Sabahı nasıl ettim bilmiyorum. John gelene kadar kızlara bir şey söyleyemem.
Sabah kahvaltı yerine, kendime rahatlatıcı bir çay yapmaya karar veriyorum. Bunun için iyi bir tarif bulma umuduyla çekmeden sen ailemizin 'büyülü tarifler' kitabını çıkarıyorum. Bu kitap, ailemin kuşaktan kuşağa aktardığı türlü çeşit büyülerden, şifalı ilaçlara ve birçok özel tariflere kadar ne ararsam bulabiliyorum.
Aslında bu kitabı çok sık kullanmam,çünkü güçlü büyüler kendi yarattıklarımızdır. Bazen öyle anlat oluyor ki, geçmişten, anılardan medet ummaktan başka yol bulamıyorum.
Koca kitabı yatağımın üzerine yerleştirip, sararmış sayfaları arasında geziniyorum. Çok geçmeden de yazıları silikleşmiş olan 'Şahtera Çayı' nın tarifini buluyorum. Bu tarifi büyük teyzem Lulu yazmış.
Komodinin üzerine bir kâse su koyuyor ve gerekli malzemeleri katıyorum: bir tutam tarçın, şans için iki çay kaşığı hindistan çevizi,üç dilim limon ve kurutulmuş birkaç ceviz yaprağı.
Büyü çekmecemi çekip içinden tahta bir kaşık alıyorum. Malzemeyi onunla karıştırıyor ve sonra da kaseye sıcak su ekliyorum. Yatağıma oturup, kaseyi kucağıma alıyorum. Duman yüzümü kaplıyor. Tarçın kokusu beni kendime getiriyor. Gözlerimi kapatıp,sadece limonun tadına odaklanıyorum. Limon suyu ne kadar negatif enerji varsa hepsini uçuracak.
Kaseyi kaldırıp bir yudumda içiyorum. Tarçınlı muhallebiye benzer bir tadı var.
Ben kaseyi komodinin üzerine bırakırken, kapı gıcırdıyor. Gelen John.
Selam, diyorum
O da "Selam." diyor. Ama bana bakmıyor bile.
Tüylerimin diken diken olduğunu ve midemin bulandığını hissediyorum.Olanları anlatmayacak mısın?
"Amber'den kitap almak için geldim."diyor. Umursamadan.
Konuşamaz mıyız? diyorum.
"Gerçekten hiç zamanım yok. Çoktan orada olmam gerekirdi. Beni bekliyorlar. Bugün kütüphanede kulüp toplantısı var." Masanın üzerinden Amber'in bıraktığı birkaç kitabı alıp çantasına atıyor ve bunu yaparken de göz göze gelmemeye çalışıyor.
Son günlerde, aramızda kötü bir enerji olduğunu hissediyorum diyorum John'a.
"Ben senin o aptal büyülerinden değilim Maura."diye bağırıyor. Sessizce evden çıkıyor.
John gittikten birkaç dakika sonra bende kapıya çıkıp posta gelmiş mi diye kontrol ediyorum. Evet özel postama gelmiş. Hızla göz atıyorum. Telefon faturam, büyü katoloğu, Teen Wild dergisi ve bir mektup.
Mektubun üzerinde herhangi bir isim ve adres yok. Sadece benim adım ve ev adresim yazılı.
Parmaklarım titremeye başlıyor. Zarfı zorlanarak açıyorum. Avuçlarımın içinden bütün bedenime doğru bir negatif enerji yayılıyor. Yutkunmaya çalışıyorum, soluk almaya çalışıyorum, sanki başım dönüyor. Sezdiğim şeyi kabul etmek istemiyorum.
Zarfı açıyorum. "SÖZÜNÜ TUTACAK MISIN? Bilgisayarda yazılmış bu cümleleri yüksek sesle okuyorum.
O sırada Stella geliyor yanıma. "Ne sözü bu?" diyor.
Bende bilmediğim için sadece başımı sallıyorum. Bu sözler kabuslarımda çığlıklarla bana söylenen sözlerle ayni. Ama ben ne anlama geldiğini bile bilmiyorum. O kâğıtta yazanlar hakkında küçük bir fikrim bile yok...