın altında yumuşak bir şey var. Ne olduğunu anlayabilmek için eğiliyorum.Bir çeşit kumaş ve bir ip !
Kalbim deli gibi çarpıyor; göğsümü delecek gibi çünkü ipin ne olduğunu biliyorum. Zorlukla yutkunup ellerimi ip boyunca ucuna kadar yürütüyorum.
Bir atlama ipi !
Beynimden yükselen çığlıkların ağzımdan çıkmaması için, ellerimi dudaklarıma yapıştırıyorum. Neden bunlar oluyor ? Boğazımdan bir inilti çıkıyor. Daha fazla ses çıkarmadan sakinleşmek için elimden geleni yapıyorum.
Ellerimi karnıma bastırıyor, boğazıma masaj yapıyor ve rahatsızlandığımı hissetmeye başlıyorum; kusmak üzereyim...