12. Bölüm

31 0 0
                                        

Amber'i arayıp evde kalmak istediğimi ve kendimi hiç iyi hissetmediğimi söylüyorum.

Evde kalmak yerine, evin önündeki duraktan rastgele bir otobüse atlayıp kentin yolunu tutuyorum. Bir saat için bile olsa buradan uzaklaşmaktan başka hiçbir şey istemiyorum. Otobüs, bizim kampüsün önünden geçerken, nasıl olduysa inmek için butona bir anda basıyor ve kendimi kaldırımda buluyorum.

Göz kapakları, sanki uykudan yeni kalkmış gibi şiş, ayağında beyaz Adidaslar, üzerinde de salaş bir t shirtle John bana doğru koşuyor.

"Seni burada gördüğüme ne kadar sevindim anlatamam, birkaç gündür okula uğramıyorsun." diyor.

Kolumdan çekip bana bir anda sarılıyor. O an orada kaskatı kesilip hiçbir tepki veremiyorum.

Ardından "Bir şeyler içmek ister misin?" diye soruyor John eliyle okulun karşısındaki cafeyi işaret ederek.

"Hayır, teşekkür ederim," diyorum. Gözlerimi ondan kaçırarak. Bulutlar güneşi kapatmış ve gökyüzü kararmaya başlamış.

Kolumdaki saate göz atıyorum. On beşi geçmiş bile.

Aklıma Amber geliyor. Acaba şu an evde midir diye düşünürken Stella ile birlikte bana doğru yaklaşıyorlar.

"Hani evden çıkmayacağını söylemiştin." diyor Amber.

"Bir anda kendimi nasıl dışarı bıraktığımı bilmiyorum,"diye cevaplıyorum. Daha sonra "Aç mısın?" diye soruyor Amber. Kafamı sallayarak uzaklara bakıyorum. Düşlerimi çözmeye ve böylece ilmiklenmiş ip, gizemli mektuplar ve kahrolası kabuslardan oluşan bulmacanın parçalarını bir araya getirmeye ihtiyacım var.

Fakat bunları yapmak yerine, buradayım işte!

Amber ve Stella pizzacıya gideceklerini söyleyip yanımızdan ayrılıyorlar. John'la başbaşa kalıyoruz.

"Düşünüyorum da, belki kendini oyalayacak bir hobi edinmelisin,"diyor.

"Ne?"

"Hobi." diye yineliyor, daha ciddi söyleyerek.

"Sen ciddi misin?"

"Okuldaki kulüplerden birine katılsan sanatla ilgili bir tanesine, tiyatro ve müzik külübü olabilir." Biraz duraksadıktan sonra devam ediyor konuşmaya, "Ya da spor yapmaya ne dersin? Kimbilir, başka ilgi alanları olan insanlarla kaynaşmak sana iyi gelebilir, biraz rahatlarsın. Şu kâbusların hakkında detaylı bir internet araştırması yaptım ve de aynı şeyleri yaşayan insanların, streslerini yenecek başka uğraşları olmadığını gördüm."

"Bir hobi! Hem de sanatsal türünden! Gerçekten de inanılmaz bir fikir! Sen kafayı mı yedin yoksa John? Bunu daha sonra konuşabilir miyiz?"diye soruyorum.

"Elbette tatlım. Sadece rahatlaman için fikir üretmiştim." diyor.

John bana tatlım dedi. İnanamıyorum. Birden gözlerimiz birbirine kenetleniyor ve bana biraz saha yaklaşıp yüzümü ellerinin arasına alıyor ve "Seni seviyorum Stacey." diyor. Önce bu kelimeleri içimden tekrar ediyorum. İnanması çok güç hem de hiç beklemediğim bir anda.

Birkaç saniyelik sessizlik oluyor. Sanki benim ona bir şey söylememi bekler gibi. Ama sessizliğimizi bozmayıp, öylece birbirimizin soluklarını dinleyip gözlerimizin içine bakıyoruz. İçimden bir ses, benim de onu sevdiğimi söylemem gerektiğini fısıldıyor, ama halim yok...

Mavi KabusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin