3. Bölüm

106 21 8
                                    

~BUSE'NİN AĞZINDAN~
"Karmaşık sayılarda anlamadığınız birşey var mı arkadaşlar?" diye sordu uyuz matematikçi oğuz hoca. Sılanın "Ya hocam bu anlattıklarınız türkçe değil dimi? Yoksa ben anlardım bu konuyu ya da siz anlatamadınız ;çünkü matematiğim iyidir benim" demesi üzerine uyuz Oğuzun sılanın üstüne yürüyüp
"Sen o beyin olmayan kafanla bana ne demeye çalışıyorsun?" demesi bir oldu. Sıla utanç içinde uyuza bakarken,ben ayağa fırlayıp adamın gömleğine yapıştım. Uyuz dahil bütün sınıf şok içinde bana bakarken Güney:
'Bu olay çıkarmak için doğdu herhalde" diye alaylı bir ses tonuyla homurdandı. Ona attığım kısa -senin gelmişini geçmişini- bakışı onuda ürkütmüş olmalı ki sustu beyefendi. Oğuz uyuzuna dönüp:
"Bak hocam karatede kara kuşağım var. Akıllı ol. Yoksa senin beyninin pekmezini çıkarır şifa niyetine içiririm." dedim.
Tam daha fazla şeyler yapacakken bi kol beni tutup dışarı çıkardı. Tanımadığım biri olduğunu farkedince; "Az önce pekmez dedim beyin dedim sen duymadın galiba" dedim renkli gözlü, Güneyin yanında oturan çoçuğa. O ise garip ve sinir bozucu bir sakinlikle ;
"İkizinle gram benzemiyorsunuz çok garip,o kadar kitap okudum birinde bile böyle bi kız görmedim o ayrı konu.Bu arada sen kafayı mı yedin? O pekmezini çıkaracağın hoca okulun sahibinin çok yakın arkadaşı, her an okuldan atılabilirsin yani" diye ekledi. Bende "Tutmasaydın elimde kalcaktı o oğuz müdür her neyse,hem okuldan atılıp hem hapse gircektim. Eyvallah" diye hafiften alayla karışık bi teşekkür etmiş bulundum. Çocuğun gözleri renkliydi ve renkli gözlü insanlar bana vefat eden babamın gözlerini anımsatıyordu. Babamı hatırlayınca nefesim kesildi adeta. Ben bunları düşünürken çocuk "Bu arada ben Berk" deyince düşüncelerimden hızlı bi şekilde arınıp Berk'e " Ben de Buse"diyip hafif bi biçimde tebessüm ettim. Şimdiye kadar hiç arkadaşım olmadığı(bunun girişiminde bulunan biri bile olmadığı) için Berkle nasıl konuşacağımı kestiremeyerek suratına bön bön bakmaya başladım.
"Gel kantine gidip bi su alalım sakinleşirsin" dedi. Ben de başımı sallayıp arkasından yürümeye başladım. Ama yolda müdürün bizi durdurup, bana
"Okuldan üçgün uzaklaştırma cezası aldın ayrıca arada Güney bey olmasaydı atılmıştın yat kalk şükret Güney beye."demesiyle şaşkınlıktan olduğum yere çakılmam bir oldu. Ama şaşırdığım konu uzaklaştırma cezası almam değil, koca gözlü Güney'in beni okuldan atılmaktan kurtarmasıydı.

Dersteyken Sıla'nın ağzından;
Buse'nin benim için hocayla kavga etmesinden sonra kafam allak bullak olmuştu. Tuhaf olanıysa Berk Buse'yi kolundan tutup dışarı çıkardı. Bende dayanamayıp arkasından:
"Vay be benim ne cesur ikizim varmış." diye bağırdım. Kısa süre boş geçen dersin ardından zil çaldı. Tam ayağa kalkmaya yeltenmiştim ki yanıma bi çocuk oturdu ve:

"O senin cidden ikizin mi? Hiç senin gibi değil. Birbirinizden tamamen farklı gibisiniz. Resmen kabadayı gibi bir kız. Bu arada ben Güney."

"Aa sen Güney misin? Adını çok duydum. Sanırım Berkin yakın arkadaşıymışsın. Tanıştığıma memnun oldum,bende Sıla. Bu arada evet ikizim çok kızgın asabi bi tip ama onun iç dünyasını bir görebilsen çok şaşırırdın."

"Ama sen daha cana yakın bir kıza benziyorsun. Sana insanları çeken de bu zaten. Kantine gitmek ister misin?"

"Tabiki olur."
Güney hoş bir tipe benziyordu. İyi anlaşıcak gibiydik. Sınıftan çıkıp kantine gittik. Güney arkadaşlarının yanına gitmeyi teklif etti. Onlara doğru yürümeye başladık. Çok fazla arkadaşı vardı. 5 tane masayı sadece onun arkadaş grubu kaplıyordu. Bir sandalye çekip oturdum. Gruptan bir kız" Ne kadar güzel saçların var sanki fön şekilmiş gibi."
"Yok hayır bu benim doğal saçım ve teşekkür ederim." Bu iltifata çok sevinmiştim. İnsanlar gerçekten beni beğeniyordu. Kimse alay etmiyor ve güzel sözler söylüyordu. Aslında. Bu çok güzel bi şey.
Kantinde biraz oturduktan sonra Güneyle ayağa kalktık ve bahçeye çıktık. Okulun bahçesi kampüs gibiydi. Okul gerçekten çok büyüktü. Güneye dönüp: "Ne kadar büyük bir okul. Kim bilir okulun yapımında ne kadar para harcamışlardır."
"Bunu bilmek istiyorsan babama gidip sorabilirsin Sıla."
" Bir dakika bu okul babana mı ait. Niye daha önceden söylemiyorsun. Açmazdım bu kocaman ağzımı."
" Yok ya sorun değil ne olcak ama gerçekten çok büyük bir okul."
Bütün öğlen arası boyunca konuşmuştuk ve hayatımda ilk kez bu kadar kısa sürede biriyle bu kadar yakın olmuştum. Zilin çalmasıyla konuşmamıza ara verdik ve sınıfa doğru yürümeye başladık. Güney bana bakıp:
"Yarın bizim grupla bir partiye gidiyoruz. Sende katılmak ister misin?"
"Neden olmasın."
"O kaçık ikizini de getirebilirsin istersen. Tabi o da isterse. "
" Hiç sanmam ama denerim."
Bana çok zor bir görev vermişti. Buse hayatı boyunda parti kelimesinin 'P' harfini bile duymamıştı. Aklıma çok sinsi bir fikir gelmişti. Bana güney böyle bir görevi veriyorsa o da öyle zorlu bir görev almalıydı.
"Tamam ama bir şartım var. Eğer sen Berk'i getirmeyi kabul edersen Buseyi barın orda görebilirsin."
" Zorlu göreve karşı zorlu görev. Öyle mi Sıla hanım. Peki kabul Berk'i gelmiş bil."
Ben ona bu sözü vermiştim ama asıl zorlu görev eve gidince başlayacaktı.

MIKNATIS AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin