Yatağımın kenarına oturmuş tir tir titriyorum ve soğuk bütün bedenime işliyor. Bütün bunlardan kaçmaktan başka bir şey düşünemiyorum. Derin bir uykuya dalmak ve hiç rüya görmeden uyuyakalmak istiyorum. Ama bunun olmayacağını biliyorum.
Mektubu ellerimin arasında açıp bir kez daha büyük harflerle yazılmış o sözcüklere göz atıyorum.
Amber yanıma geliyor ve "Kimbilir, belki de okuldan birinin işidir," diyor.
Aklıma birden dün amfide Emma'nın kriz anında bana dönerek söylediği içimi karartan o kelimeler geliyor. "Volunt Vos"
Hemen kitaplardan ve bilgisayardan o kelimenin anlamını bulacakmış gibi araştırma yapıyorum. Amacıma ulaşamıyorum tabii. Hiçbir yerde böyle bir kelime geçmiyor.
Korktuğumu çok iyi biliyorum. Gözümün yaşardığını hissedip hemen kendimi toplamaya çalışıyorum.
"Biliyorum."diyor Amber gömleğinin cebinden mendil çıkarıp bana uzatıyor.
Hayır, teşekkür ederim diyorum. Derin bir soluk alıp defterden bir sayfa koparıyorum. Kağıdı avucumun içinde buruşturarak top haline getiriyorum.
Ardından mektubu o kağıdın etrafına sarıp top haline gelen kağıdı yakıyorum ve fincana koyduğum at kestanesi yağının içine bırakıyorum.
Ateş gittikçe büyüyor ve yavaş yavaş sönmeye başlıyor. Fincanın içine baktığımda bütün kağıt parçaları kül oluyor hemen o külleri klozete döküp sifonu çekiyorum.
Ardından hazırlanıp Amber ve Stella ile fakültenin yolunu tutuyoruz. Bundan sonra kendimi derslere verebilmek için büyük bir çaba harcamam gerekiyor.
Derin bir nefes alıp amfiden içeri giriyorum. Stella," Her şey yolunda mı?" diyor. Evet bir sorun yok diye cevaplıyorum.
İlk defa bir dersi can kulağıyla dinliyorum. Hatta öğretmenler ders anlatırken, sınıfın herhangi bir yerine odaklanmak yerine sadece öğretmenlerin anlattıklarıyla ilgileniyorum. Amber ve Stella bu durumdan oldukça memnun görünüyor olmalılar ki ikisi de gözlerini benden hiç ayırmıyor.
Ama iç dünyamda olup bitenlerden kimsenin haberi yok.Dün geceyi ve o mektubu düşünmekten kendimi alamıyorum.
Saat 19.45 te kütüphaneye geçiyorum. Makaleyi tamamlamak zorundayım artık. Yoksa sınıfı asla geçemem.
Kütüphaneye geldiğimde işime yarar umuduyla üst raflardan rastgele bir kitap seçiyorum. Ama nedense içim birden tuhaf oluyor. Açlıktan diye düşünüyorum.
Kitabın açtığım gibi karşıma bir not kağıdı çıkıyor. Yutkunmakta zorlanıyorum. Nefesim daralıyor.
Kitabı hemen masanın üzerine koyup küçük kağıdı elime alıyorum. Kalbim çıkacakmış gibi hissediyorum. Belki de biri unutmuştur diye düşünüyorum.
Notu okuduğum zaman kendimi kaybediyorum. Bir şeyler beynimi kemiriyor. Notta,"ÖLMEK İÇİN BİZE YALVARACAKSIN."yazıyor. Kusmaya başlıyorum. O sırada John koşarak yanıma geliyor.
"Maura, neyin var iyi misin?" diye soruyor. Konuşmaya çalışıyorum ama biri beni lanetlemiş gibi hiçbir şey söyleyemiyorum. John hemen kolumdan tutup beni kütüphaneden çıkarıyor.
Olanların bir kabus olmasını ümit ediyorum ama kahretsin ki tüm olanlar gerçek.
Beni arabaya bindirip eve götürüyor.
Arabadayken derin düşüncelere dalıyorum. John bana bir şeyler sorup duruyor. Ama şuan onun sorularına cevap verecek durumda değilim.
Eve yaklaşıyoruz evin yakınlarında bir yerde inmek istediğimi söylüyorum. John duruyor. Halime üzülmüş olmalı ki, arabadan inerken "Dikkatli ol. Senin için endişeleniyorum."diyor. Arabadan indiğimde kapıyı kapatmayı düşünmeden eve doğru yürüyorum.